En azından başlarını sokacak bir evleri vardı. Umutla bakıyorlardı geleceğe. Depremin merkez üssü 80 kilometre ötedeydi fakat geldi onların evlerini yıkacak kıvamda buldu. Yuvaları başlarına yıkıldı, depremin isimsiz kahramanları itfaiyeciler yetişmeye vakit bulamadan can verdiler.

Anneydiler.

Babaydılar.

Ve çocuk...

Şimdi mezardalar.

Varsay ki, söylenenleri işitiyor, yazılanları okuyor, rol çalanları, gösteriş yapanları, büyüklenip üste çıkmak isteyenleri seyrediyorlar.

Herkesi görüyorlar.

Çöken ağır hasarlı binaların inşaatında sıva ustası olarak çalışmış inşaat işçisinin, “el arabasıyla harç taşırken binanın içinde üstüne bastığımız zemin titriyordu.  Malzeme kalitesizdi. Biz söylüyorduk ama dinleyen yoktu...” diyen gazete haberi onlar mezara girmeden önce niçin yazılmamıştı?

Sıva ustası!

“Yıkılır” diye korkmuş.

Çıkmalar varmış.

Betonla kapatılmış.

Kolanlar kesilmiş.

Zemin genişletilmiş.

Girişler değiştirilmiş.

Binanın taşıyıcı sistemi hasar almış. Ha insanı öldür, ha binanın kolonunu kes, zemin katta mağazaya alan aç, taşıyıcı sistemi depreme yem yap.

İkisi de cinayet.

★★★

Bu bina yapılırken!

Kaç kolonu vardı.

Kaç kirişi...

Kaç dilme duvarı...

Mezardakiler yaşarken bu sayıları nereden bilebileceklerdi? Niçin Türkiye’nin tamamında; köyünde, kasabasında, şehrinde bitmiş bir binanın teknik denetimi yok? Faylar üzerinde ülke Türkiye’de niçin “Bina kimlik kartı” zorunluluğu bugüne kadar düşünülmedi, gerçekleşmedi?

Temeli sağlam mı?

Kaçlık demir kullanıldı.

Beton kalitesi neydi?

Mimarı, mühendisi.

Müteahhidi kimdi?

Denetimi kim yaptı?

Zemini nasıldı?

Ruhsatı kim verdi?

Kaç defa imar affı gördü? Hangi belediye ya da bakanlık bu zemini bataklık bölgeye böylesine yüksek katlı binalar yapma izni verdi ve hangi iktidar, “insanın yaşam hakkını” elinden almak olan “imar barışı” adı altında şehre savaş açmış ruhsatsız ya da ruhsata aykırı binaları affeden yasalar çıkarıp, oy topladı?

★★★

Varsay ki, mezardan konuşmaları dinliyor, yazılanlara göz ucuyla bakıyorlar: Depremde yıkılan ve yıkılırken can alan binaları yapan müteahhitler, gözaltına alınınca savcılara, “Biz bu inşaatları o zamanın şartlarına göre yaptık...” diye savunma yapıldığını görüyorlar.

Çürük bina yap.

Kasten insan öldür.

Çürük binaya af getir.

Kasten cinayet işle.

Adını:

Zamanın şartı koy!

Niçin Türkiye’nin her köyü, kasabası, şehri için “buranın zemin yapısı şudur. Bunun üzerinde ancak şu tür yapıların yapılmasına izin verilir, aksini yapanlara göz yumulmaz, imar affı asla söz konusu edilemez” diyen bir plan ahlakı yok?

Onlar!

Oğul ve baba!

Dede ve torun!

Annene ve kız!

Amca ve yeğendiler!

Şimdi mezardalar.

Varsay ki, bizi izliyorlar.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



Yolsuzluk algı endeksi!


Hangi ülkede yolsuzluk çoksa orada depremler bina yıkıyor ve daha fazla can alıyor. Uluslararası Şeffaflık Örgütü, 1995 yılından beri “Yolsuzluk Algı Endeksi” yayınlıyor. Endeks 179 ülkeyi kapsıyor ve bu ülkelerin içinde Türkiye de var. Yolsuzluk Algı Endeksi’ne göre 100 puan alan bir ülke yolsuzluğu olmayan en temiz ülke, sıfır puan alan ise yolsuzluğa batmış en kirli ülke sayılıyor. Türkiye’nin 7 yıl önce (2013’te) Yolsuzluk Algı Endekisi’nde puanı tam olarak 50 idi. Yani yarısı temiz yarısı kirli durumdaydı. 2019’da puan 39’a indi. Giderek yolsuzluğa batan ülke oluyor, sıfıra doğru gidiyoruz.  Unutma!