4 Temmuz ABD’nin Bağımsızlık Günü’dür…
Amerika’nın 1776 yılında Birleşik Krallık’tan bağımsızlığını kazandığı gündür. “4th of July” olarak da bilinir. 244 yıldır da kutlanır…
Bir de bizim 4 Temmuzumuz var ancak, bizimkisi kutlama değil, bir büyük acının, aşağılanmanın, devleti yönetenlerin acizliğinin hatırlandığı, anıldığı bir “utanç yıl dönümü!..
-4 Temmuz 2003’de, Amerikan Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’ta bulunan Özel Kuvvetler Bürosu’na yaptığı baskının 16’ncı yıl dönümü!..
Biraz geriye giderek anlatmak gerekiyor aslında...… 2001 yılında New York’taki İkiz Kuleler’e yapılan saldırının ardından, zamanın Başkanı George W Bush, yaptığı zehir zemberek açıklamada dünyayı “biz ve onlar” olarak nitelemiş ve ABD’nin “ceberrut devlete” dönüşeceğini şu sözle ilan etmişti:
-Crusade!..
Sözlüklerde bu kelimenin karşılığında “savaş” yazıyordu; ancak bir başka çok önemli karşılığı daha vardı:
-Haçlı seferi!..
Dünya bunun anlamı üzerine kafa yorarken, Bush’un ne demek istediği kısa sürede anlaşıldı; önce ABD’nin başını çektiği, diğer bazı ülkelerin sembolik rakamlarla katıldığı “Koalisyon güçleri” Afganistan’ı işgal etti!.. Amaç olarak “İkiz Kuleler saldırısının mimarı El Kaide Örgütü’nün yok edilme hedefi” gösterildi… Başlıca hedef ise Usame Bin Ladin’di.. ABD’nin, Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali sürecinde kurulmasına öncülük ettiği El Kaide, silah ve paraya boğduğu Ladin şimdi baş düşman olmuştu!..
Halbuki, İkiz Kuleler saldırısından epey süre sonra baba ve oğul Bush’un, Ladin Ailesi’yle sıkı fıkı ilişkileri olduğu, o saldırılardan sonra aile fertlerinin burunları bile kanamadan ABD’den çıkmalarına izin verildiği de ortaya çıkacaktı!.. Ayrıca Usame Bin Ladin, 8 yıl önce Pakistan’da ABD istihbaratı ve komandoları tarafından kıstırılarak öldürüldü; ancak ABD ve yandaşları hâlâ Afganistan’da!..

Sıradaki düşman: Irak!..


Afganistan halledildikten sonra “Haçlı Seferi’nin” mızrakları Irak’a çevrildi…
1990’ların başında yarım bırakılan hesabı kapatmak, daha doğru bir anlatımla enerji yataklarına el koymak ve tabii Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) ikinci ayağını tamamlamak için harekete geçiliyordu!..
Burada bir parantez açıp hafızaları tazeleyeyim; Bush’un Dışişleri Bakanı Condelizza Rice, daha bu senaryo sahneye konmadan önce, gayet açık bir şekilde “Ortadoğu haritasının değişeceğini, 24 ülkenin yeniden dizayn edileceğini” söylemişti!..
Kendisini “BOP Eşbaşkanı” olarak gören, ABD ile “Stratejik Ortak” olduğu hayaliyle yaşayan kimi liderler de bu senaryoyu desteklemişti!.. Halbuki, parmak hesabı bile yapsalar, “İsrail’den büyük ülke kalmaması” planı olan BOP senaryosunda son ülkenin hangisi olduğunu gayet kolayca görebileceklerdi:
-Türkiye!..
Bugünlerde yaşananlara birazcık dikkatle bakanlar bu sürecin yürüdüğünü, şimdi sıranın İran’a geldiğini, Türkiye’nin başına ne çoraplar örülmeye çalışıldığını “şıp” diye göreceklerdir!..
Neyse, konumuza dönelim; ABD’nin Irak planında Türkiye önemli yer tutuyordu… Hatta bizim dışişleri bakanı, üst düzey yetkililerle ABD’ye taşınmış, çetin pazarlıklar yapıyordu. Başlarına ne geleceğinden bihaber yetkililerimiz, Türk topraklarını Amerikan Kuvvetleri’nin geçişine açmak için o kadar çok istekte bulunmuştu ki Başkan Bush toplantıyı son derece terbiye dışı şu sözcüklerle sonlandırmıştı:
-At pazarlığı mı yapıyorsunuz?!.
Türkiye’den istenen görünüşte gayet basitti:
-Topraklarını ABD kuvvetlerine açacak, 90 bin Amerikan askeri (nasıl sayacaksak!) Güneydoğu’da konuşlanacak ve Kuzey Irak sınırımızdan Saddam güçlerini devirme harekatını başlatacaktı!..

Teskere reddedilince...


Plan gayet güzeldi de, ufak bir pürüz vardı:
-Bu planın hayata geçebilmesi için TBMM’den teskere çıkması gerekiyordu!..
Hiç sallamadı iktidar mahfili; o sıralar Tayyip Bey yasaklı, Abdullah Bey ise Başbakan’dı… O günün havasına baktığımızda, Tayyip Bey tezkere taraflısı, Abdullah Gül temkinli, çok sayıda AKP milletvekili ise fena halde endişeliydi…
Ancak tezkerenin çıkacağına o denli inanılmıştı ki, Güneydoğu’da bir takım ağalar hatta milletvekilleri topraklarını ABD’ye kiralamaya bile başlamıştı!.. Amerikan gemileri İskenderun açıklarında karaya asker çıkarmak için gün sayıyordu!.. O askerler kiralanan topraklara konuşlandıktan sonra bir daha çıkacaklar mıydı, düşünen yoktu!..
-Ve 1 Mart’ta tezkere TBMM’de reddedildi!..
Aslında daha fazla “Evet” oyu çıkmıştı, ancak çoğunluk sayısı olan 276’nın altında kalmıştı!..CHP ile birlikte 100 civarında AKP’linin “Hayır” oyu, sonuçta Türkiye’nin de felaketini getirecek tezkereyi reddetmişti!..
Ortalık karıştı tabii… ABD’nin Ankara Büyükelçisi Eric Edelman, sorumlu olarak askerleri işaret ediyor, mutlaka gereğinin yapılmasını tavsiye ediyordu (WikiLeaks belgelerinde okuduk!)
-Gereği, 3 ay sonra, ABD’nin “Bağımsızlık Günü” olan 4 Temmuz’da yapıldı!..
Bizim “En Büyük Türk Büyükleri” ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ndeki resepsiyonda Amerikalıları kutlarken, ABD Kuvvetleri Kuzey Irak’taki Türk Özel Kuvvetleri Bürosu’nu bastı!.. Büro amiri Genelkurmay’ı arayıp direnmek için yetki istedi; “Direnmeyin” emri gelince teslim oldular!.. Başlarına çuval geçirilip, kelepçelenerek esir alındılar!..
Olay duyulunca Amerikalılarla temasa geçmek isteyen Türk tarafı uzun süre muhatap bulamadı, iyi mi!.. Muhalefetin “ABD’ye nota verelim” çıkışına çiçeği burnunda Başbakan Tayyip Erdoğan şöyle yanıt verecekti:
-Ne notası, müzik notası mı?!.
Daha sırada Ergenekon, Balyoz kumpasları, Türk Ordusu’nun diz çökertilmesi operasyonu, ABD’ye direnen komutanların tasfiyesi, yurtseverlerin zindanlara tıkılması vardı ama bizler henüz bilmiyorduk!..
-Dün işte içimiz parçalanarak bunları anımsadık!..