Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda, 12 Mayıs 2016’da hafriyat kamyonunun altında kalarak yaşamını yitiren 23 yaşındaki üniversite öğrencisi Şule İdil Dere’nin ölümüne ilişkin kamyon şoförü Mümin Kılıç ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İSTAÇ A.Ş. çalışanlarının “taksirle ölüme neden olma” suçundan 6'şar yıla kadar yargılandıkları dava, bilirkişi raporu çıkmazına girdi. Mahkemeye ulaşan 5. raporda, ‘sade bir vatandaş olarak yolda yürüdüğü’ belirtilen Şule İdil Dere’nin ‘kusurunun bulunmadığı’ kaydedilirken, kamyon sürücüsü ise ‘asli kusurlu’ bulundu.

Ancak mahkeme hakimi, 3 Temmuz’da görülen duruşmada, 5. bilirkişi raporunda sanıkların kusur durumuyla ilgili yeterli değerlendirmenin yapılmadığını ve hukuki denetime elverişli olmadığını belirterek, bilirkişi heyetinden ek rapor alınmasına karar verdi.

23 yaşındaki üniversite öğrencisi Şule İdil Dere
12 Mayıs 2016’da hafriyat kamyonunun altında kalarak yaşamını yitirdi.


NEDEN BU KADAR UZADI?

Konuyla ilgili Sözcü'ye değerlendirmede bulunan hukukçular ise yargılamanın uzatıldığını söyleyerek, kamuoyunun vicdanının rahatlatılması için mahkemenin bir an önce karar vermesi gerektiğinin altını çizdi. Ailenin avukatı Murat Özveri ise olayın sadece bir trafik kazası olmadığını vurgulayarak, sadece kamyon şoförünün sorumlu tutulamayacağını söyledi ve 'olası kast' ile 'ihmal'e dikkat çekti.

‘BU OLAY TRAFİK KAZASI DEĞİL’

Olaya trafik kazası olarak yaklaşmadıklarını vurgulayan Şule İdil Dere’nin ailesinin avukatı Murat Özveri, “Soruşturmanın genişletilmesine yönelik kapsamlı bir dilekçe vermiştik. Bu olay sadece bir trafik kazası değil. Orada dere ıslah çalışması var. Bu işlem için ruhsat gerekiyor. Ayrıca İSTAÇ A.Ş.’nin gerekli önlemleri aldığına dair taahhütte bulunması gerekiyordu. Yayaların hafriyat kamyonları ile karşılaşmasını önlemek için izole edilmeli. Olaydan sonra yapılan bariyerlerle iş makineleriyle yayaların karşılaşması engellenmiş. Savcılığa, bir insan öldükten sonra bu işlemin yapıldığını söyledik. Talebimiz kabul edildi. Olaydaki sorumluların tespitine yönelik rapor aldık. Yargılama izni almak için Valiliğe yazdık. Soruşturma yapıldı ve müfettiş atandı. ‘Amirlerini soruştur’ diye görevlendirildiler. ‘Üstlerimiz sorumlu değil’ şeklinde rapor düzenlendi. Bölge İdare Mahkemesine başvurumuz reddedildi. Anayasa Mahkemesine başvurduk ve bekliyoruz” dedi.

‘OLURSA OLSUN’ ANLAYIŞIYLA ÖNLEM ALINMAMIŞ

Üst düzey yöneticiler ayrılarak, yargılama başlatıldığını söyleyen avukat Özveri, “1 Ekim 2017 tarihli rapor doğrultusunda karar istedik. İkinci kez rapor alındı. Raporlar arasında çelişki var diye 5. rapor alındı. Raporla çelişki giderilemedi. Hatta kendi içinde çelişen bir rapor. 2017 tarihli rapora göre karar verilmeli. Şoförün olası kasttan, memurların ihmali davranışla adam öldürme suçundan görevsizlikle ağır cezaya gönderilmesini istedik. Olası kast var mı, ihmal var mı araştırılmalı. Alınması gereken önlemler belirtilmiş. Ancak ‘olursa olsun’ anlayışı ile önlem alınmamış. Bu olası kasttır, ihmal vardır. Sabırla bekledik. Sadece şoförün üzerine yüklenseydi normal bir trafik kazası olurdu” değerlendirmesinde bulundu.

Şule İdil'in katilleri hâlâ bulunamadı.


‘İKİ RAPOR ÇELİŞKİLİYSE 3. RAPOR ALINIR’

Sanıkların kusur durumunun tespitinin çok önemli olduğunu söyleyen Hukukçu Dr. Rezan Epözdemir, “Ceza muhakemesinin amacı maddi gerçeğe ulaşmak ve hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde olayın delillerle ispat edilmesini sağlamaktır. Burada trafik kazası sonucuna göre ölüm vuku bulmuş. Taksirle ölüme sebebiyet vermeden yargılama yapılıyor. Suçun manevi unsurunun tespiti uygulanacak hükümler açısından çok önemli ve belirleyicidir. Trafik kazası nedeniyle ölümlü olaylarda kusur durumunu hakimin resen belirlemesi çok güçtür. Teknik ve uzmanlık gerektiren bir husustur ve bilirkişiye başvurulur. Mahkeme aşamasında, Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden rapor alınır. Genelde de hükme elverişlidir. Hükme elverişliyse bu rapor uyarınca hüküm verilir. Rapor tatmin edici değilse, karayolları trafik uzmanları ve üniversitelerin ilgili anabilim dallarından bilirkişi raporu alınır. İki rapor arasında çelişki varsa, çelişkinin giderilmesi için 3. heyete gidilir” dedi.

‘6. RAPORU ALMAK YARGI TEAMÜLÜ DIŞINDA’

Dosyanın 5 kez bilirkişi heyetine gönderildiğine dikkat çeken avukat Epözdemir, kamu vicdanının rahatlatılması açısından mahkemenin bir an önce karar vermesi gerektiğinin altını çizerek, “Kamyon şoförünün asli kusurlu, diğer sanıkların tali kusurlu olduğu belirtilmiş. ‘Bilimsel denetime elverişli değil, her sanığın hukuki ve kusur durumunun ayrı ayrı betimlememiş, ek rapora yolluyorum’ demek bir asliye ceza dosyasında, sanıkların kusurunun tespiti için 6 defa bilirkişiye başvurmak yerleşik yargı teamüllerinin dışında bir durum. Bunu hakkaniyeti tesis edip, maddi gerçekliği ortaya çıkarmak için yapıyor olsa dahi, kamu vicdanını rahatsız eden bir hukuki süreç olmuştur. Aksi halde ısrarla Şule İdil’i kusursuz bulan 5 raporun sonunda yeniden heyete gitmek, ‘sanıkların kusur durumlarını azaltmak için bir yaklaşım mı var?’ şeklinde algı uyandırır” diye konuştu.

‘RAPOR KUSUR ORANLARINA GÖRE İSTENMELİ’

Mahkemenin 6. kez bilirkişi raporu istemesinin davayı uzattığını vurgulayan avukat Kardelen Yarli, hakimin sanıkların kusur orana göre rapor istemesi gerektiğini belirtti. Yarli, “En büyük problemlerden biri dosyanın karışık olmamasına rağmen 6. kez bilirkişiye gidiyor olması. Taksirle ölüme neden olma suçunda birden fazla sanık varsa, ‘asli kusurlu kim’, ‘tali kusurlu kim’, ‘kusurların oranı ne’ gibi unsurlara dikkat edilmeli. Yargıtay kusur oranını belirlemek gerektiğini söylüyor. Tali kusurlunun ne kadar kusurlu olduğu önemli. Mahkeme, cezayı kusur oranına göre tayin ediyor. Bu nedenle bilirkişi raporunu kusur oranlarına göre istemeli. Birinci heyet farklı, ikinci heyet farklı rapor verebilir ya da aynı bilirkişiye de gönderebilir. Ancak hakimin bir karar vermesi gerekiyor. 5 bilirkişi heyeti ve raporlar farklıysa eğer,aşağı yukarı 2 raporda aynı ya da benzer şeyler olmalı” dedi.

‘3. RAPORDAN SONRASI KAFA KARIŞTIRIYOR’

Hakimin neye kadar vereceğini bilmediği için dosyayı rapora gönderdiği ve yargılamanın uzadığını söyleyen avukat Yarli, “Dosya İstinafa gittiğinde mahkeme, ‘aslında 3. bilirkişi raporu hüküm kurmaya elverişli’ diyebilir. Bu durumda yargılamanın boşuna uzadığını göreceğiz. Çelişki olabilir, heyet farklı olabilir. Ancak çelişkiyi gidermek için 6. kez rapor istemek davayı uzatmaktan başa işe yaramaz. Hakim ne istediğini vurgulamalı. Tali kusurlu olan sanıklar yönünden kusur oranları belirtilmemiş. Hakim, en başından itibaren dosyayı gönderirken bunu istemeli. Bu dava en kötü ihtimalle 2. bilirkişi raporunda bitmeliydi. Karşı taraf itiraz edip, 2. rapor isteyebilirdi. Çelişki gidermek için 3. rapor isterdi. Ama sonrası kafa karıştırıyor. Hakimin kendi hukuki ve vicdani kanaatini kullanarak karar vermesi gerekir” ifadelerini kullandı.

‘SADECE YAYA VE ŞOFÖR ÜZERİNDE DURULUYOR’

Bilirkişi heyetlerinin olaya sadece yaya ve şoför özelinde baktığını belirten avukat Kenan Tandoğan, “Bilirkişi raporu alma sistemimizde sıkıntı var. İşin ehline ve uzmanına denk gelmiyor ve bu nedenle klasik raporlar veriliyor. Yaşanan sıkıntıların çoğu bu yönde. ‘Taksirle ölüme neden olma’ suçunu görüp sadece iki taraf göz önüne alınarak rapor hazırlanıyor. Mahkemenin bu nedenle tekrar rapor ya da ek rapor istemesinde haklılık payı olabilir. Bilirkişi heyetleri hayatını kaybeden kişi ile araç sürücüsü üzerinde duruyor. Ancak kazanın birçok donesi vardır. Diğer boyutlar göz ardı ediliyor. Bu gibi davalarda insanlar da mağdur ediliyor. Ülkemizde tedbir alma kültürü olmadığından, olaya sadece yaya ve şoför özelinde bakılıyor. Ancak belediye ya da farklı kurumların da rolü olabilir. Rapor da bundan dolayı çıkmıyor. Ülke kültürümüzde de hukuk sisteminde de bu sorun var” dedi.

5 RAPORDA DA ŞULE İDİL ‘KUSURSUZ’ ÇIKMIŞTI

Alınan tüm bilirkişi raporlarında kamyon sürücüsü Mümin Kılıç ‘asli kusurlu’ bulunurken, Şule İdil Dere ise yine ‘kusursuz’ bulunmuştu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İSTAÇ A.Ş. çalışanlarının kusur durumu ise raporlarda ‘tali’ ve ‘asli kusurlu’ olarak değişiklik göstermişti.