SHAKESPEARE: KABAHAT YILDIZLARIMIZDA DEĞİL, BİZDEDİR
İktisat filozofu Hayek “Ekonomi insan yapması değildir, ama içinde insan vardır” derken, ekonominin işleyişini, ekonominin tanrısal yasalarının belirlediği kadar, sistemin içindeki insanların inanç ve tercihlerinin de etkilediğini zihinlere kazımak istemiştir. 1946, 1958, 1971, 1979, 1980, 1994, 2001 yıllarında Türkiye’de “devalüasyon krizleri” yaşandı. Demek ki, iktisatçılarının yazı ve yorumlarıyla oluşan halkın tercihleri istikametinde siyasi liderlerimiz tarafından alınan mali ve iktisadi kararlar “devalüasyon krizine” sebep oluyor. Bunun başka bir açıklaması yoktur. Hep aynı şeyi yapıp, her seferinde farklı sonuç beklemek olmaz. Bunu sadece Türkiye için söylemiyorum. Başı bizim gibi sıkça “dolarla belaya giren” Arjantin ve diğer Latin Amerika ülkeleri için de dile getiriyorum.
DÖVİZ FIRTINASINDAN NASIL ÇIKACAĞIZ
Doların (dövizin) fiyat artışı, ya kendiliğinden ya da alınacak para-fiskal önlemlerle bir noktada (İnşallah!) yavaşlayacak, duracak ve hatta bir süreliğine azalacaktır. İşin zor tarafı bundan sonra başlayacaktır. Bir daha devalüasyon krizine girmemek için hangi önlemler alınacaktır? Halkımız bu önlemleri alan siyasilere oy verecek midir? Ben, siyasetçi olmadığım için sevimsiz olma riskini alarak önerimi yapıyorum: Bir daha devalüasyon krizine düşmemek için, cari açığın kapanmasından başka çare yoktur. Bunun için de ücret artışlarının, devalüasyonun altında seyretmesi, esnek istihdam reformunun (taşeronluk, yarı zamanlı ve geçici işçi çalıştırma dâhil) yapılması şarttır diyorum. Topu taca atıp, adalet ve eğitim reformları yapılmadan OHAL kaldırılıp, tam demokrasiye geçilmeden “cari açık kapanmaz” diye zırvalamıyorum. Cumhurbaşkanı adaylarımız, iktisatçılarımız ve sair kanaat önderlerimiz lütfen kendi fikirlerini açıklasınlar: “Bir daha devalüasyon krizi olmaması için” ne yapmak lazım?
Son söz: Arzı az, talebi çok dövizin fiyatı artar.