Sevgili okurlarım, gerek yazılı ve gerekse sözlü basında her gün binlerce haber ve yorum çıkar.

Bunlardan bir bölümünde iktidar eleştirilir, hatta suçlanır. Bir bölümünde ise özellikle yandaş medyada yağ çekilir, pembe rüyalar ve yalakalık sergilenir.

Biliyorsunuz, Türkiye’de adına “Başkanlık sistemi” denilen bir tuhaf sistem uygulanıyor.

Artık her şey bir tek şahsa endeksli. Her şey onun istekleri, talimatları doğrultusunda yönlendiriliyor, kararlar ona göre alınıyor.

★★★

Her demokratik ülkede şaşmaz bir kural vardır...

İktidar, medyada sorulan ciddi sorulara yanıt vermekle yükümlüdür. Bunu yaparken şunları söyleyebilir:

“İddialarınız ve söyledikleriniz doğru değildir, gerçek şudur...”

Ya da “Haklısınız, düzeltmek için gerekli önlemler alınacaktır...”

Bizdekiler ise eleştirenleri, Meclis’te milletvekilleri dahil soru soranları adam yerine koymaz ve yanıt vermeye tenezzül etmez!

Eski iktidarlar böyle değildi.

Bugünkülerin ise bütün iç ve dış dünyalarını kibir kaplamıştır. Bu sahte güç ve balayı döneminin sonsuza kadar gideceğini zannederler!

★★★

Bütün kurumlara verilmiş olan sözlü talimat şu:

“Karşı taraf ne derse desin, sakın ola ki onları muhatap kabul edip tartışmaya girmeyin, yanıt vermeyin.”

Evet, bu emir elbette yazılı değildir ama artık gelenek olmuştur.

★★★

22 Eylül tarihli SÖZCÜ’de denizlerde doğalgaz ve petrol sondajları yapan devlete ait Türk gemilerinde çalışmakta olan üst düzey teknik elemanlara maaşlarının dolarla ödendiğini yazmış ve bazı sorular sormuştum:

Bu gemilerimizde dolarla maaş alan kaç personel var? Kendi personelimiz her açıdan yeterli olduğu halde bu yabancılar niçin tercih edilmektedir? Bunlara ayda kaç bin dolar maaş ödenmektedir? Bunlar hangi ülkelerin vatandaşıdır?

Hemen ardından da sormuştum:

Bu iktidar bu sorulara yanıt verebilir mi?

Veremez!

★★★

Nitekim veremedi!..

Aradan günler geçti, gerek Enerji Bakanlığı ve gerekse TPAO’dan herhangi bir yanıt gelmedi.

İki nedeni var:

Ya bizi her zaman olduğu gibi (kendilerince) adam yerine koymamaya kalkışıyorlar...

Ya da gerçeklerin ortaya çıkmasından korkuyorlar... Çünkü deniz diplerini bile yabancılara emanet etmişler. 

Bence doğru olan ikinci şık.

Korkacak bir şeyin yoksa, yanlışın yoksa, çıkarsın ortaya aslanlar gibi ve yaptıklarını savunursun muhterem kardeşim.

Ama ne yazık ki korkuyorlar...

Ve bu efendilerden tık yok.

★★★

Dünkü “Sağlıkta bir rezalet daha” başlıklı yazımda ise Reuters haber ajansının geçtiği, aslında Türkiye Cumhuriyeti açısından bakıldığında boyutları korkunç olan bir haberden söz etmiştim.

Kaynak ABD’nin Türkiye’deki büyükelçisi David Satterfield.

Yani teorik olarak bakıldığında yalan söyleyecek biri değil.

Açıklamaları ise inanılır gibi değil:

“Türkiye’deki devlet hastanelerinin yabancı ilaç şirketlerine olan borcu bir yıl içerisinde 230 milyon dolardan 2 milyar 300 milyon dolara çıktı...

ABD Ticaret Bakanı bir yıl önce Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’la bir görüşme yapmış, bu borç sorununun çözüleceği kendisine söylenmişti... Türkiye şimdi ABD şirketlerinden borç indirimi istiyor. Bu Türkiye’nin yararına olmaz.”

★★★

Dünkü yazımda şöyle demiştim:

“Adam ders verir gibi konuşmuş, daha ne desin. Demek ki denizin bittiği yerdeyiz. Hastanelerimiz bile bu durumda ise gerisini siz düşünün. Yani ABD büyükelçisi şu sözleriyle bizim hiç bilmediğimiz bir rezaleti daha ortaya çıkarmış.”

★★★

Yazımı medyaya önceki gün düşen başka bir haberle noktalamıştım.

Yerli İlaç ve Tıbbi Cihaz Üreticileri Derneği tarafından yapılan açıklamada devlet ve üniversite hastanelerinin piyasaya olan borçlarının 26 milyar liraya yükseldiği, bıçağın artık kemiğe dayandığı vurgulanıyor ve şöyle deniliyordu:

“16 aydan beri bize hiçbir ödeme yapılmıyor. Bu ay da ödeme yapılmazsa hastanelere artık mal vermemiz mümkün olmayacak ve sağlık hizmetlerinde büyük aksamalar meydana gelecektir...”

★★★

Sevgili okurlarım, hele bu korona salgını döneminde hem büyükelçinin, hem de ilgili derneğin birbiri ardına yaptığı açıklamalar çok ciddidir.

Yalan söylüyor olabilirler mi?

Bence olamaz ama öyle bir durum varsa Sağlık Bakanlığı ya da Saray derhal bir açıklama yapar, bu yalanı ortaya atanlardan hesap sorardı.

Durumun çok vahim olduğu ortaya çıkıyor.

Bizimkilerde ise ses yok!

Her gün nutuklar atan Sağlık Bakanı nerede!

Hey makinist ilgilen şu işle... Bol miktarda görüntü var ama ses gelmiyor!