İslam alemi mübarek Ramazan ayını geride bırakarak bayramı kutlamaya hazırlanıyor. Pandemi nedeniyle bu sene önceki yıllara göre daha sakin geçecek olan Ramazan Bayramı için saatler de belirlendi. Diyanet İşleri Başkanlığı Karaman ve Niğde illerinin bayram namazı saatlerini duyurdu. Vatandaşlar ise bayram namazı için tam olarak saatleri öğrenmek istiyor. İşte 2020 Karaman ve Niğde illerinin bayram namazı saatleri...

KARAMAN'DA BAYRAM NAMAZI SAAT KAÇTA?

Bu sene evlerde kılınacak olan bayram namazında saatler belirlendi. Diyanet 2020 Karaman bayram namazı saatini 06:05 olarak açıkladı.

NİĞDE'DE BAYRAM NAMAZI SAAT KAÇTA?

Ramazan Bayramı'nı karşılayacak olan Niğde'de bayram namazı saatleri belli oldu. Bu yıl Niğde'de bayram namazı saat 05:57 kılınacak.

İL İL BAYRAM NAMAZI VAKİTLERİ İÇİN TIKLAYINIZ

DİYANET'TEN BAYRAM NAMAZI AÇIKLAMASI

Diyanet'ten bu yıl camiler kapalı olacağı için Duha namazı (Kuşluk namazı) önerisi geldi.
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanvekili Zeki Sayar, "Hanefi mezhebinde bayram namazı vaciptir, mutlaka cemaatle camide kılınması gerekir. Bu mezhebe göre insanların evlerinde tek başına veya bir araya gelerek cemaatle bayram namazı kılmaları uygun değildir. Bayram namazının kılınma vakti girince evlerinde 2 rekat veya 4 rekat Allah rızası için ‘duha namazı’ kılabilirler." dedi.

DUHA NAMAZI NEDİR? KUŞLUK NAMAZI SAAT KAÇTA KILINIR?

Duha namazı aynı zamanda kuşluk namazı olarak da bilinir. Güneşin bir mızrak boyu yükselmesinden, yani Güneş doğduktan 45 dakika sonra başlar, öğle namazına 45 dakika kalıncaya kadar devam eder. Niteki bir hadîs-i Şerîfte: “Kuşluk namazı, deve yavrusunun ayakları sıcaktan kızdığı zamandır.” Buyurulur. (Müslim, Misâfirîn, 143)Duhâ (kuşluk) namazı dediğimiz nafile namaz bu andan itibaren kılınır. Zeval vaktine yarım saat kalıncaya kadar devam eder. İki veya dört veya sekiz veya on iki rek‘at kılınabilirse de, en faziletlisi sekiz rek‘at kılmaktır.

[old_news_related_template title="Bayramda, toplu taşıma araçları nasıl çalışacak?" desc="Ramazan Bayramı boyunca salgın önlemleri kapsamında uygulanacak 4 günlük sokağa çıkma yasağı nedeniyle otobüs, metro, vapur ve metrobüs seferleri yeniden düzenlendi. " image="https://sozcuo01.sozcucdn.com/wp-content/uploads/2020/05/22/iecrop/metrobus-dha_16_9_1590155731.jpg" link="https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/bayramda-toplu-tasima-araclari-nasil-calisacak-5830862/"]

SECDELERLE İLGİLİ MESELELER

A) SEHİV SECDESİ

Sehiv "yanılma, unutma ve dalgınlık" gibi anlamlara gelir. Buna göre sehiv secdesi, yanılma, unutma veya dalgınlık gibi durumlar yüzünden namazın vâciplerinden birini terk veya tehir etme durumunda, namazın sonunda yapılan secdelere denilir. Sehiv secdeleri sayesinde namazda meydana gelen kusur ıslah edilmiş, eksiklik telâfi edilmiş olur. Namaz esnasında pür dikkat olmak ve titiz davranmak esas olmakla birlikte, çeşitli nedenlerle insanlar namazlarında yanılabilirler. Peygamberimiz bu tür durumlarda, namaz kılan kişinin "Allah'ın huzurunda saygısızlık ettim, kusur işledim" diyerek kendini suçlamasının ve karamsarlığa düşmesinin önüne geçerek onu rahatlatmak,vesveseden kurtarmak ve her yanılmada namazı yeni baştan kılma sıkıntı-sının önüne geçmek maksadıyla, aslî olan bir farzın terk edilmediği durumlarda bir telâfi ve düzeltme mekanizması olarak sehiv secdesi uygulamasını öngörmüştür.

Bununla birlikte unutmamalı ki, bir kimsenin tedavi imkânı var diye sağlığını koruma konusunda dikkatsizlik göstermesi nasıl uygunsuz bir davranış ise, telâfi imkânı var diye de namazda gevşek davranmak da öyle, hatta daha da uygunsuz bir davranıştır. Hz. Peygamber'in sehiv secdesinin anlamına ve amacına ilişkin olarak söylediği sözlerden ikisi şöyledir: "Biriniz namazında şüpheye düşerse doğrusunu araştırsın ve namazını kanaatine göre tamamlasın, sonra selâm versin ve sehiv secdesi yapsın".



"Biriniz namazı dört rek‘at mı yoksa üç rek‘at mı kıldığında şüpheye dü-şerse, şüpheyi atsın ve yakînen bildiğine göre davranıp namazını tamamla-sın. Selâm vermeden önce iki secde yapsın. Eğer beş kılmış ise bu secdeler namazına şefaatçi olur, eğer namazını tam kılmış ise bu secdeler şeytanın uzaklaştırılmasına vesile olur"(Buhârî, “Sehv”, 6-7).Sehiv secdesini gerektiren bir durum bulununca bu secdenin yapılması Hanefîler'e göre vâciptir. Sehiv secdesi gerektiği halde bunu yapmayan kişi günah işlemiş olur; fakat namazı bâtıl olmaz.  Mâlikî ve Şâfiîler'e göre sehiv secdesi namazın sünnetlerinden bir veya birkaçının terk edilmesi durumund ayapıldığı için, sehiv secdesi yapmak sünnettir. Hanbelîler'e göre ise sehivs ecdesi duruma göre bazan vâcip, bazan sünnet, bazan da mubah olur. Meselâ namazın bir sünnetini terk etmekten dolayı sehiv secdesi yapmak mubahtır.a)Sehiv Secdesinin Yapılış BiçimiS on oturuşta "Tahiyyât" duası okunup iki yana selâm verildikten sonra iki secde daha yapılır ve oturulur. Bu oturuşta Tahiyyât duası, "salavat(Sallive Bârik)" ve "Rabbenâ âtinâ" duası okunarak, her zamanki gibi önce sağa sonra sola selâm verilir. Son oturuşta, sehiv secdesi öncesinde her iki tarafa selâm verileceği görüşü, Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf'a aittir.

İmam Muhammed'e göre ise, sadece sağ yanına selâm verdikten sonra sehiv secdesini yapar. Sonraki Hanefî âlimler, imamın sehiv secdesi için iki yanına selâm vermesi durumunda cemaatten birinin namazı bozacak bir iş işlemesinin veya namaz bitti zannıyla dağılmalarının mümkün olduğu gerekçesiyle,İmam Muhammed'in görüşünün imam olan kişi için, diğer ikisinin görüşünün ise tek başına namaz kılan için münasip olduğunu belirtmişlerdir. Şâfiîve Ahmed b. Hanbel'e göre sehiv secdesi selâmdan hemen önce yapılır. Zâhir rivayette Şâfiî ile Hanefî imamlar arasındaki görüş ayrılığının fazilet ve evleviyet bakımından olduğu söylenirken, nevâdir kitaplarında bugörüş ayrılığının câizlik (cevaz) noktasında olduğu söylenmektedir. Görüş ayrılığının fazilet noktasında olması durumunda, Hanefî imamlara göre sehiv secdesini selâmdan sonra Şâfiî'ye göre ise selâmdan önce yapmak daha uygun ve faziletlidir(evlâ). Fakat görüş ayrılığının cevaz noktasında olması durumunda ise, Hanefî imamlara göre sehiv secdesini selâmdan sonra yapmak gerekir, selâmdan önce yapılması câiz değildir. Sehiv secdesi selâmdan önce yapılacak olursa, selâmdan sonra secdelerin tekrarlanması gerekir. Şâfiî'ye göre ise sehiv secdesi selâmdan önce yapılmalıdır, selâmdan sonra yapılırsa, sehiv geçersiz sayılır. İmam Mâlik'e göre ise, sehiv secdesi namazda ziyade bir fiil işlemek yüzünden yapılacaksa selâmdan sonra, bir noksanlık yüzünden yapılacaksa selâmdan önce yapılır. Hem bir fazlalık hem de bir eksiklik yüzünden yapılacaksa, bu durumda sehiv secdesi selâmdan önce yapılır. Namazda nok-sanlık yapmak, namaz içindeki bir müekked sünneti veya en az iki gayri müekked sünneti terk etmek durumunda olur. Namazda ziyade yapmak ise,namazın cinsinden olsun veya olmasın namazı bozmayacak kadar az bir fiililâve etmek durumunda söz konusu olur. Meselâ namazın rükünlerinden rükû ve secde gibi bir fiilin fazladan yapılması namazda fazlalık yapmak olur.

B) TİLÂVET SECDESİ

Tilâvet secdesi, Kur'ân-ı Kerîm'de on dört yerde geçen secde âyetlerinden birini okumak veya işitmek durumunda yapılan secdeye denir. Peygamberimiz’in, içinde secde âyeti bulunan bir sûre okuduğunda secde ettiği, sahâbenin de onunla birlikte secde ettiği ve bazılarının alınlarını koyacak yer bulamadıkları rivayeti yanında bu konuya ilişkin olarak Peygamberimiz’in şöyle buyurduğu rivayet olunmaktadır: "Âdemoğlu secde âyetini okuyup secde edince, şeytan ağlar ve 'Vay be-nim halime! Âdemoğlu secde etmekle emrolundu ve hemen secde etti; cennet onundur. Ben ise secde etmekle emrolundum, ama secde etmekten kaçındım, bundan dolayı cehennem benimdir' diyerek oradan kaçar".

Secde âyetlerinin bir kısmında genel olarak müşriklerin yüce yaratıcının karşısında boyun bükmekten ve secde etmekten kaçındıkları anlatılmakta,bir kısmında ise müminler/muhataplar doğrudan secde etmekle emrolunmaktadır. Secde âyetlerinin bu muhtevası göz önünde bulundurulursa, bu âyetleri okuyan veya işiten kimsenin secde yapması, hem emre itaat etmek hem de secde etmekten kaçınanlara tepki göstermek ve muhalefet etmek anlamına gelmektedir. Bu bakımdan, tilâvet secdesiyle yükümlü olabilmek için her şeyden önce, dinlenen âyetin secde âyeti olduğunun bilinmesi gerekir. Dinlediği âyetler arasında secde âyeti bulunduğunu bilmeyen kişinin secde etmesi gerekmez. Meselâ teyp, radyo ve televizyonda okunan Kur'an'ıdinlerken secde âyeti geçse ve dinleyen kişi bunun secde âyeti olduğunu bilmiyorsa onun secde etmesini beklemek doğru olmaz. Fakat okunan Kur'an'ın meâli veriliyorsa ve dinleyen kişi üslûptan veya lafızdan secde etmenin uygun olacağını çıkarıyorsa secde etmesi gerekir. Çünkü, ya bütün mahlûkatın Allah'ı tesbih ve tâzim ettiği, iyi kullarının Allah'a secde ettikleri anlatılıyordur, ya da müşriklerin secde etmekten kaçındıkları söz konusu edilmiştir.

Her iki halde de dinleyen kişinin, içinden müminlerin secde edişini tasvip, inanmayanların itaatsizliğini ise tekzip etmesi, bu duygusunun bir gösterimi ve dışa vurumu olarak da secde etmesi gerekir. Âlimlerin,secde âyetini telaffuz etmeksizin sadece gözüyle süzen kişinin secde etmesinin gerekmeyeceğini söylemeleri, gözüyle süzmenin okuma sayılıp sayılmayacağı tartışması yanında, secde âyetinin açıktan okunup ardından secde edilmesinin meydana getireceği izlenim ile de ilgilidir. Secde âyetini okuyan veya işiten her mükellefin secde etmesi gerekir. Tilâvet secdesi, ibadet içeriğinin ötesinde bir inanç anlamı ve bağlantısı içerdiği için, abdestsiz olan kişilerin, hatta hayızlı kadınların hemen secdeye kapanmalarının mümkün hatta gerekli olduğunu söyleyenler olmuşsa da, âlimlerin çoğunluğu tilâvet secdesi için abdest şartında ısrar etmişlerdir. Tilâvet secdesi yapmak, Hanefîler'e göre vâcip, diğer üç mezhebe göre ise sünnettir.

Tilâvet secdesi şöyle yapılır: Başta, tilâvet secdesi yapacak kişinin abdestli,üstünün başının temiz ve avret yerlerinin de örtülü olması şarttır. Tilâvet sec-desi yapmak niyetiyle abdestli olarak kıbleye dönülür ve eller kaldırılmaksızın"Allâhüekber" diyerek secdeye varılır. Üç kere "Sübhâne rabbiye'l-a‘lâ" denildikten sonra yine Allâhüekber diyerek kalkılır. Bu secdede aslolan, yüzün yere konulması, yani secde edilmesidir. Secdeye giderken ve kalkarken "Allâhüekber" ve secde esnasında "Sübhâne rabbiye'la‘lâ" denilmesi sünnettir. Aynı şekilde secdenin oturduğu yerden değil de, ayaktan yere inilerek yapılması,secde yapıp oturmak yerine ayağa kalkılması ve secdeden kalkarken"gufrâneke rabbenâ ve ileyke'lmasîr" denilmesi müstehaptır. Tilâvet secdesini hemen yerine getirmek mecburiyeti olmamakla birlikte,bu secdenin anlamına ve amacına uygun olan davranış, mümkünse secdenin hemen o anda yapılmasıdır.

Meselâ, arabada giderken tilâvet secdesi yapması gereken kimse bunu ima ile yapabilir. Bir toplulukta Kur'an okunurken secde âyeti okunmuşsa, Kur'an okuyan kişinin kendisi öne geçerek tilâvet secdesini topluca yaptırması güzel olur. Bu secde yapılırken kadınlarla aynı hizada durulmuş olması problem teşkil etmez.Fakat herkes istediği gibi, bulunduğu yerde tek tek de secde yapabilir.Secde âyetinin namazda okunması durumunda tilâvet secdesinin nasıl yapılacağı hususunda öteden beri birçok görüş öne sürülmüş ve birtakım öneriler getirilmiştir. Genel olarak söylemek gerekirse, secde âyeti Alak sûre-sinde(96/19)olduğu gibi rek‘atın sonuna tesadüf ediyorsa, tilâvet secdesi namaz secdeleriyle yerine getirilmiş olur; namazdan sonra ayrıca tilâvet secdesi yapılmaz. Hatta Hanefî mezhebinde, niyet etmesi durumunda, yapacağı rükûun da tilâvet secdesi yerine geçeceği kabul edilmiştir. Secde âyetini okuduktan sonra okumaya daha devam edecekse tilâvet secdesine varıp kalkması gerekir. Âlimlerin bu görüşlerine rağmen, elimizde Hz. Peygamber'in namazda tilâvet secdesi yaptığına ilişkin sağlıklı bilgi bulunmadığı gibi, namazdaki kişiden ayrıca bir de tilâvet secdesi yapmasını istemek yu-karıda ortaya konulan anlam ve amaç çerçevesi içerisinde tutarlı ve gerekli değildir. Çünkü namaza durmuş olan kimse, lisân-ı hâl ile, zaten yaratıcı-sına karşı bir muhalefet içerisinde olmadığını, aksine bir boyun büküş vetevazu içerisinde olduğunu göstermekte ve ayrıca namaz gereği rükû ve secde yapmaktadır. Bu bakımdan, namaz esnasında yapacağı secdelerin aynı zamanda tilâvet secdesi görevi de göreceğini söylemek daha mâkul ve namaz disiplini bakımından daha uygun gözükmektedir. Secde âyetlerinin hangileri olduğunu görmek için şu âyetlere bakılması ve bu âyetlerin meâllerinin okunması uygun olur: el-A‘raf 7/206; er-Ra‘d13/15; en-Nahl 16/49; el-İsrâ 17/107; el-Meryem 19/58; el-Hac 22/18; el-Furkan 25/60; en-Neml 27/25; es-Secde 32/15; Fussılet 41/37; Sâd 38/24;en-Necm 53/62; el-İnşikak 84/21; el-Alak 96/19.

C) ŞÜKÜR SECDESİ

Şükür secdesi bir nimetin kazanılmasından veya bir felâket ve musibetin atlatılmasından dolayı kıbleye dönerek tekbir alıp secdeye varmak, secdede iken Allah'a hamd ve şükür ettikten sonra yine tekbir alarak ayağa kalkmaktır. Hz. Peygamber'in ve ashabın ileri gelenlerinden birçoğunun çeşitli sebeplerle şükür secdesi yaptıklarına dair rivayetler bulunduğu için şükür secdesi bu gibi durumlarda müstehap kabul edilmiştir. Bu bakımdan bir kimse kendisi için önemli olan bir sonuca ulaştığı ve yine kendisi için tehlikeli olan sonuçtan beri olduğu her durumda şükür secdesine kapanabilir.



KARAMAN İLİ HAKKINDA

Karamanoğulları Beyliğinin bir süre başkentliğini yapmıştır. Şeyh Edebalı, Kazım Karabekir, Kemal Reis, Mevlana, Şair Ayni gibi pek çok Türk büyüğünü yetiştirmiş bir şehirdir. Ayrıca Atatürk'ün dedeleri, anne tarafından Sofuzade Feyzullah ve baba tarafından dedesi Kızıl Hafız Ahmet Efendi'nin Karamanlı oldukları Yrd. Doç. Dr. Ali GÜLER tarafından "Hemşehrimiz Atatürk" adlı teze göre Mustafa Kemal Atatürk de aslen Karamanlıdır. Türkiye'nin 58. büyük ili olan Karaman, koyunlarıyla meşhurdur. Karaman, tarih bakımından önemli olan illerden birisidir. Bu nedenle gezilmesi gereken illerden birisidir.

Toplam Nüfusu: (2018 (köy+kent)):251.913 kişi Kent Merkezi Nüfusu: (2018 Merkez İlçe):161.946 kişi Tüm İlçeler Kent Nüfusu:(2018 Tüm İlçeler):186.664 kişi Tüm ilçeler Köy Nüfusu: (2018 Tüm İlçelere Bağlı Köy Nüfusu) 65.249 kişi karaman.gov.tr/nufus

NİĞDE İLİ HAKKINDA

Niğde İli'nin en eski adının Nahita ya da Nakita olduğu öne sürülmektedir. Bu ada ilk kez İbn Bibi'de rastlanmıştır. Eski CHP Niğde Milletvekili Dr. Avram Galanti ise Niğde kitabında:“Niğde’nin en eski ismi Anahita’dır. Anahita, bir ilahenin ismidir ki, kameri ve bereketi temsil eder.” demektedir.

Nakida adı kimi zaman Nekide olarak da kullanılmış, 14. yüzyılda aynı sözcük Arap harfleriyle Nîkde okunacak biçimde yazılmıştır. Cumhuriyet'ten sonra bu ad, Niğde'ye dönüştürülmüştür.

Yaklaşık 10.000 yıllık bir târihî geçmişe sahip olan Niğde’de yapılan arkeolojik araştırmalar, Paleolitik Çağ’a değin uzanan buluntular vermiştir.[5] Yazılı tarih döneminde ise Niğde’de sırasıyla: Asur Ticaret Kolonileri, Hititler, Tabal Geç Hitit Devleti, Frigyalılar, Persler, Makedonya Krallığı, Kapadokya Krallığı, Romalılar, Bizans İmparatorluğu, Anadolu Selçuklu Devleti, Eretna Beyliği, Karamanoğulları Beyliği ve Osmanlı Devleti hüküm sürmüştür. Niğde, Osmanlı hâkimiyetine 1470 yılında girmiştir.