31 Mart yerel seçimleri ile 23 Haziran’da tekrarlanan İstanbul seçimleri sonrasında “kabine revizyonu” kaçınılmaz olarak gündeme gelmişti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın New York seyahatinden döner dönmez kabinesini “kısmen yenileyip, kısmen güçlendireceği” konuşuluyor.
Hal böyle olunca da bakanlıklar konusunda yoğun bir “dedikodu trafiği” yaşanıyor. Her zaman olduğu gibi “kim gider kim kalır” toto oynanıyor.
Bugünlerde “whatsapp haber ajansı”ndan en fazla gelen seri mesaj şu:
“Binali Yıldırım Başkan Yardımcısı olacak. Kültür/Turizm, Milli Eğitim, Sağlık ve Tarım bakanları kesin gidecek. Ekonomi Bakanı ortada. İçişleri, Savunma, Adalet bakanları kalıyor.”
Bu mesajı son gönderen “kulağı delik” diyebileceğim, söyledikleri bazen çıkan eski bir gazeteci arkadaşım oldu. Sonra aramızda şöyle bir diyalog gelişti:
- Kim diyor?
- Eski bir kaynağım.
- Çok eski galiba
- Evet ama etkin.
Bu tür listelere hiç itibar etmedim (çünkü geçmişte yapılan değişikliklerde bu tür listelerin tutma oranı çok düşük çıktı). Ancak, Ankara’yı yakından izleyen bir gazeteci olarak bu son mesajda da “genel beklentiyi” yansıtan detaylar olduğunu görüyorum.
Bunların ilki, Binali Yıldırım ile ilgili olan bölüm. Yıldırım, ilk değişiklikte Beştepe’ye taşınacak ve Erdoğan’ın sağ kolu olacak. Bazıları Yıldırım’ın Fuat Oktay’ın yerine geleceğini iddia ediyor ama benim gözlemim farklı. Başbakanlık Müsteşarlığı görevinden geldiği Cumhurbaşkanı Yardımcılığı görevini, yeni sistemin “devlet ayağı” olarak yürüten Oktay’ın görevine devam edeceğini düşünüyorum. Yeni sistemin sorunlarıyla, bürokrasiden kaynaklanan uyumsuzlukları içeren raporu son derece objektifti ve bu sorunların giderilmesi konusunda Erdoğan, Oktay’ın birikiminden yararlanmayı tercih edecektir.
İkinci “genel beklenti” ise İçişleri, Savunma ve Adalet bakanlarının kalacağı beklentisi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu üç bakanlığı “terörle mücadele” gibi konularda olmazsa olmaz görüyor ve uyum arıyor.
Hem AK Parti’de hem Beştepe’de, “bazı kesimler, olası bir kabine değişikliğinde o bakanlar (Adalet, İçişleri, Savunma) kabine dışında kalsın diye değişik yollara/yöntemlere başvuruyor” görüşü hakim.
Peki, böyle bir ayrışma varsa, Cumhurbaşkanı Erdoğan hangi tarafta durur?
Örneğin, FETÖ ile mücadelede yetersiz kaldığı ima edilen Abdulhamit Gül’ün mü, yoksa Gül’ün “maklubeye kaşık sallayanlar” diyerek meydan okuduğu suçlayıcıların mı?
Dün bu konuyla ilgili üç görüşme yaptım ve şu bilgiye ulaştım:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, yargı tartışmaları ve iddialar konusunda hem Adalet Bakanı Gül’den hem başka kaynaklardan çok detaylı bilgiler aldı ve Gül’e ‘sen bildiğin yolda yürü’ diyerek destek verdi.”
Gül’ün, kendisine yönelen salvolara karşı “net ve sert” bir tavır ortaya koymasını, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği bu desteğe bağlayabiliriz.
Merak ettiğim şey şu: Gül ve diğer bazı bakanlara yönelik kampanya Erdoğan’ın bakanlarına verdiği desteğine rağmen sürecek mi?
Bekleyip göreceğiz.


Yerelden yüksel yeşil ve estetik


Bu aralar yerel yöneticilerle çok fazla görüşüyorum. İzmir ve İstanbul’un büyükşehir belediye başkanları Tunç Soyer ile Ekrem İmamoğlu, Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen, Başakşehir Belediye Başkanı Yasin Kartoğlu o isimlerden bazılarıydı. Yaptığım görüşmelerde beni mutlu eden şey, yönettikleri kentleri yaşanabilir, yeşil, temiz ve estetik kentler haline getirme çabalarıydı. Soyer, yeşil altyapılı İzmir’i, İmamoğlu, büyük parklarla dolu İstanbul’u, Kartoğlu çöplerin evde ayrıştırıldığı yeşil Başakşehir’i, Taşdelen yeni açtığı binlerce dönümlük parkları anlatırken çok mutluydu. Saydığım dört ismi de farkındalık yaratmak için sokağa inip çöp toplarken gördüm. Çankaya Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü binasının duvarına Colombiyalı ressamların çizdiği Gabriel Garcia Marquez ve Yaşar Kemal resmi içimi açtı. İklim grevine giden gençlerin “bize yaşanabilir bir dünya bırakın” çağrısının yerel yönetimlerde karşılık bulması, sizce de mutluluk verici değil mi?