Hiç beklenmedik bir şey oldu. Hükümetin adamı olarak bilinen Merkez Bankası (MB) Başkanı Murat Çetinkaya, hükümetle ters düştüğü için görevden alındı. Merkez bankalarının “bağımsızlığı” denen kavramın, pratikteki karşılığı, hükümet tarafından tayin edilen başkanın hükümet tarafından görevden alınamamasıdır. Yoksa bir MB başkanı, gönül rızasıyla bal gibi hükümetin emirlerini yerine getiren bir yüksek bürokrat gibi çalışabilir. Yani bağımsız hareket etmeyebilir, faizi indirip ihtiyatları Hazine’ye devrederek, hükümetin bütçe açığını kapamasına yardım edebilirdi. Nitekim Murat Çetinkaya için böyle davranabilir kaygısı sıkça dile getirilmiştir. Demek ki, herkesin bir “kırmızı çizgisi” varmış. Çetinkaya görevi bırakırken, istifa etmeyi reddetmiş ve üstünü, kendisini işten atma zorunda bırakarak bir “dramatik çıkış” (dramatic exit) gerçekleştirmiştir. Esasen Çetinkaya geçen eylülde kendisine “Yapma” denmesine rağmen faizi % 6.25 artırarak, yumuşak başlı bir emir kulu olmadığını göstermişti.

TEDBİRLİLİK

Olağanüstü yetkilerle donatılmış ve dolayısıyla olağanüstü sorumluluk üstlenmiş bir cumhurbaşkanının “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur” dediği bir ülkede yaşıyoruz. Hal böyleyken ve hazır enflasyon inişe geçmişken, MB Başkanı’nın, politika faizini, beklenen yılsonu enflasyonundan % 8-9 puan yukarıda tutmaya devam etmesi, bilimsel bir zorunluluk mudur? Yoksa “Ben şimdi faizi indiririm ama enflasyon beklendiği gibi düşmezse, sonunda kabak benim başıma patlar, iyisi mi ‘tedbirli davranayım’, faizi indirmemeyim” diye mi düşünülmüştür? Şunu hemen söyleyeyim, bugün Türkiye’de 100 iktisatçıya “MB Başkanı siz olsanız ne yapardınız?” diye sorun, 90’ı “Faizi indirmem” der. Yani dünyada reel faizler sıfır dolayında dolaşırken Türkiye’de %7.8 “(1.24 /1.15)-1: %7.8” olarak gerçekleşme ihtimalini dert etmez. Çünkü merkez bankaları, öncelikle fiyat istikrarından sorumludur. Bağımsızlıklarının yani icabında hükümete diklenme özgürlüklerinin gerekçesi de budur.

TÜRKİYE’DE BÜTÜN TARTIŞMALAR DIŞ BORÇLANMAYA ÇIKAR

“Yükselt faizi-insin enflasyon” algoritması Türkiye gibi “çift para birimli” ülkelerde, döviz fiyat artışını önleyerek enflasyonu düşürür. Parası döviz olan ülkelerde ise talebi daraltarak enflasyonu frenler. Bunlar apayrı iki “sebep-sonuç” ilişkisidir. Yurdum iktisatçılarının ezici çoğunluğu, laikçi veya dinci siyasetçilerin tümü, bankacı ve iş insanlarının hemen hepsi, bunu ya anlamaz ya da anlamak istemez. Onların derdi yurda döviz gelmesidir. Çünkü hepsi “Türkiye dış borç almadan (cari açık vermeden diye okuyun) kalkınamaz” inancındadır. Enflasyonu düşürmek için faizi indirelim mi bindirelim mi tartışmaları, gerçekle yüzleşmekten kaçmaktır. Temel soru şudur: Cari açıksız büyümek için yapılması gerekeni yapmaya hazır mıyız?

Son söz: Carisi açık olanın, faizi yüksek olur.