Ertuğrul Akbay’ı kaybettik...



Baba, son nefesinde oğlunu isterdi...
Ama tek evladı Burak Akbay FETÖ suçlaması ile Türkiye’ye gelemiyor... Geldiği an muhtemelen havaalanından alıp hücreye kapatacaklar...
FETÖ okullarında okuduğunu bizzat kendisi açıklayan damadı Maliye bakanı yaptılar... FETÖ okullarında okuduğu iftira edildiği -bizzat iftiracılar tarafından- açıklanan Burak Akbay, giderken babasının yanında olamadı...



Rastlantıya bakın:
Tam bu sırada Sözcü iddianamesini hazırlayan, yani Burak Akbay’ın son nefesinde babasının yanında olamamasına sebep olan savcı ile ilgili bir haber çıktı Cumhuriyet’te...
Manşet...
O savcı “çocuklara cinsel istismardan” sanık olanlarla rüşvet pazarlığı yapmış... Rezalet ortaya çıkmış... Yargılanmış... On ay hapis cezasına çarptırılmış... Cezası paraya çevrilmiş... Savcılığa devam etmiş... Hatta başsavcı yapmışlar... Ve bir gün kim bilir neyin hesabı ile Sözcü Gazetesi’ne “FETÖ’cü” demişti...
Bu yüzden; Burak Akbay bir yabancı ülkede, babasının son nefesinde yanında olamamaktan acı içinde...



Zulüm var...
Çok acı var...
Çok ah var...
Adaletsizlik bir sinsi virüs gibi insanların yaşamına bulaşıp yok ediyor... Bireyler, aileler, yuvalar derin acılara yuvarlanıyor... Sevgililer eşlerinin elini tutamadan ebediyen ayrılıyorlar... Çocuklar hapishanelerde annelerin yanında büyüyor... Babalar çocuklarına son bir kez sarılamadan gidiyorlar...
Burak Akbay’ın henüz minik ikizleri dedelerine sarılıp öpmek isterlerdi...



Bu adaletsizlik, bu hukuksuzluk, bu kin, bu nefret...
Yüzbinler acı içinde...



Ertuğrul Akbay, yurtsever, cesur, onurlu, tepeden tırnağa gazeteciydi... Kendisi gibi yetiştirdiği oğlu Burak Akbay, bu karanlık dönemde Türkiye’nin en güçlü sesi Sözcü’nün sahibi, son anlarında babasının yanında olamamak uğruna, vatanından uzak, gözyaşlarını sile sile, aydınlık Türkiye sevdasından vazgeçmeyen, bizden birisi...
Bugün Ertuğrul Akbay’ın cenaze törenini yapmıyoruz...
Sırtımızda bir zulmün acısını taşıyoruz bugün...
Güle güle Ertuğrul Akbay...