Suriye’de çok ilginç gelişmeler yaşanıyor.
ABD’nin çekilme kararı, PKK terör örgütünün Suriye uzantısı PYD-YPG’nin de hareketlenmesine yol açtı. PYD-YPG bir yandan Suriye rejimi ve Rusya ile anlaşıp kendisine bir meşruiyet sağlamanın yolunu ararken, diğer yandan hem ABD’yi, hem de Avrupa ülkelerini bölgeyi tamamen terk etmemeleri için sıkıştırıyor.
PYD-YPG’nin bu konuda elindeki en büyük koz ise Fırat’ın doğusundaki hapishaneler.
PYD-YPG, IŞİD’le savaşırken canlı ele geçirdiği yabancı IŞİD teröristlerini Fırat’ın doğusundaki hapishanelere kapattı. Tam rakam belli değil. Ancak PYD-YPG’nin kontrolündeki hapishanelerde yaklaşık bin kadar yabancı IŞİD teröristi bulunduğu sanılıyor.
Şimdi hapisteki bu teröristler, PYD-YPG tarafından ABD ve Avrupa ülkelerine karşı “şantaj unsuru” olarak kullanılıyor.

PUTİN’İN “ADANA MUTABAKATI” HAMLESİ

Türkiye’nin Fırat’ın doğusundaki PKK uzantılarına yönelik askeri operasyonunu engellemeye çalışanlar sadece Batı ülkeleri değil; Rusya da Türkiye’yi sıkıştırıyor.
Putin’in Moskova’daki Türk-Rus zirvesinde birden bire çantasından “Adana Mutabakatı”nı çıkarması da bunun somut örneği.
Adana Mutabakatı, Türkiye ile Suriye arasında 21 yıl önce, 1998’de, Suriye’deki PKK uzantılarının Türkiye’ye saldırılarını durdurmak için imzalanmıştı.
Şimdi Putin’in hesabı, Türkiye’ye o dönemde “muhatap alıp” anlaşma imzaladığı Şam yönetimini, yeniden “tanıtmak.”
Rus liderin bu konudaki en büyük “silahı” ise İdlib mutabakatı.
Diplomaside söylenen her cümlenin, bir de söylenmemiş tarafı vardır...
Putin, Adana Mutabakatı’nı masaya getirip, Erdoğan’a “katil” ilan ettiği Esad’la yeniden ilişki kurmasını ima ederken, masanın altından da “İdlib sopasını” gösteriyor. Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov sürekli İdlib’de cihatçı teröristlerin, Türkiye’nin aldığı önlemlere rağmen etkinliklerini artırdıklarını dile getiriyor.
İdlib’e yönelik olası bir Esad operasyonunun insani bir felakete yol açacağı,yüzbinlerce kişinin Türkiye sınırına yığılacağı ise herkesin malumu.
AKP iktidarı, Suriye’de hiç olmadığı kadar sıkışmış durumda.

Yeni dünya düzenine doğru


2019 ilginç bir yıl olacak...
Yıla İngiltere’nin AB’den ayrılmasına ilişkin Brexit tartışmaları ile başlamıştık ki Almanya ile Fransa’dan kritik bir hamle geldi. İki ülke geçen hafta Aachen Antlaşması’nı imzaladı.
Anlaşma, Almanya ve Fransa’nın ilişkilerini her alanda daha da entegre etmesini içeriyor.
Almanya Büyükelçisi Martin Erdmann ve Fransa Büyükelçisi Charles Fries, imzalanan anlaşmanın Avrupa’nın içine ve dışına pek çok mesaj içerdiğini anlattılar bir öğle yemeği sohbetinde.
AB içine yönelik mesaj, Avrupa’nın iki büyük ülkesi Fransa ve Almanya’nın, Brexit’in ardından AB entegrasyonundan vazgeçmeyeceklerine yönelik. İki büyük ülke, AB’nin diğer üyelerine, “siz dahil olsanız da olmasanız da biz Avrupa Birliği’ni ilerletmeye kararlıyız” diyorlar Aachen Antlaşması ile.
Aachen’in mesajlarından biri de Avrupa halklarına yönelik... Tam da Avrupa Parlamentosu seçimleri yaklaşırken -Mayıs ayında yapılacak- yaşlı kıtada yükselen popülist hareketlere karşı Avrupa vatandaşlarına “Birlik’ten vazgeçmeyin, oyunuzu ona göre kullanın” çağrısı da içeriyor.

FRANSA-İNGİLTERE STRATEJİK  İŞ BİRLİĞİNDEN, FRANSA-ALMANYA EKSENİNE DÖNÜŞ

Ama antlaşmanın en önemli mesajı stratejik...
Aachen Antlaşması’nın bir ayağını da Fransa ve Almanya arasındaki savunma ve güvenlik iş birliği oluşturuyor...
Fransa, 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan düzende İngiltere ile çok daha kolay stratejik işbirliği yapabiliyordu.
İki ülkenin de AB üyesi olmasının yanı sıra, hem Fransa, hem İngiltere’nin nükleer silah kapasiteleri;
Her iki ülkenin de BM’de veto yetkisi sahibi Güvenlik Konseyi daimi üyeleri olmaları...
Üstüne bir de hem İngiltere, hem de Fransa’nın -hadi sömürgecilik demeyelim-, okyanus ötesinde de topraklarının ya da özel bağlantılarının bulunması, iş birliğini kolaylaştırıyordu.
Almanya ise yine aynı savaşın gölgesi nedeniyle, güvenlik konularında hep bir adım geride duruyordu.
Brexit sürecinde imzalanan Aachen Antlaşması, Fransa’nın İngiltere ile stratejik iş birliğinden, yönünü Almanya’ya çevirmesine de işaret ediyor.

ALMANYA’YA BM GÜVENLİK KONSEYİ YOLU AÇILIR MI?

Fransa Büyükelçisi Fries’in, bu çerçevede BM Güvenlik Konseyi’nde reform yapılarak, Almanya’nın da veto yetkisine sahip daimi üyeler arasına girmesi gerektiğini söylemesi ise kritik önemde.
Aachen Antlaşması, Trump’ın “NATO ABD’nin işine yaramıyor” dediği, İngiltere’nin kıta Avrupası ile entegrasyondan vazgeçtiği dönemde, Fransa ile Almanya’nın yeni bir ittifakın nüvelerini attıklarını da gösteriyor.
Bu konu Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor...
Ancak ne yazık ki dünya düzeni değişirken Türkiye’de iktidardakiler ise belediye başkanı/muhtar seçimlerini “beka mücadelesi”, “yeni kurtuluş savaşı” gibi lanse edip, oy toplama derdinde.
Oysa Türkiye bu iç politik tartışmalardan çıkıp, kurulmakta olan yeni düzene göre politika üretmeye başlamalı.
Hem bakarsınız Fransa’nın Almanya için BM Güvenlik Konseyi’nde açmaya çalıştığı kapıdan, “Dünya 5’ten büyüktür” diyen Türkiye de giriverir.