ANALİZ

AKP yediği 800 bin farkın tüm acısını Suriyelilerden çıkarıyor


Sadece Suriye’deki iç savaş nedeniyle değil, ondan çok daha önce Türkiye’ye göç başlamıştı.
Genellikle doğumuzdaki Müslüman ülkelerden akın akın insanlar Türkiye’ye geldiler.
Afganlılar, Pakistanlılar, Türk Cumhuriyetleri’nde yaşayanlar Türkiye’nin dört bir yanına dağıldılar.
Sadece onlar değil, Afrika kıtasının birçok ülkesinden de gelenler oldu.
Bu göçlerle pek çok ilimizin görüntüsü bile değişti.
Ülkedeki yabancı sayısı arttıkça sorunlar da başladı elbette.
Özellikle Esat’tan kaçma bahanesiyle adeta ülkemize davet edilen milyonlarca Suriyeli sadece sınırda ve büyük kentlerde değil neredeyse 81 ilimizde görünür bir etkinlik sergiliyorlar.
Bu da birçok yerde olumlu/olumsuz tepkiler oluşturdu ister istemez.
Suriyeliler kalabalıklaştıkça güç birlikleri oluşturdular, suç oranları artarken kimi yerlerde iş, çatışmalara ve hatta linç girişimlerine bile vardı.
AKP iktidarının umurunda bile olmadı tüm bu gelişmeler.
Özellikle Suriyelilerden gelen yakınmaları “Irkçı faşist saldırılar” olarak nitelediler, bu zihniyette olanların muhalifler olduğunu, amaçlarının Suriyeli misafirlerimiz üzerinden Erdoğan’ı yıkmak olduğunu bile söylediler.
Seçimlerden sonra bazı CHP’li belediyelerde Suriyelilere yapılan yardımların azaltılacağının açıklamasına, Arapça tabelalarının sınırlanacağına yönelik girişimler de yine iktidar sözcüleri tarafından “İşte CHP’nin ırkçı faşist zihniyeti” olarak sunuldu kamuoyuna.
Ama şimdi durum farklı.
Suriyelilerin bazılarının davranışından rahatsız olanları suçlayanlar, bir anda “Suriyeli ve hatta tüm göçmenlere düşman” kesildiler.
Şu sıralar bu düşmanlığın bayraktarlığını İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yapıyor.
Soylu, İstanbul Valisi’ne talimat vererek “İstanbul’da kaydı olmayan Suriyelilerin 20 Ağustos’a kadar il dışına çıkarılmasını” istedi.
Buradan anladık ki meğer Suriyeliler bazı illere kayıt edilmişler bir anlamda zimmetlenmişler.
Bakan bunu ihlal edenlerin saptanmasını istiyor.
Bunun da ötesinde “Suriyelilerin geçici koruma kapsamında” olduğunu belirterek “İstanbul’da 1 milyon 69 bin kaydı olan göçmen var. 547 bini Suriyeli. Kayıtsız Suriyelileri yakalayınca kamplara gönderiyoruz. Şu anda kamplarda 100 bin kişi kalıyor. Kontrol altında tutmamız lazım. Gitmiyorum derse gidecek” diyor.
Peki ne oldu da düne kadar başkalarına “Irkçı faşist” yaftası yapıştırmaktan çekinmeyen AKP bir anda Suriyeli düşmanı olmuştu?
Sanıyorum cevabı çok basit;
İstanbul’da 800 bin farkla sonuçlanan ağır seçim yenilgisinin faturası Suriyelilere çıkıyor.
Türkiye’ye getirilen milyonlarca Suriyeli’den rahatsız olanlar elbette sadece muhalifler değildi.
Hatta bu durumdan rahatsız olan ve AKP’ye oy verenlerin sayısının daha çok olduğu bile söylenebilir.
AKP yaptırdığı anketlerde “Seçimden önce muhalefeti sindirmek için kullandıkları Suriyelileri kollama siyasetinin AKP seçmeninde tepkiye neden olduğunu” gördü.
Şimdi durumu kurtarmak için Suriyeli operasyonu için düğmeye bastılar.
Ama galiba çok geç...

BAŞIMDAN GEÇENLER

İstanbul Trafik Vakfı’na gittim görüştüm, fikrim değişmedi


Neredeyse 20 yıldır İstanbul Trafik Vakfı ile ilgili yazılar yazdım, televizyon programlarında konuştum.
Açıkça bu vakfı “mafya gibi çalışmakla” suçladım.
Bugüne kadar tek bir tepki bile almadım, ne bir kimse aradı, ne düzeltme istedi, ne de dava etmeye falan kalktı.
İlk kez son yazılarım ve YouTube konuşmamdan neredeyse 15 gün sonra İstanbul Trafik Vakfı Genel Müdürü İzzet Pulur aradı, ziyaret etmek istediğini söyledi.
Ben de ağırlayacağım bir yerim olmadığını belirterek vakfa gelebileceğimi söyledim.
Sonra da gittim.
Çok kibar biri İzzet Pulur. Eski polismiş. 15 yıldır vakıfta çalışıyormuş.
Benimle ilgili çok iyi çalışmışlar.
Arabamın çekilmesi ile ilgili görselleri bile koymuştu önüne.
“Ama” dedi “Bu konumdaki arabanızın çekilmesine isyan etmekte çok da haksız değilsiniz” diye ekledi.
Yazdıklarıma ve söylediklerime çok ayrıntılı ve kolay anlaşılır tablolu cevaplar hazırlamışlar.
Hepsi teknik olarak doğru elbette.
Örneğin, “İstanbul’a kan kusturan vakıf” demişim. “Bu müphem bir iddia, niye kan kusturduğumuzu anlamadık” cevabını vermişler.
Yine “Mafya gibi çalışan vakıf” demişim. “Kamu görevini yasaların emriyle yapmak neden mafya gibi çalışmak olsun” diye cevaplamışlar.
Trafiğe bir katkılarının olmadığını belirtmişim. İstanbul emniyetine alınan araçların ve yapılan harcamaların listesini vermişler.
Gün boyu olabildiğince çok araç çekildiğini yazmışım. 27 çekicileri olduğunu ve araçların trafik polisleri denetiminde çekildiğini söylemişler.
Didişecek halim yok.
Liste benim neredeyse her cümleme tablolu cevap halinde gidiyor.
Ancak sorun şu ki, benim kamu adına öne sürdüğüm asıl şikayetlerime dolaylı da olsa katılıyorlar.
Örneğin “yediemin parklarının korkunç olduğu” konusunda fazla itiraz edemiyorlar.
Bazı bölgelerde “valelerle (sosyetik değnekçiler) anlaşma yapıldığı” konusunu doğrulamamakla birlikte çok da itirazcı olmuyorlar.
Elbette vakıf üyelerinin bir kuruş bile almadığını söylüyor da, ben de almadıklarını bildiğimi o kadar sert biçimde “doymadınız mı?” diyerek sadece tahrik ettiğimi belirtiyorum zaten.
Sonuç şu; İstanbul’un en bilinen isimleri ile görevleri gereği İstanbul’da kamu yöneticisi olan, vali, belediye başkanı, emniyet müdürü gibi isimlerin aslında çok iyi niyetlerle kurduğu bu vakıf, çeşitli nedenlerle verimli çalışamıyor.
Benim derdim vakfın ortadan kalkması değil, İstanbul’un önüne gelen bu şansın iyi kullanılması.
Bakalım, yeni Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu belki iyi bir iş birliği yaparak vakfın İstanbul trafiğinde etkili olmasına katkı sağlar.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Ünlü isimlerin bir kısmı bana çok kırılmış


Aslında yazının vinyetini “üzüldüm” diye koyacaktım.
Üzülmesine üzüldüm de haksızlık yaptıklarına inanıyorum.
Konu, İstanbul Trafik Vakfı ve yönetiminde olan çok ünlü ve önemli isimler.
İşte şahsen de tanıdığım bu isimlerden bazıları Trafik Vakfı Genel Müdürü’ne yakınarak “Can Bey bizi çok üzdü” demişler.
Sanıyorum “Vakıftan para alınıyor” sözüne çok alınmışlar.
Alınmadığını biliyorum elbette, bunu o isimleri harekete geçirmek için söylediğimi de herkes biliyor zaten.
Ama burada tepki bana karşı olmamalı.
Hepsi etkili iş insanları “Aman para almıyoruz” telaşına kapılmak yerine, benim ve belki binlerce kişinin dile getirdiği şikayetlere kulak vermeli.
Örneğin gidip şu yediemin parklarını görseler, araçların nasıl çekildiğini, nerelerden en çok araç çekildiğini bizzat izleseler.
Bütün bu saygın kişiler içinde sadece Ömer Dinçkök aynı üzüntüyü yaşadıktan sonra yazdıklarımı, anlattıklarımı kendi imkanlarıyla araştırdıktan sonra gerçeği görmüş ve istifa etmiş vakıftan.
Diğerlerinin de istifa etmesini istemiyorum tabii de vakfı gerçek işleviyle çalıştırmak için çabalasınlar sadece.



ŞAŞIRDIM

İyi de madem ordusunuz Suriye’den niye kaçtınız?


AKP iktidarının bir anda “Irkçılar, faşistler” suçlamasını bir kenara bırakıp Suriyeli operasyonlarına başlayacağını açıklaması Suriyeli göçmenler arasında tepkiye neden olmuş.
Bu nedenle bugün İstanbul’da büyük bir miting yapmaya karar vermişler.
Mitingin hazırlıkları sosyal medya üzerinden sürdürülüyor.
Bugün saat 17.00’de yapılacak mitingin AKP’ye verdikleri destekle bilinen Özgür-Der, Mülteci Hakları Derneği ve Hukukçular Derneği liderliğinde olacağı belirtiliyor.
Burada ilgimi çeken sosyal medyaya verilen ilanlarda kullanılan dil oldu.
İlanlarda “Gitmiyoruz” deniliyor ve “Suriyelilerden elinizi çekin” cümlesinden sonra “Bütün Suriyeliler bir ordu, katılmayan kaçaktır” sloganı kullanılıyor.
İyi güzel de “Aynı cevvaliyeti acaba neden Suriye topraklarında göstermiyorlar acaba?” sorusu takılıyor insanın aklına ister istemez.
Tabii bu arada Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin ne düşündüğünü, Esat’a karşı olup olmadıklarını, karşıysalar nasıl bir yönetim özlediklerini de pek bilmiyoruz.
Bu arada Suriyelilere karşı öfke içinde olan Süleyman Soylu, eylem yapılacağı haberlerine de öfke gösterdi.
Soylu “Kimseye bir şey yaptırmayız” dedi.
Ama AKP’li derneklerin önderliğindeki eylem hazırlıkları da sürüyor.
Bugün Saraçhane’de, yani İstanbul Belediyesi binasının önünde neler olacağını şimdiden kestirmek çok güç.