Sevgili okurlarım, gazetecilik açısından bakıldığında Türkiye’de en zor dönemi yaşıyoruz.
İktidardan yana olmayan gazetecilerin üzerinde çok ağır bir baskı var.
Toplumun tamamı gibi, medya sektörü de korkutuldu, sindirildi.
O kadar ki, yandaş patronlar üzerinde bile baskı var.
Nasıl olur diye sormayın, oldu bile!..
Kendi çizgileri açısından bakıldığında yandaş patronlar ve yayın kuruluşları bile özgür değil.

* * *

Pek çoğu şimdi tepe tepe kullandıkları yayın organlarına, kendilerine kamu bankalarından sağlanan kıyaklarla, bol kepçe ucuz kredilerle sahip oldu.
Son olarak Doğan Grubu (Hürriyet, Posta, CNN-Türk vesaire) gibi gazete ve televizyon kanalları için devletin Ziraat Bankası tarafından verilen yüz milyonlarca dolarlık kredi sayesinde Demirören ailesine devredildi.
Bu aile bir süre önce Milliyet’e sahip olmayı da başarmıştı.

* * *

Gazeteciliğe 1977 yılında Milliyet’te başlamıştım. Sahibi Ercüment Karacan, gazetenin başında 1979 yılında tetikçi Mehmet Ali Ağca tarafından öldürülen Abdi İpekçi...
Sosyal demokrat çizgideki Milliyet o dönemin en saygın gazetelerinden biriydi.
Abdi Bey öldürülünce gazete bir anlamda sahipsiz kaldı ve Aydın Doğan’a ucuz fiyata satıldı. Aydın Doğan medya patronluğuna ilk adımı böylece, 1979’da atmış oldu.
1985 yılında Hürriyet’e geçtim. Gazetenin sahibi, Türkiye’nin en saygın isimlerinden Erol Simavi... Hürriyet derseniz, basının gerçek amiral gemisi.
Hem Milliyet, hem de Simavi dönemindeki Hürriyet’i hep saygıyla, özlemle andım ve o iki gazetede çalışmaktan her zaman onur duydum.

* * *

Aydın Bey iş bitirici adamdı! 1994 yılında Hürriyet’i de satın aldı.
Özgür gazetecilik açısından bizim için her şey 2002 yılında AKP iktidar olana kadar iyi gitti...
Sonrası ise tam bir felaketti. Baskılar başlamıştı.
Patron birkaç ay sonra beni İstanbul’a çağırıp sert bir dille uyardı:
“Bak kardeşim, bu hükümet Türkiye’yi düzlüğe çıkaracak. AB’ye gireceğiz. Bundan sonra hükümeti eleştiren yazılar yazmayacaksın!..”
Hiç umursamadım, ilkelerimden şaşmadım ve Ağustos 2007’de kovulana kadar (nice maceralar ve kavgalar pahasına) bildiğim gibi yazmaya devam ettim... Ve bütün bu yaşadıklarımı kovulduktan sonra üç ayrı kitap olarak sizlere sundum.

* * *

Şimdi gelelim Habertürk Gazetesi’ne...
Evet, Habertürk yandaş bir gazete idi ama namuslu yandaş idi.
Kaliteli yazarları ve iyi bir haber kadrosu vardı.
Ama Türkiye’de bunlar yetmezdi ki...
Zorunlu olduğu için yandaşlık yapıyordu!..
Zira Habertürk medya grubunun patronu olan Turgay Ciner çok önemli bir iş adamı...Medya dışında çok büyük, yüz milyarlarca dolarlık yatırımları var.
İnanmayan araştırabilir, her zaman baskı ve tehdit altında idi.
Turgay Bey bunu bizzat yaşadı. Geçmişte sahibi olduğu Sabah Gazetesi’ne günün birinde AKP iktidarı el koyup gerçek yandaşlara devretti.

* * *

İktidar kesiminin medya kuruluşları üzerinde büyük baskısı var.
Örneğin gazete iktidarın talimatlarından biraz sapma gösterse, savaş baltaları hemen ortaya çıkıyor ve el altından mesaj veriliyor:
“Ya adam gibi yayıncılık yapacaksınız, ya da çanınıza ot tıkarız.”
Ciner ne yapacaktı, bu gelen baskılara nasıl dayanacaktı?

* * *

Üstelik gazetenin satışları da iyi gitmiyordu. 180 bin gösterilen satış rakamı doğru değildi. Reklam piyasasında yer kapmak için bu abartılı rakam veriliyordu.
Örneğin Ankara’da bütün taksi duraklarına ve çeşitli yerlere her sabah bağları açılmamış tomar tomar Habertürk dağıtılıyor, bunlar da sanki satılmış gibi gazetenin satış rakamlarına ekleniyordu.
Aynen Hürriyet, Milliyet ve öteki yandaşların hemen hepsinin yaptığı gibi!

* * *

Medya üzerinde kurulu baskı ortamının sonucunu şimdi Habertürk üzerinde bir kez daha somut olarak görmüş olduk!
Bu gazetenin yayın piyasasından çekilmesinin ve kapatılmasının sonuçları bakınız neler olacaktır:
Yüzlerce gazeteci işsiz kalacaktır.
Basın sektöründeki işsizliğin zaten böylesine yoğun olduğu bir ortamda onların hemen hiçbirinin yeni bir iş bulması mümkün olmayacaktır.
Matbaa çalışanları, kamyoncular, kağıtçılar ve bütün sektörlerden ayrıca binlerce kişi de işsizlik sarmalına girecektir.

* * *

Habertürk yaklaşık 10 yıllık bir gazete idi...
Ve namuslu yandaşlık yapıyordu.
Kendisini iktidara körü körüne satmış olan yazarlar, muhabirler ve yönetim kadrosu, bildiğim ve okuduğum kadarıyla içlerinde fazla yoktu.
Gazetede zorunlu yandaş manşetlerle birlikte sık sık hükümeti eleştiren haber ve yazılar da çıkıyordu.

* * *

Şimdi Habertürk yönetiminden açıklamalar gelebilir:
“Hayır efendim, biz gazetemizi sadece ve sadece ticari hesaplarla kapattık. Üzerimizde hiçbir iktidar baskısı olmamıştır! Kapatma kararımızın baskılarla ilgisi yoktur.”
Sakın ola ki inanmayın!

sozcu-banner-1