Belçikalı aşçı Lucien Olivier, teee 1860’larda Moskova’daki Hermitage restoranın sahibiydi. Bir salata türevi icat etti. Ahaliye parmaklarını yedirdi. Kapısında kuyruk oluyordu. Öyle lezzetliydi ki, şöhreti sınırları aştı, “Olivier salatası” adıyla dünyaya yayıldı.

*

Bize 60 sene sonra ulaştı. Bolşevik devriminden kaçan Beyaz Ruslar, İstanbul’da restoranlar açtı, menülerde elbette Olivier salatası da vardı. Rus restoranlarında tanıştığımız için, adı Rus salatası oldu.

*

30 sene böyle yedik.

*

İkinci dünya savaşı bitti, Moskova gözü bize dikti. Boğazlarda üs talep etti, doğu sınırımızdan toprak istedi. Tam o sırada... Washington büyükelçimiz Münir Ertegün kalp krizi geçirdi, vefat etti.

*

Propaganda şaheseri Beyaz Saray, bu diplomatik fırsatı kaçırmadı.

*

Münir Ertegün’ün cenazesi, Missouri zırhlısına yüklendi, ABD’nin dostluk mesajı olarak, Türkiye’ye gönderildi.

*

Bu “ölüm” hadisesi, Türk-Amerikan ilişkilerinde “doğum” noktasıydı.

*

Missouri zırhlısı, ABD’nin en büyük savaş gemisiydi. 270 metre boyundaydı. 1600 mürettebatı vardı. Pasifik’te savaşmıştı. Japon imparatorluğunun ABD’ye kayıtsız şartsız teslimiyet belgesi, Missouri’nin güvertesinde yapılan törende imzalanmıştı.

*

Bu kadar önemli bir savaş gemisinin, adeta cenaze arabası gibi gönderilmesi, ABD’nin Türkiye’ye verdiği değeri gösteriyordu. “Siz hiç merak etmeyin, biz sizi Ruslara karşı koruruz” mesajı veriliyordu.

*

Hatta, Missouri tek başına yeterli görülmemiş, yanına refakatçi olarak, Providence kruvazörüyle, Power destroyeri ilave edilmişti.

*

Demem o ki kardeşim...
Tabutu taşımak için filo göndermişlerdi, filo.
Kelimenin tam manasıyla gövde gösterisiydi.

*

Missouri’nin gelişi, yalaka basınımız tarafından anbean takip ediliyor, vatandaşa duyuruluyordu. Missouri cebelitarık’tan geçti, Missouri İtalya açıklarında, Missouri ege sularında filan... Fotoğraflar yayınlanıyordu, gemilerden röportajlar yayınlanıyordu. Peki, yalaka basınımızın o dönemin ilkel şartlarında, Akdeniz’in ortasından fotoğraf çekebilme, röportaj yapabilme imkanı var mıydı? Elbette yoktu. Amerikalılar çekiyor, bunlara veriyor, bunlar da yayınlıyordu. Bugün olduğu gibi, o gün de “sahibinin sesi”ydi, yalaka basınımız.

*

Neticede...
Boğaza demirlediler.

*

“Mübarek Cuma” gününe denk getirmişlerdi.
Hayırlara vesileydi!

*

Bir zamanlar elalemin zırhlıları boğaza demirledi diye kurtuluş savaşı başlatan millet... Elalemin zırhlılarını “kurtarıcı” gibi karşıladı.

*

Beylerbeyi’nden Üsküdar’a, Beşiktaş’tan Sarayburnu’na kadar bütün sahillere yığılan sayın ahalimiz, sevinç çığlıkları attı, davul zurna çaldı, el salladı... Ve Missouri, toplumsal histeriye dönüştü.

*

Yalaka basınımız, tarihimizde ilk kez İngilizce manşet attı, sekiz sütuna “Welcome Missouri” dedi. Dolmabahçe sarayının hemen yanındaki Bezmialem Valide Sultan Camisi’nin minareleri arasına “Welcome” mahyası asıldı. Kız Kulesi’ne “Welcome Missouri” afişi asıldı. Hereke’de özel halı dokundu, üzerinde İstanbul haritası vardı, Missouri’nin komutanı oramiral Henry Hewitt’e hediye edildi.

*

Kerhane bembeyaz badana yapıldı. Duvarlarına “hoşgeldiniz denizciler” yazıldı. Amerikalı bahriyelilere hastalık bulaşmasın diye, doktorlar gönderildi, kerhane komple muayeneden geçirildi. Kerhanede çalışan kadınlar, göbeklerine “welcome” yazdırdı.

*

Dolarlarını Türk parasına çevirsinler diye, Dolmabahçe’de döviz bürosu açıldı. Taksim meydanına dev boyutlu Missouri fotoğrafı yerleştirildi. TEKEL, Missouri markasıyla sigara üretti. PTT, Missouri anısına pul çıkardı. Vitali Hakko’nun Şen Şapka’sı “Hoşgeldin Missouri” yazılı eşarplar bastı. Amerikan bayraklı uçurtmalar uçuruldu.

*

İstanbul belediyesi, Beşiktaş’tan Karaköy’e kadar tüm binaları pırıl pırıl boyadı, asfaltı yeniledi. Sadece Amerikalılara hizmet vermesi için, Dolmabahçe’yle Taksim arasında çalışan, 12 adet belediye otobüsü tahsis edildi. Otobüsler ücretsizdi. Sinemalarda, tiyatrolarda 80’er adet koltuk Amerikalılara ayrıldı, bilet alınmayacaktı.

*

Ankara’da Missouri adıyla lokanta açıldı. Başkentin en iyi lokantalarından biri, adını Washington olarak değiştirdi.

*

Ve... “Rus salatası” aniden “Amerikan salatası” oluverdi!

*

Niko ve Aleko, iki kardeş, Rum vatandaşlarımızdı. İstiklal caddesinde, Atlantik ve Pasifik adıyla iki büfe işletiyorlar, tost, sahanda yumurta, sosis filan, bugünkü tabirle fastfood satıyorlardı. Uyanık Niko efendi, şööle cafcaflı bir tabela hazırladı, üstüne “Amerikan salatası 35 kuruş” yazdı, büfesinin camına yerleştirdi... İstanbul kuyruğa girdi!

*

Memlekette ne kadar büfe, birahane, lokanta varsa, Amerikan salatasının üstüne atladı. Ruslar gelince, Rus salatası, Amerikalılar gelince, Amerikan salatasıydı. Kırk yıllık kani, olmuştu yani.

*

Üzerinden 70 sene geçti.

*

Lütfen girin google’a...
Rus salatası tarifi diye arayın.
200 küsur bin sonuç çıkar.
Amerikan salatası tarifi diye arayın.
200 küsur bin sonuç çıkar.

*

Salata aynı salatadır ama... Sayın ahalimiz, bizimle hiç alakası olmayan bu salata için, Rus ve Amerikan diye, tam ortadan ikiye bölünmüştür.

*

Türkiye’nin soğuk savaş tarihi, budur!

*

Kore de budur, Suriye de budur!

----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Kadın’ı imzalamak için bugün saat 13’te İzmir Karşıyaka’da Kırmızı Kedi Kitabevi’ndeyim... İlk gelen üç kişiye, Rus-Amerikan salatasıyla hiç alakası olmayan Olivier salatasının orijinal tarifini vereceğim.