ABD dış politikası için Amerikalıların kullandığı bir söz var;

“ABD hükümeti her zaman doğru kararı alır, olabilecek tüm yanlış kararları tek tek uyguladıktan sonra...”

AKP hükümeti için ise şunu söylemek mümkün;

“AKP hükümetleri hiçbir zaman yanlış yapmaz. Sadece aldatılır...”. -Bu cümlenin sonuna isteğe bağlı olarak “Rabbim de, milletim de bizi affetsin” sözü eklenebilir.-

* Suriye’ye yönelik “Şam’da üç günde namaz” şiarıyla girişilen ilk “fetih” macerası Esad’ın AKP hükümetini “aldatması” üzerine başlamıştı.

* Suriye macerası sırasında bir de Amerikalılar aldattı bizimkileri; ABD Başkanı’nın telefonu üzerine, hem de 29 Ekim’de, peşmergeyi Türkiye topraklarından geçirip, -bir de lahmacun ısmarlayıp- Rojava’yı kurtarmaya gönderdiler. Şimdi o bölgede oluşan PKK terör örgütü uzantısı “devletçiği” bozabilmek için operasyon üzerine operasyon düzenliyor AKP hükümeti. Ama o da olmuyor.

* Suriye’ye yönelik “fütuhat” sürerken, gaza gelip bir de Rus uçağı düşürüldü. Böylece bizimkileri “aldatma” sırası Putin’in Rusya’sına geldi. Moskova ile arayı yapacağız diye taviz üzerine taviz verildi;

En büyük taviz enerji alanında geldi. Sanki Rusya’nın, en büyük doğalgaz tedarikçimiz olması yetmiyormuş gibi “enerjide çeşitliliği arttıracağız” sloganıyla nükleer santral ihalesi de Rusya’ya verildi.

Kuzey Irak’ta Barzani yönetimi memur maaşlarını ödeyemez hale düşünce, çareyi AKP hükümetine başvurmakta bulmuştu. Acilen nakit akışı isteyip, karşılığında petrol alanlarında hisse önermişlerdi. Ancak AKP hükümeti “kurnaz tüccar” misali, “nasıl olsa bunlar paraya sıkışmış, daha ucuza, daha çok petrol arama ihalesi kaparız” diye pazarlığı uzatınca, Ruslar devreye girdi. Putin yönetimi, önce koşulsuz hibelerle Kuzey Iraklı Kürtleri mali açıdan rahatlattı, ardından da piyasa fiyatından petrol arama ihalelerini ve Türkiye’ye gelen boru hattının kontrolünü kaptı. Böylece “Enerji arzını çeşitlendirmek” için yola çıkan AKP hükümeti, Türkiye’nin hemen yanıbaşındaki Kuzey Irak’taki petrolün denetimini de Rusya’ya kaybetti.

* Kuzey Irak petrolleri de gidince bir hışım Suriye’nin kuzeydoğusundaki kısıtlı petrol sahasına göz dikildi; Hesap buradaki petrolü çıkartıp, parasıyla Türkiye’deki Suriyeli mülteciler için, Suriye topraklarında konut yapmaktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan inşa edilecek evlerin projesini bile açıkladı; “Suriyelilere 250-300 m2 evler yapsak, çevresinde de 100-150 m2 evler yapsak.

Orada ekip biçseler....”

Ancak daha TOKİ Suriyeli evlerinin mimari projesini tamamlayamadan, ABD Başkanı Trump, Erdoğan’a “çekeceğim” sözü verdiği Amerikan askerlerini Suriye’nin petrol bölgesine yerleştiriverdi. Amerikalılar petrolün üstüne otururken, bizim Mehmetçiğe de hapsedilmiş IŞİD teröristlerinin gardiyanlığı bırakıldı. AKP hükümeti de bu sefer Trump tarafından “kandırıldığıyla” kaldı.

* Şimdilerde fetih siyasetinin hedefi Libya.

BM tarafından tanınıyor diye Müslüman Kardeşler bağlantılı Sarraç hükümetiyle anlaşma üzerine anlaşma imzalıyor AKP hükümeti. Türk askerleri Libya’da danışmanlık veriyor, TSK’nın sağladığı insansız hava araçları ile Sarraç hükümeti birliklerinin kaybettiği toprakları geri kazanmasına çalışılıyor.

Başkent Trablus ve çevresi Sarraç hükümetinin kontrolü altında. Önce Trablus’un etrafı rakip güçlerden temizlendi. Ardından da AKP hükümeti -Sarraç hükümetiyle birlikte- yeni hedefin Sirte olduğunu açıkladı.

Petrol olmayan Trablus’ta AKP hükümeti destekli Sarraç birliklerinin ilerlemesine ses çıkarmayan dünya, iş Libya’nın asıl petrol zengini bölgesinin ortasında bulunan Sirte’ye gelince bir anda hareketlendi. Son dönemde rakip güçlerden kurtarılan Trablus yakınlarındaki Vatiyya üssüne saldırı düzenlendi - Kimin saldırdığı hala meçhul, Fransa da olabilir, Birleşik Arap Emirlikleri de- .

Sarraç hükümeti Türkiye’yi yardıma çağırmıştı.

En az Sarraç hükümeti kadar “meşru” olan - hem Sarraç hükümeti, hem de Tobruk’taki parlamento BM tarafından tanınan aynı anlaşmada yer alıyorlar- Tobruk’taki  parlamento da Mısır’dan yardım istedi. Önümüzdeki dönemde Mısır askerlerinin Sirte’ye yerleşmesi söz konusu.

Libya’da AKP’ye karşı cephede yer alan Rusya da boş durmuyor elbette;

Rus ordusunun “müttefiklik” adı altında fiili denetimde tuttuğu Ermenistan ile, Türkiye’nin “bir millet, iki devlet” şiarıyla yaklaştığı Azerbaycan arasında yıllar sonra birden bire ortaya çıkan çatışma “tesadüf” olabilir mi?

Suriye’de, Libya’da Rus ilerlemesini “Amerikan askerlerinin ayağını yere değdirmeden”, müttefik güçleri aracılığıyla durdurmanın peşinde olan ABD, Kafkasya’da da Rus etkisini kıracak her adıma balıklama atlayacaktır mutlaka.

* Libya operasyonunu “mavi vatan” şemsiyesi altına koyuyor ya AKP hükümeti;

Suriye’de Amerikalılar’ın kayığına binilip körükle gidilen iç savaş sonucunda, Rusya Akdeniz’in paylaşılması denklemine de Suriye üzerinden girmeyi başardı. -alın size bir “aldatılma” hikayesi daha.-

AKP hükümetinin, Müslüman Kardeşler hükümetini darbe yapıp düşürdü diye “barışmam” dediği Sisi’nin yönetimindeki Mısır’la cümle alem barıştı. Mısır da doğal olarak kendisini Akdeniz’de Rum-yunan, Libya’da Fransız-Rus cephesine attı.
İsrail deseniz; AKP hükümeti barışmaya meyilli ama, Netenyahu da boş durmuyor ki; Kudüs’ü Trump Amerikası’na “İsrail’in başkenti” kabul ettirdikten, Suriye’ye ait Golan tepelerini resmen ilhak ettikten sonra, şimdi de Batı Şeria’yı İsrail’e katmaya kalkıyor. Ayasofya’yı tekrar ibadete açıp, fetih ruhunu dünya aleme gösteren AKP hükümetinin, Filistinlilerin elinde kalan son toprakları da yutmakta olan İsrail ile yol yürümesi mümkün mü?

“Olmaz öyle şey” demeyin.

“Aldatıldık” der geçerler nasıl olsa...

Ekonomik kriz altında inleyen, parası pul olan biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına da “Ayasofya’nın yeniden fethi” ile avunmak kalır sonunda...