Saliha Nuran Canpolat, Yargıtay üyesi olarak görev yaparken 16 Temmuz 2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında soruşturma açıldı. 20 gün tutuklu kaldı. 4 Temmuz 2017 tarihinde “kovuşturmaya yer olmadığı” yani takipsizlik kararı  verildi. Yargıtay Yüksek Disiplin Kurulu’nun da, Saliha Nuran Canpolat, Feridun Aydın, Mustafa Ateş, Ayhan Doğan, Muhammet Güney, Zülfikar Tekirdağ hakkında 30 Ocak 2018 tarihinde “Disiplin işlemi tayinine yer olmadığı” kararıyla, dosyanın kapatıldığını sanıyorsunuz.

Asıl sorun ondan sonra başlıyor. Savcılık ve kurumlar arasındaki iletişim kopukluğu, hukuksuz bir biçimde kişilerin sosyal ve kamusal hayatta çok önemli sıkıntılarla karşılaşmalarına neden oluyor. Soruşturma açılanların isimleri basında yer alırken, soruşturmanın takipsizlikle sonuçlandığı hiçbir yerde yayımlanmıyor. Bunun bir sonucu olarak özellikle internet mecrasında kişiyle ilgili arama yapıldığında, soruşturma haberlerine ulaşılıyor, takipsizlikle bittiğini göremiyorsunuz.

BİN BİR SORUN ÇIKIYOR

Bu durum, belirli bir toplumsal statüye sahip insanlar için mesleklerini yerine getirirken veya toplumsal hayatta büyük sıkıntılara yol açıyor. Deyim yerindeyse “Bin bir sorunla” karşılaşıyorlar.

Soruşturma sona erdikten sonra, soruşturma tüm sonuçları ile ortadan kalkar ve bu durum soruşturmayı sonuçlandıran cumhuriyet başsavcılığı tarafından ilgili tüm birimlere bildirilir. İdari birimler, bu karara uymakla yükümlüdür ve kendiliklerinden kişilerin haklarını kısıtlayıcı tedbirler koyamaz. Ancak, Başbakanlık ve bakanlıklar yani idare tarafından tüm kamu kuruluşlarına, bankalara, sigorta kuruluşlarına, noterlere özetle bütün kamusal, özel hizmet birimlerine haklarında soruşturma açılan kişilerle ilgili yazı gönderilip “sakıncalı” olarak şerh düşülmesi sağlanıyor.

Haklarında “kovuşturmaya yer olmadığı” kararı bulunan ve hiçbir hukuki kısıtlama getirilmesi mümkün olmayan kişiler açısından bu uygulama, kamu hizmetlerinden yararlanırken son derece önemli sıkıntılar yaratıyor. İdari bürokrasinin yetersizlikleri ve aralarında yeterli elektronik iletişim olmadığından neredeyse her taşın altından o “şerh” çıkıyor.

PARA YATIRAMIYOR, ÇEKEMİYOR

Bankaya, kredi kartı borcunuzu yatırmaya gitseniz bile “şerh var” deniliyor, borcunuzu bile almıyorlar. Evinizi ya da yeni açtığınız avukatlık büronuzu sigortalatmak istiyorsunuz. Ekran açılıyor, oradaki görevli bir size, bir ekrana bakıyor. Ardından da “Sizin hakkınızda şerh düşülmüş, işleminizi yapamayız” sözlerini duyuyorsunuz. Emekli maaşınızı almaya bankaya gittiniz “Veremeyiz, şerh var” deniliyor. Notere gidiyorsunuz, “İnşallah ‘işleminizi yapamayız, şerh var’ sözünü duymam” demeniz boşuna.

Unutmayalım, idari soruşturmalar tedbir sebebi değildir. Ama savcılık yazılarının yeterince dikkate alınmaması ya da kişilerin işgüzarlığı zaten sıkıntılar yaşamış olanlara yeni sıkıntılar ekliyor. Bu uygulama karşısında, her seferinde ilgili kuruluşa, Başsavcılık tarafından yazı yazılmasını talep etmek gerekiyor. Bu işlemler bazen aylarca sürüyor.

NEREDE HUKUK DEVLETİ?

Soruşturma açılabilir. Ancak idari birimler, soruşturma sonlandırıldıktan sonra derhal kayıtlarını güncellemekle yükümlüdür. Buna karşılık, Kamu kuruluşları idari emirlerle kişilerin kamu hizmetlerini ve haklarının kullanımını engelleyecek şekilde “fişleme” yapmaz, hukuka aykırı idari önlemlere başvuramaz. Günümüzde haklarında soruşturma açılan, sonuçta “kovuşturmaya yer olmadığı” kararı verilenler, mesleklerini yapamaz, çocuklarına ekmek götüremez hale getirildi.

Haklarında kovuşturma açılmayanlara bile bunlar yapılıyorsa, o zaman “Hukuk devleti” hep sözde kalıyor demektir.

Kardeş ülke, 100 yaşında


Dün, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100’üncü yılıydı. 28 Mayıs 1918’de bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan Cumhuriyeti’nin başkenti Gence, Cumhurbaşkanı da Mehmet Emin Resulzade’ydi.  Ermenilerden oluşan sözde Rus ordusu, Bakü’de 12 bin Azeri’yi şehit edince, Osmanlı Devleti’nden destek istendi. Nuri Paşa (Enver Paşa’nın üvey kardeşi) komutasında Kafkas İslam Ordusu, 15 Eylül 1918 de Bakü’yü kurtardı. 2 yıl sonra bağımsızlığını kaybeden Azerbaycan, 1993 yılına kadar  Rus egemenliğinde kaldı.

Azerbaycanlılar gibi biz de “İki devlet, tek milletiz” diyoruz ama kardeşlerimizle de bir o kadar uzağız. Osmanlı’nın son zaferi, Bakü’nün kurtarılışıdır. Bizde “İzmir’in dağlarında çiçekler açar” marşında olduğu gibi, Azerbaycan’da da “Kafkasya dağlarında çiçekler açar” marşı coşkuyla söyleniyor.

sozcu-banner-1