Yıl, 1930.

Sabahattin Ali ile Nihal Atsız İstanbul Türk Ocağı içindeki “Kızıl Elma” odasında tanıştı ve iki yakın dost oldu. İkiliye Pertev Naili Boratav ve Orhan Şaik Gökyay da katıldı. Hepsi 20’li yaşlardaydı...

Bir yıl sonra, Nihat Atsız’ın liderliğinde aylık yayınlanan ve “köylüyü kurtarmayı” esas alan “Atsız Mecmua”  doğdu. Dergide en çok Sabahattin Ali ve Nihat Atsız şiirleri yayınlandı. Boratav, “Kerem ile Aslı”
hikâyesi gibi halk
edebiyatı üzerine yazdı.

Ve Türkçülük, Temmuz 1932’deki Birinci Türk Tarih Kongresi’nde ilk ayrılığını yaşadı. “Hititlerin Türklerin atası ve Anadolu’nun Türklerin eski yurdu olduğu” yönündeki görüşe Zeki Velidi Togan karşı çıktı. Tartışmalar sonucu Dr. Reşit Galip, “iyi ki Darülfünunda Zeki Velidi Bey’in talebesi değilim” dedi.  Bu söz üzerine Togan’ın asistanları Atsız ve Boratav ile,  öğrencileri “biz talebesi olmakla iftihar ediyoruz” diye Reşit Galip’e telgraf çekti...

Ayrışma sonucu Zeki Velidi Viyana’ya gitti; Atsız Malatya’ya, Boratav Konya’ya öğretmen olarak gönderildi. Reşit Galip ise Milli Eğitim Bakanlığı’na getirildi.

İlk perde böyle kapandı...

İKİNCİ PERDE


Sabahattin Ali’ye Nazım Hikmet’in “öğrencisi” demek hata sayılmaz. Sürekli mektuplaştılar...

Gerek Nazım Hikmet ve gerekse burs verilerek gönderildiği Almanya, Sabahattin Ali’nin politik görüşlerinde değişime sebep oldu.

Aydın’da öğretmenlik yaparken Nazım Hikmet ile mektuplaşması ve Sertellerin Resimli Ay dergisinde yazması “komünizm propagandası” sayıldı; hapse atıldı.

Konya’da öğretmenlik yaparken bu kez “Memleketten Haber” şiiri sebebiyle Sinop Cezaevi’ne gönderildi. Bu davanın ihbarcısı Türkçü tarihçi Cemal Kutay; Sabahattin Ali’nin şahidi ise Konya’da öğretmenlik yapan Boratav’dı...

İkinci Dünya Savaşı ile birlikte Türkiye’de Türkçülük bölündü; bir bölümü Hitler-Nazi hayranlığıyla ırkçılığa savruldu. Bu çevrelerde eskiden bulunmayacak derecede anti-komünizm eğilimi başladı. Örneğin... Orhan Şaik, Almanya’da bulunan yakın arkadaşı Boratav’ı (Nazi yanlısı Türk öğrencilerle tartıştığı için) “komünist” diye ihbar edip, bursunun kesilmesinde rol oynadı!

1940’lar başında Dil ve Tarih -Coğrafya Fakültesi’nde (DTCF) ideolojik sert tartışmalar yaşandı. Öğrenciler de bölündü: Bir yanda Osman Yüksel Serdengeçti, Zeynep (Dengi) Korkmaz, Bahaettin Önel gibi sağcı; diğer yanda Enver Gökçe, Şevki Akşit, Mübeccel (Belik) Kıray gibi solcular vardı...

Solcular 1943 yılında, “En Büyük Tehlike Milli Türk Davasına Aykırı Bir Cereyanın İçyüzü” adlı broşür çıkardı.

Buna yanıt olarak... Nihal Atsız “En Sinsi Tehlike” ve Reha Oğuz Türkkan “Solcular ve Kızıllar” gibi yazılar yayınladı.

Siyasal fırtınanın patlamasına çok az kalmıştı.

İkinci perde kapandı...

SON PERDE


İkinci Dünya Savaşı bitmek üzereydi...

Naziler geri çekiliyordu...

Yıl, 1944.

Hasan Ali Yücel’in başında olduğu Milli Eğitim Bakanlığı ırkçılık karşıtı yazıları derleyerek, “Irkçılık-Turancılık” kitabını çıkardı.

Nihal Atsız çıkardığı Orkun dergisinde, Başbakan Şükrü Saraçoğlu’na “Sayın Türkçü başvekil” diye 1 Mart’ta açık mektup yazdı. Türkçülüğe yönelik yayınları şikâyet etti. 1 Nisan’da bir yazı daha kaleme aldı. Sabahattin Ali ve Boratav’ın da aralarında bulunduğu grubu “vatan haini komünistler” diye hedef yaptı. Bakan Hasan Ali Yücel’i de “bu darbe yanlılarını korumakla” itham etti.

Sabahattin Ali, 7 Nisan’da Nihat Atsız’a dava açtı. Duruşma, 26 Nisan’da Ankara’da 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde başladı. Gerekli belgelerin getirilmesi için duruşma 3 Mayıs gününe erteledi.

İki gün sonra... Osman Yüksel Serdengeçti, DTCF’de Sabahattin Ali’yi dövdü; tutuklandı...

3 Mayıs’taki ikinci duruşma olaylı geçti. Adliye önünde ve daha sonra Ulus Meydanı’nda gösteriler yapıldı. Polis olayları şiddetle bastırdı; 165 kişi gözaltına alındı.

9 Mayıs’taki duruşmada Nihal Atsız dört ay hapis ve 66 liraya mahkûm edildi.

Gelelim sonuca:

Bu süreç Sabahattin Ali’nin öldürülmesine, Boratav’ın yurt dışına gitmek zorunda kalmasına kadar uzandı...

Peki...

Binlerce yıllık Türklük, 140 yıllık Türkçülük fikriyatı bu kadar küçültülür mü; 3 Mayıs nasıl Türkçülük Günü olarak kutlanır?

Bakü’de 1906 yılında “Sol’a, Sol’a, Sol Tarafa” diyerek Türkçülük fikrinin temelini atan öncülerden Ali Bey Hüseyinzade’yi hiç mi anlamadınız?