“(Adres: Saray-Ankara veya orada bulunamazsa Huber Köşkü-İstanbul.)

Sayın ve çok muhterem Recep Tayyip Bey, sadece biz değil, ne yazık ki bütün dünya aynı felaketi yaşıyor. Başımıza musallat olan ne idüğü belirsiz, gözle görülmez, elle tutulmaz, kokmaz (ama bulaşır) bir virüsle uğraşıyoruz. 

★★★

Türkiye’de milyonlarca insanımızın hayatı bu virüs nedeniyle kaydı gitti.

Bunu söylerken ölümlerden falan söz etmiyorum.

Milletimiz ekonomik, sosyal ve psikolojik bir yıkım yaşıyor.

Herkes bu toplu ölüm korkusunun bedelini kendince ödüyor. 

Umarım yanılırım ama bu işin toparlanması bu saatten sonra siyasi şovlar yaparak önlenemez.

İşte sizin deyişinizle ulusal dayanışma böyle günler için gerekli.

Yeter ki zat-ı âliniz tarafından siyasete alet edilmesin.

★★★

Anayasa uyarınca cumhurbaşkanısınız. Anayasa madde 104:

‘Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu sıfatla Türk Milleti’nin “Birliğini” temsil eder. Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.’

Evet, anayasamız aynen böyle diyor da, acaba siz ne yapıyorsunuz?

Dahası var...

Bu makama seçildiğiniz zaman yine anayasa uyarınca Meclis kürsüsüne çıkıp
yemin etmiştiniz. 103. maddede yer alan o yemin metnini de herhalde unutmadınız!


‘Cumhurbaşkanı sıfatıyla... üzerime aldığım görevi TARAFSIZLIKLA yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine ant içerim.’

★★★

Sayın Recep Bey, adını andığımız bu virüs kadın erkek, yaşlı genç, solcu sağcı, AKP’li CHP’li falan dinlemiyor. Yakaladığını götürüyor.

Medyada dolaşan haberlere göre şimdi salgın en üst noktasına henüz ulaşmamış, önümüzdeki iki hafta ve sonrası çok daha kritik ve tehlikeli olacakmış.

★★★

Bu süreçte sizi her zamankinden daha büyük bir dikkatle izlemek zorunda kaldık. Acaba ne diyecek, ne yapacaktınız!

Fazla bir şey söylemeniz mümkün olmadı. Sadece nasihat vermekle, yetkililer tarafından alınan bazı önlemleri bir kez daha açıklamakla, siyasi şovlar yapmakla ve bir de bağış kampanyası başlatmakla yetindiniz.

Doğrusunu isterseniz Türk Milleti’ni hayal kırıklığına uğratmış oldunuz.

★★★

Oysa bu millet sizden neyi beklerdi biliyor musunuz!..

Hiç değilse bu hastalık ortamında toplumun bütün kesimlerine kucak açmanızı, sizden veya partinizden yana olmayanlarla da bir kez olsun görüşmenizi...

Bu toplu panik ve bilinmezlik ortamında örneğin Kemal Bey ve diğer muhalefet partileriyle bir kez olsun temas kurabilirdiniz.

Çok basit bir örnek daha vereyim. Salgının en yaygın olduğu İstanbul, Ankara ve İzmir gibi üç büyük kentimizin Büyükşehir belediyeleri CHP’de. Başkanları en az 25 milyon insanı temsil ediyor ki, Türkiye nüfusunun neredeyse üçte biridir.

Onlarla bir gün olsun temas kurdunuz mu?

Ne yazık ki hayır! Her konuda önlerine engel çıkardınız.

★★★

O temasları Kemal Bey, Meral Akşener ve hatta en büyük yardımcınız ve destekçiniz olan Devlet Bey’le, konuyla doğrudan ilgili sivil toplum ve meslek kuruluşlarıyla da kurmadınız.

Anlayışınız aynen şöyle:

‘Ben ne yaparsam kendim yaparım. Ne karar alacaksam Saray ve parti ekibimin söylediklerini yaparım. Her şeyi ben bilirim. Ben büyük adamım! Hiç kimsenin fikrine, görüşüne ihtiyacım yok!’

Yok artık Recep Bey, o kadar da değil... Yanlış yoldasınız.

Türk Milleti’nin anayasada öngörülen ‘Birliğini’ bu kafa yapınızla temsil edemiyorsunuz...

Ve partili cumhurbaşkanı kimliğinizle zaten hiç edemediniz.

★★★

Sizden ve ekibinizden yana olmayan milyonlarca insanımızı ve büyük kesimleri böylesine hafife almaya, dışlamaya, adam yerine koymamaya hakkınız yok.

Millet size soruyor:

‘Beyefendi onlarla bir kez olsun aynı ortamı paylaşın, söylediklerine kulak verin. Niye bu kadar terssiniz? Niye toplumun böylesine büyük bir kesimini karşınıza almakta ısrar ediyorsunuz? Böyle yapmakla kendinizi yıprattığınızın acaba farkına varıyor musunuz?’

★★★

Sayın beyefendi...

Diyorum ki, acaba Saray’daki danışmanlarınız sizi belli konularda yanıltıyor olmasın!

Büyük bir ekonomik yıkım ve kriz giderek kendini gösteriyor. Türk Milletini, sizi ve partinizi çok zor günler bekliyor, ona göre davranmanızı haddim olmayarak öneririm.

Adı bağış ve yardım kampanyası olmuş, hiç önemli değildir. Şimdi bu son kampanyanızla, yangının üzerine bir kez daha körükle gittiniz.

Böylesine büyük bir sorunun üstesinden ‘Taraf olmakla’, toplumun büyük kesimlerini dışlayarak, adam yerine koymayarak, yandaşlardan devlet baskısıyla para toplama kampanyaları düzenleyerek ve özellikle de kibirle gelemezsiniz.

Sizin bu davranışlarınız bana bir atasözümüzü hatırlatıyor:

‘Gururlanma padişahım senden büyük Allah var.’

Bu açık mektubu suyun üzerine yazdığımı ve hiçbir şeyin değişmeyeceğini elbette biliyorum. Ben sadece vatandaşlık görevimi kısaca yerine getirmeye çalıştım, tarihe kendi çapımda bir not düştüm.

Sağlıklı günler dilerim.”