9 yaşında elinde küçük bayrağıyla bugün gelen o minik oğlan odur:

Cumhuriyet...



O kadın; dişi bir kaplana benzer...

Üç şeyini asla vermez; bebeğini, sevgilisini ve Cumhuriyet’in kızı kimliğini...

Saçında tokaları, boynunda eşarbı, çantasında bir küçük şişe su, gözleri çakmak çakmak ve yüreğinde çağdaş bir ülkede bebeğini büyütmek tutkusu ile geliyor...

Cumhuriyet’tir o işte...



O yağız oğlan...

O genç kız...

Onları izleyen şu bankta oturmuş bastonlu yaşlı adamın yorgun gözlerinden süzülen damlalar var ya...

Odur:

Cumhuriyet...



Kurumlarını yıktınız...

Kavramlarını sildiniz...

Devrimlerini ittiniz...

Kuranları aşağıladınız...

Sandınız ki Cumhuriyet biter...



Her seferinde bir bahane bulup meydanları kapattınız...

Çelenkleri yasakladınız...

Onu kuran Atatürk’e çiçek koyanları dövdünüz...

Bugünü kutlamak isteyenlerin üzerine su sıkıp, tomaları sürüp, kalkanlı polislerinizi saldınız...

Sandınız ki bitti...

Bak:

Bitmemiş...



Bence Cumhuriyet’i hafife aldınız...

Mesela onu kağıtlara yazılmış yazılardan, kimi kurumlardan, taş binalardan, ordudan, insanlardan ibaret sandınız...

Sandınız ki onları bitirince Cumhuriyet biter...

Değil işte...

Bugün meydanlara bak, caddelere, bulvarlara, sokaklara, vitrinlere, balkonlara...

Yer göktür o...



Daha iyi nasıl anlatırım?..

Şöyle diyeyim:

Hani bugün yüreğinde bir korku var ya, er geç hesap verme korkusu...

İşte o’dur:

Cumhuriyet...



Kutlu olsun




29 Ekim 2014 tarihli yazısı.