Efendiler, çok sinirlisiniz! Halk sessiz ve sakin. Sizleri gerecek hiçbir eylemleri yok. Kendi sıkıntıları kendilerine yetiyor. Zaten yandaş medya varolanı allıyor pulluyor. Sizler de istediğiniz atamayı yapıyor, istemediğinizi de anında görevden alabiliyorsunuz !

O ZAMAN SORUN NEDİR?

Acaba  parti içinde sorunlar var da ondan mı bu gerginlik? Giderek de artıyor. Bununla yetinmeyip, hukuku da zorlayarak gerilimi daha da artırıyorsunuz. Valla bu kadar strese sağlığınız bozulacak.

Türk Basını’nın aydınlık yüzü, beyefendi, eğilmeyen, kalemini satmayan, gazetemiz Sözcü’nün yazarı Sayın Saygı Öztürk gazetecilik yaptı ve bir haber kaleme aldı. Vay sen misin yazan! Bakan hakaret etti! Yakıştı mı?

Barolar Ankara’ya giremiyor! Neden?

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlunun 7 yıl önceki sosyal Medyadaki  iletisine  katılmam. Ancak, gelin araştırma yapacaksak, o dönemin tüm iletilerini  de ortaya dökelim. Dökmüyorsak, bu yargı kararı kişiye özel  olmuyor mu? Pes!

Aylardır gazeteciler içerde! Sebep?

Anayasa Mahkemesi kararları neden uygulanmıyor? Bir parti genel başkanı sayın Demirtaş hala içeride! Yakışıyor mu?

Değerli Yönetenler; sakinleşip ülke sorunlarına dönerseniz çok yararlı olacak. Sıkıntı çok! İklim bile sizden etkilendi baksanıza, hiç alışık olmadığımız hava koşulları hortumlar, sağanak ve seller yaşar olduk. Daha fazla gerilimin kimseye faydası yok.

Örnek olur diye bir alıntıyı paylaşıyorum!

GÜL YAPRAĞI OLMAK

Bir zamanlar bilginler ve şairler, 'suskunlar meclisi' adıyla bir topluluk oluşturmuşlardı.

Üye sayısı kırk kişiydi ve bunu artırmıyorlardı. Üyeliğin ilk şartı çok düşünmek fakat çok az konuşmaktı.

O zamanlar meşhur şair ve bilgin Molla Câmî, bu meclisin üyeleri arasında olmayı arzuluyordu. Günün birinde suskunlar meclisinin bir üyesinin öldüğünü duyunca, onun yerine aday olmak için bilginlerin bulunduğu köşke geldi.

Kendisini karşılayan kapıcıya bir şey söylemeden, ismini bir kağıda yazarak o sırada toplantı halinde bulunan suskunlar meclisine gönderdi.

Meclis üyeleri bu teklifi görünce biraz üzüldüler. Molla Câmî oraya layık bir bilgindi ama ölen üyenin yerine başka birini almışlardı.

Yeni bir üye için yer yoktu. Meclisin başkanı, bir bardağı tamamen suyla doldurduktan sonra Molla Câmî'ye gönderdi. Zeki bilgin, durumu kavramıştı. Bir damla daha olsa bardak taşacaktı. Bunun üzerine o da hemen oracıktaki bir gülden küçük bir yaprak koparıp, nazikçe suyun üstüne koyuverdi. Bardak taşmamıştı.

Bunu içeri gönderdi.

Meclistekiler bu kibar cevabın mânasını anlamışlardı. Zarif insanların yeri başkaydı. Üyeler, bu değerli bilgini de aralarına almaya karar verdiler.

Başkan listeye Molla Câmî 'nin adını ekledi. Kırk sayısının sonuna bir sıfır koyarak, 400 yazdı. Bununla Molla Câmî sayesinde, meclisin değerinin on misli arttığını belirtiyordu. Listenin son şekli Molla Câmî 'ye gelince meseleyi anladı. Ancak sayının büyük gösterilmesinden hoşlanmadı. Sağdaki bir sıfırı silerek, kırk sayısının soluna koydu.

Yani 040 yazdı. Alçak gönüllü Molla Câmî, böylece kendisini solda sıfır sayıyor, bardağı taşırmadığı gibi, o meclisin yapısını da etkilemeyeceğini söylemek istiyordu.

Gül yaprağı olmak, kolay değil. Ama evde, işte, çevrede geçim ehli olmanın, gül gibi geçinmenin yolu gül yaprağı olmaktan geçiyor. Yük olmayıp yük almak, gül yaprağı güzelliğine kavuşmak… Kendi içimizde, ailemizle, çevremizle uyumlu olmanın, ebedi güzellikler yolunda yürümenin müjdecisi.

Gül yaprağı sırrına erenler, sağdaki sıfır gibi bulundukları topluma güç katarlar hem de bire on ama soldaki sıfır gibi davranıp kimseye yük olmazlar.

Ne dersiniz şöyle bir düşünmeye; evde, işyerimizde kısacası hayatımızda gül yaprağı gibi miyiz, yoksa bir damlası hayat karartan zehir miyiz?

Hayat yolculuğunda gül yaprağı  olabilmek ve kalabilmek dileğiyle...

SON SÖZ: YEMİNİMİZ VAR HAYAT! NE KADAR İNATLAŞIRSAN İNATLAŞ, YİNE DE SENİ EN GÜZEL YERİNDEN YAKALAYACAĞIZ.

NAZIM HİKMET