Siyaseti her zaman satranca benzetirim.

Ünlü Yazar Stefan Zweig’in tarifiyle, satranç nasıl dünyayı siyah ile beyaz arasındaki dar bir yola indirgiyor ve iki taşı bir oraya bir buraya bir ileri bir geri oynatarak hayatın zaferlerini kazanmaya zemin hazırlıyorsa, siyaset de değişik siyasi fikirlere sahip bilumum siyasi partileri ve siyasetçileri kaygan ve dar bir zeminde bir oraya bir buraya, bir ileri bir geri sürükleyerek zaferler kazanmaya teşvik ediyor.

Satranç hamleleri ile güncel siyaset hamlelerini karşılaştırdığımda genelde aklıma “Zugzwang” durumu gelir. Yazılarımda bu benzetmeyi sık sık kullanırım.

Zugzwang, Almanca bir terim. “Zorunlu hareket” diye tercüme edilebilir. 1800’lerin ikinci yarısından bu yana kullanılan bir satranç hamlesinin de adıdır aynı zamanda.

Hamle sırası size gelir. Tek hamle seçeneğiniz vardır ve o hamleyi yaparsanız kaybedersiniz. Üstelik “ben bu sefer oynamayayım” diyerek oyundan çıkma şansınız yoktur.

Siyaset, siyasetçileri sıkça bu duruma sokar ve mecbur kaldıkları o son hamle, hep yenilgilerine kapı aralar.

Muharrem İnce’nin CHP içinde liderlik mücadelesini bırakıp ayrılarak yeni parti kurma hamlesi, bir Zugzwang durumudur mesela. CHP Genel Merkezi, hamleleriyle kendisini bu hamleye zorunlu bırakmıştır ama gerek ülke koşulları, gerek siyasetin güncel dinamikleri, İnce’nin böyle bir hamleyle kendisini bir çıkmaza sokmasıyla sonuçlanabilir. Neticede taş yerinde ağırdır, günahıyla sevabıyla İnce de CHP’de ağırdır.

İktidarın CHP’li belediyeleri köşeye sıkıştırmak için yaptığı hamleler de Zugzwang durumudur. CHP büyük kentlerde seçimleri kazanarak iktidarı sıkıştıran bir hamle yapmıştır. İktidar da buna karşı yürütme ve yargı gücünü kullanarak CHP’li belediyeleri “çalışamaz hale getirme” hamlesine başvurmuştur. Ancak unutmamak gerekir ki 21. yüzyılda, bu iletişim olanaklarıyla, kağıt üzerinde yapılan mevzuat değişiklikleriyle, bunları pekiştiren mahkeme kararlarıyla milletin iradesinin üzerine çıkmaya çalışan her siyasi hamle yenilgiye de kapı aralar. Çünkü millet, verdiği yetkinin önüne nasıl engeller çıkartıldığını, neden hizmet alamadığını anlayacak ferasete sahiptir ve ilk seçimlerde sorumlusuna faturayı keser.

AK Parti’nin son zamanlarda, aşırı muhafazakar tabanının taleplerine bağlanıp kalması da bir Zugzwang durumudur. Kendi mahallesine çekilip o mahallenin bütün taleplerini öncelik haline getirmek aşırı kutuplaşmanın bir sonucudur. Ayasofya’nın ibadete açılması da İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme fikri de sosyal medyaya sansür getirme planları da AK Parti’nin “biz dört eğilimin partisiyiz” diyerek uzun bir süre mesafe koyduğu orijinal mahallesinin talepleridir. Gelecek Partisi ile DEVA Partisi o mahallede hamle yapınca, bunun karşısında AK Parti hamle sırasını mahallenin önceliklerine dört elle sarılarak kullanmaya başladı. Mahallenin önceliklerini ülkenin önceliklerinin önüne koyan bir siyasi parti kaçınılmaz olarak “ana akımın” siyasi partisi olma şansını da yitiriyor.

Eminim sizin aklınıza da siyaset gündemimizdeki onlarca Zugzwang durumu geliyordur. Siyasetin bu kısır döngüsü belki de demokrasiye, bağımsız seçimlere duyduğumuz ihtiyacı besliyordur, kim bilir?

Boğaz’da balık da anlaşmaya dahil mi?


Bayramın birinci günü “İstanbullular nasıl olsa Ege ve Akdeniz sahillerine akın etmiştir, biz de İstanbul’un tadını çıkaralım” diyerek İstanbul’a gittik.

İstanbul’a gelmiş Ankaralıların en büyük hayali ne olabilir? Tabii ki Boğaziçi’nde balık yemek. Biz de öyle yaptık. Avrupa tarafındaki bir balıkçıya gittik. Eşsiz boğaz manzarası eşliğinde yemeğimizi yerken, onlarca koruma ve protokol aracıyla bir ambulans sahil tarafından bulunduğumuz balıkçının önüne geldi. Boğazla aramızda artık mavi kırmızı siren ışıkları vardı. “Bayramın birinci günü Cumhurbaşkanı olamaz. Bu kadar büyük bir konvoy başka kimde olabilirdi ki?” diye konuşurken masadaki bir arkadaşımız “aaa bu adam Libya’da destek verdiğimiz adam” dedi. Etrafta o kadar çok tüfekli adam vardı ki dönüp bakmaya cesaret edemedim. Bir ara tuvalete giderken bakınca arkadaşımın tespitinin doğru olduğunu fark ettim. Mehmetçik, istihbaratçılarımız Libya’da canlarını ortaya koyarken,  Libyalıların Boğaz’da bayram sefası yapması canımı sıktı. Beyefendiyi koruyan onlarca güvenlikçinin dışarıdan yemek söylemek zorunda kalması da cabası.

Çok merak ettim, Boğaz’da balık da Libya ile anlaşmaya dahil mi?