Partisinin grup toplantısında konuşan Bahçeli, küresel enflasyonun hızlı tırmanış halinde olduğunu savundu. Erdoğan'ın ekonomi politikalarına açık destek veren Bahçeli şunları söyledi:

* Bu canavar temelde iki kaynaktan beslenmektedir, bunlar: Mal ve hizmet arzının toplam talep artışına cevap verememesi durumunda ortaya çıkan talep-yönlü enflasyon; diğeri de üretim maliyetlerinin artmasının beraberinde getirdiği arz-yönlü enflasyondur.

* Ya enflasyon artışına faizleri yükselterek tepki vermeye devam etmek suretiyle enflasyon-faiz-kur sarmalı içerisindeki döngüyü kabulleneceğiz; ya da tüm ekonomik birimlerin faaliyet ve beklentilerini bozan yüksek faiz politikasından kademeli bir şekilde vazgeçerek, enflasyonla mücadeleyi yeniden tanımlamak ve üretim kanalını esas alan bir politika anlayışına geçeceğiz.

"BAŞKA ALTERNATİF KALMAMIŞTIR"

* Bize göre başka bir alternatif kalmamıştır. Her iki politikanın da beraberinde getirdiği risk ve maliyetler olduğu malumlarınızdır. Birincinin maliyeti zaten ödenmiş, maalesef ödenmeye de devam etmektedir.

* İkincisi ise yapısal adımların atılmasını şart koşmaktadır. İkinci seçenek olan yüksek faiz politikasından kademeli bir şekilde vazgeçmek, her şeyden önce üretim ve dış ticarette ithal bağımlılığını yapısal bir sorun olarak gündeme almayı ve bununla kıran kırana mücadeleyi işaret etmektedir.

* İlk etapta hammadde-girdi, makine-teçhizat bağımlılığını azaltıcı yapısal adımların atılması kur yönünden gelen enflasyonist baskının kırılmasının temel taşı olacaktır.

"BAŞKA YOL KALMAMIŞTIR"

* Enflasyon ile mücadele arz yönlü yaklaşımın da içerisinde bulunduğu bir politika ile başarılacak ve Türkiye bir bedel ödeyecekse, bunu üretim yapısını değiştirmek ve geliştirmek için göze alacaktır. Ekonomik güvenliğimiz için başkaca bir yol kalmamıştır.

* Ancak, yalnızca enflasyon ile mücadele değil, ekonominin tümü için çözülmesi gereken öncelikli konu, politika uygulamasındaki belirsizliğin ortadan kaldırılmasıdır.

* Para politikası ve merkez bankasını baz alan, kamu maliyesinin rolünün ikinci planda tutulduğu ve enflasyon ile mücadeleyi yalnızca faize bağlayan politikanın çözüm üretmede yetersiz kaldığı deneyimlerimizle sabittir.

"HÜKÜMETİN UYGULADIĞI EKONOMİ POLİTİKASI DOĞRUDUR"

* Kararlı ve istikrarlı para politikası uygulanması kadar, kaynakların etkin kullanımı önündeki engelleri tespit eden ve bunları çözecek olan bir kamu maliyesi yaklaşımına da ülke olarak ihtiyaç duyduğumuz göz ardı edilemeyecek bir gerçektir.

* Türkiye, faiz kamburundan kurtulmalıdır. Faiz, uzun vadede üretim sistemine büyük hasarlar vermektedir. Bize göre hükümetin izlediği ekonomi politikası doğrudur, bunun üzerinden polemik yaratmak, bittik, tükendik, yandık, mahvolduk demek felaket tellallığıdır, kötü niyetliliktir.

* Akıntıya karşı kürek çekmek, Neo-Liberal iktisat akımının alışkanlıklarıyla milletimize karamsarlık servis etmek vatan sevgisiyle bağdaşmayan bir sorumsuzluktur.

* Geldiğimiz bu aşamada, yeni yönetim sistemi kapsamında Merkez Bankası’nın bağımsızlığı konusunu mutlak surette tartışmaya açmak hem demokrasinin hem de milli iradenin gereğidir.

"HESABI VEREN SİYASETTİR, KARARI VEREN DE SİYASET OLMALIDIR"

* IMF ve faiz lobisinin oyunlarıyla daha fazla mesafe alamayacağımız ortadadır. Davul hükümetin boynundayken, tokmağın başkalarının elinde olması kabul edilemez bir çarpıklıktır. Özerk ve bağımsız kurumlar milli iradenin üzerinde olamaz, olmamalıdır. Hesabı veren siyasettir, kararı veren de siyaset olmalıdır.

* İnsanlarımızın ekonomik sıkıntılarını biliyoruz, artan döviz kurlarından yakınmaların farkındayız, ancak takip edilen politikalar doğrudur, yakında her şey düzelecektir. Terörle mücadelemizin rövanşını kur üzerinden almak istiyorlar.

* Dik duruşumuzu, egemenlik haklarımızı kahramanca savunmamızı dövizle baskılamaya çalışıyorlar. Suriye’deki, Irak’taki, Libya’daki, Mavi Vatan’daki, Karabağ’daki, Afrika’daki mevcudiyetimizi dövizle püskürtmenin arayışındalar.

"BU GÜNE KADAR 55 İLİMİZİ ZİYARET ETTİK"

* Biz kendimiz için hiçbir şey aramayız, beklemeyiz. Bizim geçmişte dile getirdiğimiz önce ülkem ve milletim sonra partim ve sonra ben ifadesi bu hassasiyetimizin bir ilkesidir.

* Ancak, mevzubahis Türk milleti olursa iddialarımızın, ilerleme azmimizin sınırı da olmaz. Bu yüzden MHP yek vücuttur. MHP, milliyetçilik fikriyatının son siyasi teşkilatıdır. Bizim siyasi mücadelemizin yol haritasında akıl, şuur, iman, denge yer almaktadır.

* Millet birliğini bozan yalnızca dilde, inançta, ülkü de farklılaşma değil nasıl yönetileceği ve hangi hakları isteyeceği konusunda karar verememekten kaynaklanan gelgitler ve tereddütlerdir. Bir siyasi parti olarak bizim görevimiz bu tereddütleri kaynağında gidermek, telafi etmektir.

* MHP, içinde milletin olmadığı, insanımızın refahının gözetilmediği hiçbir hedefi asla kabul etmeyecektir. Adım adım 2023, il il Anadolu temasıyla sürdürdüğümüz çalışmalarımızın esası ve özü bu düşüncelerimizdendir. 30 Ekim'den bu güne kadar 55 ilimizi ziyaret ettik. Gittiğimiz her ilde coşku ile karşılandık. Cumhuriyetimizin 100. yıldönümüne kadar hızımızı arttıracağız.

* Kim Türk milletinin hasmı ise, bizim de sonuna kadar hasmımızdır. Partimiz bir gönül çemberidir. Cumhur İttifakı’na sahip çıkacak Türkiye sevdalıları hep var olacaktır.

"ATANAMAYAN ÖĞRETMEN SORUNUNA NEŞTER VURULMALI" 




* Yarın 24 Kasım Öğretmenler Günü'nü kutlayacağız. Bunu yaparken onları anlamak, beklentilerini sırasıyla karşılamak, mesleki taleplerini yerine getirmek durumundayız. Öğretmenlerimizi yılın bir gününde anmak hakkaniyet ölçüleriyle bağdaşmayacaktır.

* Atanamayan öğretmen sorununa neşter vurulmalı bu sorun artık kapanmalıdır. Ülkemizin daha çok gelişmesi öğretmenlerin kalitesinde, eğitim materyallerine, güncel kütüphanelere, geliştirilmiş müfredata bağlıdır. Bunların hepsi gereklidir.

* Kalifiye ve iyi motive olmuş öğretmenler olmadan diğerlerinin hiçbir anlamı olmayacaktır. Parti olarak öğretmenlerimizin özlük haklarının iyileştirilmesi için elimizden gelen her çabayı göstereceğiz.

* Türk siyasetini zehirli sarmaşık gibi saran bir çürüme, ahlak erozyonu vardır. Kuşkusuz bunun failleri Zillet ortak paydasında buluşan siyasi partilerdir. Bu teşhisimizi objektif kriterlerle koyduğumuz iyi bilinmelidir.

* Zillet ittifakı bürokrasiyi tehditten, yabancı misyon şeflerini tebrikten özel bir haz almaktadır. Türkiye'ye karşı nerede bir cephe açılmışsa CHP'den İP'ine HDP'sinden diğer marjinal partilere kadar hepsi içindedir.

"KILIÇDAROĞLU'NUN DİLİNİN ALTINDAKİ BAKLA NEDİR?"

* Kılıçdaroğlu geçen hafta bir Yunan gazetesine demeç vermiş, yine çuvallamış. Bulanık aklındaki kalın tortuları göstermiştir. 'İktidara geldiğimizde Orta Doğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı'nı kuracağız. Neden savaşıyoruz?' demiş.

* Sayın Kılıçdaroğlu savaş nerededir? Savaşan kimdir? Terörle mücadeleye hayır diyen, Türk askerine hayır diyen buna karşılık terör örgütlerine evet diyen yozlaşmış bir zihniyetin anladığı, savaşla kastettiği nedir?

* Mavi Vatan'daki dik duruşumuzla birlikte Libya, Irak ve Suriye'de barış ve istikrarın müdafaasını yapmamız uykularını mı kaçırmıştır?

* Kırmızı listedeki terör elebaşlarını nokta operasyonlarla tasfiye etmemiz kabus mu yaşatmıştır? 'Helalleşme' sayfası açan Kılıçdaroğlu'nun dilinin altındaki bakla nedir?

* Bu partinin grup başkanvekili HDP'nin terörle bağlantısını görmedim demiştir. Bre gafil görüyor ama itiraf edemiyorsun! Cümle alem gördü de bir tek siz mi göremediniz? Bu nasıl bir boş kafadır!

* Bu katile hayran olmuş sefil bir kafadır. Demirtaş’ın ve Kavala’nın tutukluluğunu doğru bulmuyoruz demiştir. Bu ülkede kuyumuzu kazmaya çalışan Soros’çulara yer yoktur.

YÜZDE 50+1 TARTIŞMASI

* İP Başkanı, yüzde 50+1’in şahsıma sorulmasını istemiş. Bu arada gazetelerde, televizyon ekranlarında hala yüzde 50+1 tartışması kıyasıya devam etmektedir. Bilen de konuşmakta bilmeyen de atıp tutmaktadır. Tam bir kafa karışıklığı hakimdir.

* Şimdi beni iyi dinlesinler, onlara yüzde 50+1 anlatayım da biraz ders alsınlar, sonuç çıkarsınlar, bu konuyu da daha fazla sündürüp sağa sola çekiştirmesinler. Cumhurbaşkanının iki turlu seçimle, doğrudan halk tarafından ve “geçerli oyların salt çoğunluğu”yla, yani yüzde 50+1 oyla seçilme kuralı 21 Ekim 2007 tarihli Anayasa değişikliği ile kabul edilmiştir.

* Bu usul getirildiğinde Anayasa’da “parlamenter sistem” öngörülmekteydi. 16 Nisan 2017 tarihli Halkoylamasıyla “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne geçilmiş, fakat Cumhurbaşkanının seçim usulü değiştirilmemiştir.

* Lütfen dikkat buyurunuz, dünyada Cumhurbaşkanı veya Devlet Başkanını halkın seçtiği 99 ülkede geçerli oyların yüzde 50+1’ini alan adayın seçilmesi anayasal norm olarak kabul edilmiştir. Yine dünyada 103 ülkede Cumhurbaşkanını veya Devlet Başkanını halk seçerken bunlardan 99’unda salt çoğunluk uygulanmaktadır.

* Cumhurbaşkanı ya da Devlet Başkanının halk tarafından seçilmesinde uygulanan ikinci usül yüzde 40+10 olarak isimlendirilen sistemdir. Altını çizerek ifade etmek isterim ki, bu sistem sadece Bolivya, Kosta Rika, Ekvator ve Arjantin’de geçerlidir.

* Mezkur bu sistemde iki turlu yapılan seçimlerde ilk turda geçerli oyların yüzde 40’ını alıp en yakın rakibine yüzde 10 fark atan adayın ilk turda seçilmesi esas kabul edilmiştir.
Bolivya Anayasası’nın 166. maddesini, Kosta Rika Anayasası’nın 138. maddesini, Ekvator Anayasası’nın 143. maddesini, Arjantin Anayasası’nın 96, 97 ve 98. maddelerini uyanık bir gözle inceleyenler çarpıcı gerçeklerle yüzleşeceklerdir.

* Bu ülkelerde aslında geçerli oyların salt çoğunluğu, kısaca yüzde 50+1 şartı aranmakta, eğer adaylardan biri ilk turda yüzde 40 ve üzeri bir oy alır ve en yakın rakibine yüzde 10 fark atarsa ikinci tur seçime gerek kalmamaktadır.

* Tek turda yüzde 40 oyla seçilme yöntemini öngören ülke örneği dünya üzerinde yoktur.
Böyle bir tercihin olması halinde yürütme organının seçiminde “demokratik meşruiyet sorunu” doğacaktır.

* Devlet Başkanını veya Cumhurbaşkanını halkın seçtiği tüm sistemlerde demokratik meşruiyet gereğince geçerli oyların salt çoğunluğu ile seçilmesi temel kaidedir. Salt çoğunluk usulünü değiştirmeye kalkmak ve bu konuyu tartışmaya açmak yönetim sistemine karşı güvensizliği ve şüpheyi körükleyecektir.

* Takdir ederseniz ki bu doğru değildir, masum bir talep değildir, Türkiye’nin çıkarına uygun olamayacaktır. Bize göre, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi lehine söylenebilecek en güçlü argümanlardan biri, yüzde 50+1 oyla iktidara gelebilmek için partiler arası uzlaşmayı sağlaması ve kutuplaşmayı azaltmasıdır.

* Milli birlik ve bütünlük için hayati önemde olan bu güçlü yönü savunmak yerine, bundan geri adım atma anlamına gelen yüzde 40 oranını dillendirmek başkalarının değirmenine su taşımaktır. Bunu uluorta konuşanlar da iyi niyetli sayılamayacaktır.

"TÜRKİYE FAİZ KAMBURUNDAN KURTULMALIDIR"

* Siyaseti ekonomiden, ekonomiyi siyasetten ayrı göremeyiz. Türkiye tarihi bir eşiktedir. Ya para baronlarının sözü geçecek ve içeriden dışarıya kaynak transferi yoğunlaşacak. Ya da böyle gelse de böyle gitmeyecektir.

* Küresel enflasyon hızlı tırmanış halindedir. Talep ve arz yönlü enflasyon vardır. Enflasyonu mal piyasasındaki aksakların ortaya çıkardığı bir sorun olarak tanımlamak doğru olur. Türkiye bir karar verip, bunu uygulamak durumu ile karşı karşıyadır.

* Yüksek faiz politikasından kademeli bir şekilde vazgeçmek ithal bağımlılığı ile mücadeleyi işaret etmektedir. Türkiye faiz kamburundan kurtulmalıdır. Hükümetin izlediği ekonomi politikası doğrudur. Bunun üzerinden yandık, bittik demek, felaket tellallığı yapmak kötü niyetliliktir.

"ERKEN SEÇİM FALAN YOKTUR"

Tekraren söylüyorum, erken seçim falan yoktur. Seçim 2023 yılının haziran ayında yapılacaktır. 'Seçim de seçim' diyenler bozgun siyasetinin taraftarlarıdır. Seçim demek kime hizmettir, nasıl bir siyaset anlayışıdır? Ekonomik sıkıntıları biliyoruz. Bu kez başaramayacaklar.