Ulusal yaşamın aydınlığı ve dinginliği, yönetim düzenine bağlı toplumsal barışın temel amacıdır. Devletin özgün niteliği olan hukuksallık gözetilmezse işlevlerinden olumlu sonuçlar beklenemez. Siyasal amaçlara ağırlık ve öncelik verilirse devlet, devlet olmaktan çıkar, “sözde devlet-biçimsel devlet” olur. Baskılar, hukuksuzluklar, aykırılıklar, sakıncalar artarak sürer, yıkıma sürüklenme ağırlığıyla çöker.

Demokrasinin “özgürlük, bağımsızlık, eşitlik, hukuksallık, barış, hoşgörü, katılım, ahlâk, anlayış” öğeleri siyasal nedenlerle savsaklanır, gözardı edilir, kıyıma uğratılırsa kimse güven içinde olamaz. Partizanlık, gerçekte demokrasiye ihanettir, halk düşmanlığıdır. Yandaşlık-karşıtlık ayrımıyla yönetim, devlet olanaklarını oy getirisine göre kullanma ayrımcılığı, demokrasinin yadsınmasıdır (inkârı).

İktidar partisinin tutumu, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve gerekleriyle bağdaşmayan başkanlık sistemi (başkanın aynı zamanda parti lideri olması), başkanın yetişme çizgisinin ortaya koyduğu durumla siyasal karanlık, demokrasi güneşini örtmektedir. İnsanlığın demokrasi için verdiği savaş, katlandığı acılarla ödünler, özveriler, yitirdiği değerler ve yıllar gözetilirse korumamız ve güçlendirmemiz gereken yapı, ilke ve ölçüler daha iyi saptanıp anlaşılır.

Demokrasiyi bir biçim olarak düşünüp değerlendirmek yanılgısı pahalıya mal olur. Sözde demokrasi savları, çığırtkanlıktan öteye geçemez. Demokrasi, siyasal ahlâkın en verimli ortamıdır. Bu ahlâk olmazsa demokrasi sözde kalır. Demokrasiyi sözden gerçeğe taşımak bilinçli yurttaşın sorumluluğu ve görevidir. “Lâf”la değil, içtenlikle ve gerçekçilikle çalışarak, çabalayarak... Partizanlıkla hiçbir yere varılmaz. Sonu yitimdir.

İktidarın neden olduğu toplumsal yaşam çelişkileri birbirine eklenerek sürüyor. Parlamenter sistemi öteleyen cumhurbaşkanlığı sistemi, tüm aykırılık ve aksaklıklarına karşın, düzeltmek şöyle dursun, daha yoğunlaştırılacak biçimde uygulanmak isteniyor. RTE liderliğinde Cumhuriyetin niteliği de biçimi de değişti. Her gün bir değil, birden çok iç burukluğu veren durumlarla karşılaşıyoruz. Yönetimdeki kişisel ağırlık, çevre ve yakın kayırmaları, partizanlık, başına buyrukluk, hukuksuzluk, rejimin kuruluş felsefesiyle bağdaşmayan gidiş, eğitimden ekonomiye birçok alanda karmaşaya neden oldu. Devletimizin yapısı bozuldu. Doyumsuz tek adamlık bir tür siyasal tekele dönüştü.

Sık sık sözü edilen “Barış süreci”nin yaşama geçtiği görülmüyor, duyulmuyor. Ne yaşam süreci, ne geçim süreci, ne de hukuk sürecinden yana bir ışık yanmıyor. Yetkileri yasama organınkinden fazla olan Bay RTE’nin giderek ağırlaşan ekonomik sorunları yadsıyan tutumu, halkın önemli gıda ve beslenme gereksinimini dışarıda bırakıyor. Siyasal sorunlardan başka ekonomik, eğitim, sağlık, emeklilik sorunları gereken önemle ve özenle ele alınmıyor.