ANALİZ

Hem sandığa git hem boykot et


Geçtiğimiz hafta yazdığım “Bir aday bulmak yerine seçime katılma oranını yüzde 50’nin altına düşürmenin yolları aranmalı” yazıma olumlu olumsuz tepkiler gelmeye devam ediyor.
Bu öneriyi çok yerinde bulanlar olduğu gibi bunun saçma sapan bir öneri olduğunu söyleyenler ve beni bozgunculukla suçlayanlar da var.
Önemli bir kesim ise “Bu keşke yapılabilse ama” diyerek “böyle bir toplumsal hareketin örgütlenmesinin çok zor olduğunu” belirtiyor ve bunun umutsuz bir çaba olacağını söylüyor.
Benim amacım “en iyisini buldum” diye ortaya çıkmak değil.
Ancak şu gerçeği görelim artık. Önceki gece Meclis’ten alel acele sabaha karşı geçirilen yeni yasalarla AKP’nin seçim kaybetmesi neredeyse olanaksız hale getiriliyor.
Buna karşı etkili bir muhalefet yapılamaz ve gidilen yanlıştan dönülemezse bir ihtimal 2019 seçimi bile yapılmadan yeni rejime geçmiş olacağız.
Meclis’teki tartışmalardan sonra geçirilen ittifak yasasını dün Halk TV’deki Yazıişleri programında değerlendirirken “Seçimlerde katılma oranını yüzde 50’nin altına düşürme formüllerini konuşurken yeni fikirler ortaya çıkıyor” dedim.
“Boykot” sözü demokraside belki sevimsiz görünebilir. Demokrasinin temeli olan oy kullanmayı bir kenara bırakmak eğer kitlesel olarak sağlanırsa bir demokratik karşı çıkış biçimi olmasına rağmen yine de itici gelebilir birçok kişiye.
Bu nedenle aldığım çeşitli fikirlerle bu görüşümü yeniden ele aldım.
Diyorum ki “Boykot yapıp seçime gitmemek iyi bir şey değil. Bu nedenle sandığa giderek boykotu düşünelim.”
Bu nasıl olacak?
Anlatayım.
Seçim günü herkes oy kullanmak üzere sandığa gider. O gün aynı zarfa iki pusula koyacağız ve sandığa atacağız.
Birinci pusula milletvekili seçimi için. Hangi partiye oy vereceksek işaretleyelim ve zarfa koyalım.
İkinci pusula ise Başkan adayını belirleyen pusula. İşte o pusulayı “geçersiz hale getirdikten sonra” sandığa atabiliriz.
Bu durumda ortaya şöyle bir manzara çıkacaktır.
Diyelim ki seçime katılan 50 milyon seçmen var. Milletvekili seçimi için 50 milyon kişi oy kullanmış demektir.
Oysa aynı zarftan çıkan diğer pusulaların yüzde 50’sinden fazlası geçersiz hale getirilmiştir.
Böylelikle AKP adayı seçimi kazansa bile seçime katılanların yüzde 50’sinin oyunu alamamış duruma düşecektir.
Bu başarılırsa demokrasi tarihine geçecek olağanüstü bir başarı olacaktır. Seçilen kişi yüzde 50’nin altında oy almış olacaktır ve hakkında “meşruiyet” tartışması açılacaktır.
Diyeceksiniz ki “kim takar meşruiyeti?”
İlk anda haklı gibi görünürsünüz ama sandığa giden halkın yarıdan fazlası oylarını geçersiz hale getirecek bir eyleme imza atıyorsa buna rağmen seçilen kişinin o makamı uzun süre işgal etmesi asla mümkün olamaz.
Böyle bir bilince ulaşmış halkın önünde duracak bir güç olabilir mi?

CANIMI SIKAN ŞEYLER

İşe bakın kadından pilot olmazmış


İran’da düşen özel uçakta 11 genç kız ve kadının yaşamını yitirmesinden sonra “dindar-kindar” görünümlü insanlıktan nasibini almamış kimliği belirli/belirsiz sayısız kişinin nefret kusan mesajlarını ibretle okuduk.
Onları bir kenara bırakmak ve bu vicdansızları kamuoyunun takdirine bırakmak istiyorum.
Nefret ve kin dolu değil ama “yanlış” ve “taraflı” bazı yayınlar da yapıldı.
Örneğin kimileri güya iyi niyetli gibi ve kibarca “kadından pilot olmaz, işte bu olay gösterdi” türü mesajlar paylaştılar.
Bu mesajlar “mealen” şöyleydi; “Kadından pilot olmaz. Dün yaşanan uçak kazası ile öyle bir gerçek olduğunu bir kez daha öğrenmiş olduk. Evet kadınlar başımızın tacıdır. İş, spor, sanat, bilim hayatında mutlaka olmalıdır ama yüksek risk taşıyan sakin kalmanın hayati önemde olduğu pilotluk, askerlik, polislik, cerrahlık, TIR şoförlüğü gibi meslek kollarında olmamaları bu meslekleri tercih etmemeleri herkes için en hayırlısı olacaktır.”
Ne kadar yanlış ne kadar gerçek dışı bir anlayış.
“Artık ortaya çıktı ki kadından pilot olmaz” derken bunun mutlaka belgelenmesi gerekir.
Wikipedia’da yayınlanan bir listeye göre Türkiye’de 1954 yılından bugüne 14 yolcu uçağı kazası gerçekleşmiş.
Yine aynı süre içinde 12 de askeri uçak kazaya uğramış.
11 de helikopter kazası yaşanmış.
10 kadar da ölümlü/ölümsüz özel uçak kazası var.
Bu kazaların hiçbirinde pilotlar kadın değil.
Demek ki bir kazaya bakarak genelleme yapılaması doğru değil.
Aynı şekilde ameliyat masasında hastasını kaybeden kaç kadın cerrah olduğunu ya da kaç TIR şoförü kadının kaza yaptığını da bilmemiz gerekmiyor mu?
Ayrıca pek çok konuda kadınların erkekler gibi sakin kalmayı beceremediği de hayal ürünüdür. Bir kaza bahanesiyle kadınları aşağılamanın yolunu bulduğunu sananları kınıyorum.

ŞAŞIRDIM

Yerli ve milli WhatsApp’a troller bile güvenememiş


Şimdi moda “yerli ve milli” ya her şeyin ille yerlisini ve millisini yapmaya çalışıyor bu iktidar.
Gerçi yerli ve milli derken adını bile yabancı koyuyorlar ama olsun nasıl olsa söylenen her şeye inanan var.
Ama bu kez çok inandırıcı olamamışlar.
“Bizim neyimiz eksik biz de yaparız” diyerek bir PTT Messenger sistemi oluşturdular biliyorsunuz.
Yerli WhatsApp olarak tanıtıldı bu yeni haberleşme sistemi. “Yerli ve milli” olanlar “Messenger” ne demek biliyorlar mı orası meçhul ama bu sisteme güvenmedikleri belli.
Dün sabah baktım PTT Messenger’i şu ana kadar indirenlerin sayısı sadece 5 bin.
Oysa yerli ve milli olmayan WhatsApp’ı dünya çapında indirenlerin sayısı 1 milyar. Rakamla 1.000.000.000.
Bunun iki nedeni olabilir. Birincisi WhatsApp gibi herkesin kullandığı sistem yerine neden bu kullanılsın? İkincisi yandaş troller bile “Bu sistemi çıkardıklarına göre demek ki bizi bile bununla izlerler” diye korkmuş olmasınlar.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

MHP’liler AKP’ye kızmaya korkuyor


İttifak yasasının bir dayatma ile sabaha karşı geçirildiği Meclis son yılların en garip kavgasına da sahne oldu önceki gün.
Yasayı eleştiren CHP milletvekili Musa Çam kürsüden Erdoğan’ın başbakan olduğu sırada Bahçeli’ye söylediği “Bunların çoluğu çocuğu yok, bilmez bunlar” sözlerini hatırlattı.
MHP’liler nedense bu hatırlatmaya çok öfkelendiler ve Musa Çam’ı ahlaksızlıkla, alçaklıkla suçladılar.
Yetmedi üzerine saldırdılar.
O da yetmedi kulise erkenden çıkıp pusu kurdular, Musa Çam’ı orada dövmeye çalıştılar.
Anlamak mümkün değil. MHP’li Semih Yalçın’ın deyimiyle “Bahçeli’nin zürriyeti üzerinden siyaset yapan kişi Erdoğan” ama MHP’liler ona değil onun sözlerini hatırlatan CHP’liye saldırıyor.
AKP’ye bir şey söylemeye güçleri yetmiyor anlaşılan.
Ya da kabul edilen ittifak yasasına “Erdoğan’a karşı her türlü eleştiri Erdoğan MHP’ye ağır hakaretler etmişse bile sopa kullanılarak bertaraf edilecektir” maddesinin de eklendiğini sanıyor MHP’liler.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Yerlerde sürüklenen o komutan O yüzbaşının öyküsünü biliyor mudur?


İran’da düşen ve 11 genç kız ve kadına mezar olan uçağın pilotu Melike Kuvvet’in orduda yüzbaşı rütbesiyle helikopter pilotluğu yaparken cemaatin iğrenç komplosuna uğradığı ortaya çıktı.
Ordunun ilk kadın pilotlarından biri olan Kuvvet Merzifon’da görev yaptığı sırasında bir arkadaşının doğum günü partisine katılmış ve burada bir de şarkı söylemiş.
O tarihlerde AKP iktidarının himayesinde Türk Silahlı Kuvvetleri’ni organize eden cemaatçiler “kendilerinden olmayan” bir kadın pilotu ordudan uzaklaştırmak için kumpas kurmuşlar.
Doğum gününde şarkı söyleme görüntülerini etrafa yayarak “Bu kadın pavyonlarda çalışıyor, iffetli değil” diye propaganda yapmışlar.
Ordumuz da o sırada AKP cemaat kıskacında olduğundan herhalde yüzbaşıyı hemen kapının önüne koymuş.
İşsiz kalan, birikimi de olmadığı için adeta açlığa mahküm edilen Yüzbaşı Melike Kuvvet çektiği eziyetlere tahammül etmeye çalışırken Anayasa Mahkemesi’ne de başvurmuş. Ama orada da karşısına cemaat çıkmış.
Şimdi sıkı durun. Yüzbaşı Kuvvet’i “iffetsiz” diyerek ordudan atılmasını sağlayan Hava Kuvvetleri Personel Başkanı ile İstihbarat Daire Başkanı ve Anayasa Mahkemesi’nin iki hakimi daha sonra cemaatçilikten tutuklandı.
15 Temmuz alçak darbe kalkışmasından sonra ordu Yüzbaşı Kuvvet’i tekrar göreve çağırmış. Ancak işe bakın ki bu kez yine cemaat çıkmış önüne. Çünkü Melike Kuvvet işsiz kalınca Çorlu’daki askeri Uçuş Okulu’ndan ders alarak uçak pilotluğuna geçme şansı bulmuş. Ne talihtir ki bu okul da cemaatçilerin elinde olduğu için kapatılınca ordumuz bu kez Yüzbaşı Kuvvet’in de cemaatçi olabileceğini düşünerek çağrısından vazgeçmiş.
O uçakta hayata veda eden ve başına cemaatçi kumpası gelmese şimdi binbaşı rütbesinde olması gereken Melike Kuvvet’in yaşadıklarından acaba 15 Temmuz gecesi yerlerde sürüklenen Hava Kuvvetleri Komutanı’nın haberi olmuş muydu?
Yerlerde sürüklenen, bileklerine kelepçe katılan ama sanki hiçbir şey olmamış gibi görevine devam eden o adamın vicdanı şimdi sızlıyor mudur? Zannetmiyorum. Elindeki koca kuvvet komutanlığı cemaatçilerin eline geçerken, F-16 pilotlarının yarısı cemaatçi olurken, bu cemaatçi pilotlardan ikisi Rus uçağını düşürürken haberi bile olmayan birinin böyle bir dramdan haberinin olması mümkün mü?