Milli gelir artışı, hem ekonominin işleyiş diyalektiğinden yani “içsel”, hem de doğal yani “dışsal” sebeplerden dolayı zaman zaman aksar. Ekonomi tarihi, “itibari para” (fiat money) nın ekonomileri yönlendirmeye başlamasından (yaklaşık 150 yıl önce) geriye doğru incelenirse, ortaya çıkan tüm aksamaların “dışsal” sebeplerden meydana geldiğini görülür. Bu sebeplerin başında da kuraklık gelir. Eski din kitaplarında “7 yıl kuraklık ve kıtlık, 7 yıl sulaklık ve bolluk”tan bahsedilir. Mesela Mısır’da Nil nehri, her yıl aynı debide akmaz ve aynı miktarda alüvyon getirmezmiş. Bu yüzden tarımsal rekolte yıldan yıla çok değişirmiş. Firavunlar bu gerekçeyle halka, her yıl farklı miktarda vergi salarmış. İçinde “Tanrı” nın kendisi (yani bir ilah) bulunduğu için “Tanrınınevi” adı verilen tapınaklardaki rahiplerin bir görevi de açtıkları kuyuların su seviyesini ölçüp Nil’in debisini firavuna bildirmekmiş.

SORUN KÜRESEL İSE ÇÖZÜMÜN DE KÜRESEL OLMASI GEREKİR

100 milyon insanın öldüğü İspanyol Gribi’nin dünyayı perişan ettiği 1920’den 100 yıl sonra dünya ekonomisi, yine bir başka grip yüzünden durgunluğa girdi. Hatta buna durgunluk değil “ani duruş” (sudden stop) bile denebilir. 2020’de ülke ekonomileri 1920’ye göre birbirine çok daha bağımlı haldedir. Yani yüz yıl önce dünyada çok sayıda “ülke ekonomisi” varken, şimdi kocaman bir “küresel ekonomi” var. Bu da iktisadi sorunları küresel hale getiriyor. Sorun küresel olunca, çözümün de küresel olma mecburiyeti doğuyor. Küreselleşme, ülkelerin sadece “finans” değil, “reel” ekonomilerinin de birbirine entegre olması demektir.  Mesela en çok döviz kazandıran turizm sektörümüz yabancı turiste muhtaçtır. Otomotiv ve tekstil gibi dev iş kollarımızın sağlığı da hem “dış tedarike” hem de “dış satıma” bağlıdır.

BÜYÜK KÜTLENİN, DURMASI DA KALKMASI DA YAVAŞ OLUR

Dünya milli geliri kabaca 80 trilyon dolardır. Bu kocaman bir kütledir. Koronovirüs salgınını frenlemek için alınan insan ve mal hareketlerini kısıtlayıcı önlemler yüzünden, reel sektörde (hizmet, sanayi ve tarım) üretim yavaşladı hatta yer yer durdu. Elde mal stoku olduğu ve hizmet tüketimleri de büyük çapta ertelenebildiği için halen yaşam düzeyimiz aynı oranda düşmedi. Dolayısıyla gerçekleşen ekonomik çöküntünün vahametini henüz tenimizde hissetmedik. Bu aşamada alınan efektif önlemler, daha çok düşük gelirlilerin korunmasına yönelik oldu. Bu amaçla o kesime “parasal gelir” transfer edilmeye başlandı. Bu transfer özünde bir “milli gelirin yeniden dağılımı” (redistribution) sürecidir. Stokta mal olduğu sürece devlet “olandan almadan, olmayana verebilir”. Ne var ki; üretim yavaşlamıştır. Hazırdan yenmektedir. Bu böyle devam edemez. Salgında “sıfır artma” noktasına ulaşıldıktan sonra harekete geçilmelidir. Çünkü bilinsin ki; atalet momentini yenip, toparlanmaya başlamak, yavaşlamadan daha uzun sürecektir.

Son söz: Küresel ekonomik sorunun, ulusal çözümü olmaz.