AKP’nin parti programında ‘EKONOMİ’ başlıklı bölümde yer alan ifadeyle başlayalım: “… Üretimin motoru olan özel girişimciler, siyasi ve ekonomik istikrarın bulunduğu; ilkelerin belirli, güvenilir ve şeffaf olduğu; sözleşmelerin yaptırım gücünün yüksek olduğu; enflasyon, döviz kuru ve faiz oranları dahil tüm makro ekonomik göstergelerin öngörülebildiği ve ekonomik hesap yapmayı mümkün kılan bir ekonomik ortamda yatırım yaparlar. Partimiz bu ortamı oluşturmaya kararlıdır. Oluşan güven ortamı, toplumumuzda zaten var olan girişimci gücü harekete geçirecek yabancı sermayenin ülkemize girişini hızlandıracak ve böylece üretim artışı sağlayacaktır…”

Erdoğan ve arkadaşları 2001’de yola çıkarken, ‘enflasyon, döviz kuru ve faiz oranları dahil tüm makro ekonomik göstergelerin öngörülebildiği ve ekonomik hesap yapmayı mümkün kılan bir ekonomik ortam’ vaat etti.

Peki şu an ekonomide ‘öngürülebilir’ ne var? Ekonomiyi, ‘faiz-kur’ politikası üzerine kuran bir bakış açısı! Ya da slogan düzeyinde, ‘Mandacı ekonomistler’ ve ‘Ekonomik kurtuluş savaşı’ söylemi!

AKP’nin parti programında yer alan vaatlere devam edelim: “… Hazine, Merkez Bankası, Maliye Bakanlığı ve ekonomiyle ilgili diğer birimleri etkin bir koordinasyona kavuşturacaktır. Tüm kamu kuruluşlarının nakit hareketlerini borçlanma ihtiyacını tespite yönelik olarak izleyecektir.”

Peki… Gelinen noktada, Hazine ve Maliye Bakanı Lütfü Elvan nerede? Bir açıklamasını duydunuz mu? Sadece grupta yapılan toplantıyı alkışlamadığını gördük!

Devam edelim…

Üretim nerede?


AKP diyor ki parti programında: “… Para ve satın alma gücünün sağlanmasında ve bunun ekonomiye aktarılmasında önemli rolü olan finansal kurumların etkin ve verimli şekilde çalışması esastır. Enflasyon, faiz oranı, döviz kuru ve diğer parasal değişkenlerin reel ve nisbi dengelerinin, fırsat maliyetlerini yansıtacak göstergeler olması için gerekli ortam hazırlanacaktır. Böylece ekonomik birimlerin dinamizmi ve rekabet kabiliyeti artırılacaktır. Bu şekilde ekonomik birimlerin karar alma ve uygulama süreçlerinde dinamizm ve rekabetçi eğilimlerin artmasına imkan sağlanacaktır.”

Ekonomik birimlerin dinamizmine bakın! Yorum sizin..

Ya da şu ifadeler: “… Uluslararası rekabet gücüne sahip üretim yeteneği, ekonomik istikrarın sağlanmasında ve başarılı ekonomik politikaların uygulanmasında büyük önem taşır. Ekonomik büyüme ancak üretim artışı ile sağlanır. Bu nedenle üretimin, istihdamın ve ihracatın artırılması, uygulanacak ekonomik politikaların temelini teşkil eder. Devlet üretim için gerekli altyapıyı sağlar ve üretimi özendirir…”

Soru şu: Üretim nerede?

Rantiye sınıfı yarattı


Gazeteci- yazar Yavuz Alogan”ın 7 Ekim 2017’de “Üretim ekonomisi” başlıklı yazısında şu tespit vardı: “… Mevcut siyasi iktidar, bizzat yarattığı ve dayandığı rantiye sınıfını, ulusal ekonominin yeniden inşasına razı edebilecek mi, yoksa çökene kadar ülkenin varlıklarını satarak ve borçlanarak bu sınıfı beslemeye devam mı edecek? Başka deyişle, küresel ve yerel bağlantıları ve angajmanları, siyasî olarak maruz kaldığı çok yönlü şantaj ve tehditler dikkate alındığında mevcut siyasi iradenin ekonomide radikal bir dönüşümü (neoliberal iktisat politikalarının terk edilmesi) gerçekleştirme ve bu sürece önderlik etme kabiliyeti var mıdır?”

Dört yıl geçti bu tespitin üzerinden.

Ne oldu? AKP, ekonomide radikal bir dönüşümü (neoliberal iktisat politikalarının terk edilmesi) gerçekleştirebildi mi? “Üretim ekonomisine geçtik” diyeceksiniz ama özelleştirmeler sürecek! Çıkış yolu arıyorlar ama dinlemiyorlar! Örneğin...

Bu raporu okuyun!


Geçen nisan ayında CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl, “AKP iktidarında kamu taşınmazlarındaki özelleştirme ve satışlar” başlıklı bir çalışma hazırladı.

Kısa kısa bakalım:

  •  AKP iktidarının 19 yılında ise özelleştirme miktarı 62.3 milyar dolara ulaştı.

  • Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) verilerine göre, 400’e yakın kuruluşun özelleştirme adı altında sermayelerindeki kamu payları satıldı.

  • 1986’dan 2019’a kadar yapılan 46 milyar dolarlık satışın 39 milyar dolarlık bölümü AKP döneminde gerçekleşti.

  • ÖİB verilerine göre, 1986-2021 arasında özelleştirilen kurumlara ait 3 bin üzerinde taşınmaz satıldı. Aralarında TEDAŞ, Sümer Holding, PETKİM, TEKEL, Şeker Fabrikaları’nın taşınmazlarının da yer aldığı 3.9 milyar dolarlık satışların 3.7 milyar dolarlık bölümü AKP döneminde gerçekleşti.

  • 2005-2020 arasında 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’na göre toplam 309 milyon metrekare genişliğinde 72 bin 53 adet taşınmaz satışı yapıldı. Kurumlara yapılan devirler, trampa (takas), hibe ve teşviklerle elden çıkarılan alan ise 1.5 milyar metrekareye ulaşıyor.


SONUÇ: Üretim ekonomisi sloganla olmaz, neoliberal politikalardan vazgeçilerek olur!