Tarihimizde 1993 yılına yazılmış bir “33 Şehit” yaprağı vardı.

Terör örgütü PKK’nın, Elazığ-Bingöl karayolunda silahı dahi olmayan sevk halindeki Mehmetçiklerimize yönelik hain saldırısının acı sonucundan söz ediyorum.

Başlığı “33 Şehit” olan bir yaprak daha ekledik aynı tarihe.

Bu kez acı haber Suriye’nin İdlib Eyaleti’nde Ariha İlçesi’ne bağlı Baylun Köyü’nden geldi.

Suriye rejim ordusunun güneyden İdlib’e yönelik taarruzlarını engellemek için bir hat oluşturmak isteyen Türk Silahlı Kuvvetleri, Baylun Köyü’ne bir karargah kurmayı amaçlıyordu.

Bölgeye yaklaşık 100 kişilik bir birlik sevk edilmişti. Görevleri Baylun Köyü’nde güvenli bir üs bölgesi kurmak, İdlib’e ve Serakib’e gelebilecek saldırıları orada kesmekti.

Her zaman olduğu gibi durum Rus ordusuna bildirilmişti.

Mehmetçik üs bölgesinde kullanılacak uygun binaları tespit etmişti.

Bir süre sonra Suriye Hava Kuvvetleri’ne ait savaş uçakları bölgede uçmaya başladı. Belli ki saldıracaklardı.

Komutanlar, Mehmetçiğe güvenli yerlerde, binalarda mevzilenme emri verdi.

Kapalı alanlarda siper alındı.

Suriye jetlerine belli ki nokta hedef verilmiş.

Ne yazık ki hava saldırısı sonucu 33 Mehmetçiğimiz şehit oldu. 36’sı da yaralandı.

RUSYA’NIN İKİ YÜZLÜLÜĞÜ

Rusya, uçakların Suriye’ye ait olduğunu bildirdi. TSK birliğinin koordinatlarının kendilerinde olduğunu inkar edemediler. Ancak “Türk askerleri orada olmamalıydı” diye bir savunma yaptılar. Bu, rejim ordusunun saldırısını meşrulaştıran bir bakış açısıydı.

Ankara’dan çok üst düzey bir yetkiliye Rusya’nın bu yaklaşımını sordum. O benden daha öfkeliydi.

“Biz herhangi bir uçağa kilitlendiğimizde ‘durun, o uçak bizim uçağımız’ diyorlar. Herhangi bir uçak bize saldırdığında ise ‘bizim uçağımız değil’ diyerek işin içinden çıkıyorlar” dedi.

Kim ne derse desin, Baylun Köyü’nde hedef olan Mehmetçiklerimizin ölümünden Rusya da birinci derece sorumludur.

MECLİS TOPLANACAK MI?

Baylun saldırısı haberi perşembe akşam saatlerinde gelmişti. TBMM Başkanı Mustafa Şentop, cuma günü programları için İstanbul’a gidiyordu. TBMM’nin toplanması gerekeceği düşüncesiyle bütün programlarını iptal etti ve Ankara’ya döndü. Doğrudan Cumhurbaşkanlığı yerleşkesine giderek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la görüştü.

Şentop uçaktayken Kılıçdaroğlu kendisini aradı. Şentop, Ankara’ya indiğinde Kemal Kılıçdaroğlu ile görüştü. Kılıçdaroğlu’nun talebi TBMM’nin özel bir gizli oturum yapmasıydı. Şentop, bu talebe sıcak bakmadıklarını söyledi. “Belki Sayın Bakan’ın bilgilendirmesi mümkün olabilir” dedi ama Savunma Bakanı Hulusi Akar da Ankara’da değildi.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da kurmaylarına, “Süreç devam ediyor. Yarın (Cuma günü) Putin ile görüşeceğim. NATO ile temastayız. Avrupalı liderlerle görüşmelere devam edeceğiz” diyerek, TBMM’nin özel oturum yapması için henüz erken olduğu görüşünü iletti.

DÖNÜM NOKTASI OLABİLİR

Elazığ-Bingöl’deki terör saldırısı, Türkiye’nin terörle mücadelesinde dönüm noktası olmuştu. Öyle anlaşılıyor ki Baylun’daki hain saldırı da Suriye politikası açısından dönüm noktası olacak. Türkiye’nin önünde iki seçenek var:

- İlki, Suriye’ye -haliyle Rusya’ya- topyekun savaş ilan edip askeri çatışma alanını genişletmek. Ankara bunu ya yalnız başına yapacak ya da uluslararası toplumun desteğini alarak. Uluslararası toplumun iki desteği olabilir. Birincisi Suriye hava sahasının Rusya ve Suriye uçaklarına kapatılması. (Rusya’nın ve Çin’in veto ihtimali böyle bir kararın BM Güvenlik Konseyi’nden çıkmasını zorlaştırıyor.) Türkiye’nin ikinci talebi, NATO anlaşmasının “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” diye özetlenebilecek 5. Maddesi gereği NATO müttefiklerinin desteğini almak olabilir. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 4. Madde gereğince NATO’yu toplantıya çağırması bunun bir işareti. (Ne yazık ki NATO üyeleri Türkiye’nin İdlib’deki operasyonlarına destek vermiyor ve olası toplantıda Türkiye’nin yalnız bırakılması ihtimali yüksek.)

- İkinci seçenek, uluslararası toplumu işin içine katmak. Tıpkı Bosna’da, Kosova’da olduğu gibi Suriye’nin halkına karşı uyguladığı zulmü engellemek için ortak bir operasyon talep edilebilir. Sırbistan’ın Kosova’da yaptığı katliamlara karşı NATO, Rusya’ya rağmen Sırbistan’a askeri müdahalede bulunulmuştu.

Ankara’dan hangi seçeneğin tercih edileceğine dair bir sinyal almak zor. Bekleyip göreceğiz.

Bitirmeden önce üst düzey bir kaynağımın, “Tansiyonun düşürülmesi ve ikinci seçeneğin tercih edilmesi daha ağırlıklı görüş” sözlerini de buraya not düşeyim.