“Sakıncalı Savcı” Ruşen Gültekin, AK-YARGI kitabını neden yazdığını anlattı...


Babası Jandarma Astsubay... Öğrencilik yıllarında inşaatlarda boyacı, merdiven altında overlokçu... 1990-1994 yılları arasında Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okudu. Gazi Üniversitesi’nde Ticaret Hukuku üzerine yüksek lisans yaptı. Ankara Üniversitesi’nde 1999-2006 yılları arasında Uluslararası Hukuk... 1995 yılında Bandırma Ağır Ceza Mahkemesi’nde Ağır Ceza Hakimi olarak 10 ay görev aldı. Daha sonra 1995 ve 2003 yılları arasında Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’nde... 2005-2011 yılları arasında 6 yıl 1 ay Yargıtay Cumhuriyet Savcısı... Yargıtay Cumhuriyet Savcısı iken Temmuz 2011 kararnamesi ile Gaziantep’e 3. Sulh Ceza Mahkemesi Hakimi olarak atandı. Adları “16’lıklar” oldu. Çünkü, AKP ile o dönem adı cemaat olan örgüt ittifakı,
12 Eylül 2010 referandumunun ardından 16 savcıyı başka illere sürdü! Yani... ‘Sakıncalı savcı’...  En son Kırıkkale’ye atanınca... Dedi ki... “Bana mesleğimi yaptırmıyorlar ben de avukatlığa döneceğim”... Ve döndü... Avukat Ruşen Gültekin’in kısa hikayesi böyle ve yaşadıklarını AK-YARGI kitabında anlattı.

Ruşen Gültekin bir dönemin bilinmeyenlerini ve yargının dünü bugününü anlattı.


“DEVLETİN DİNİ ADALETTİR”

Ruşen Gültekin’e, “Sedat Peker’le ilgili yargı neden hemen harekete geçmedi” diye sordum yanıtını verdi: “Bu yüzden AK-YARGI kitabını ve yaşadığım sürgünleri, iktidar ve FETÖ baskısını yazdım. Yargı bu hale geldiği ve siyaset emrinde olduğu için Peker’le ilgili harekete geçemediler.” Gültekin son 20 yılı şu cümlelerle özetledi: “Bu kitap ile yargıç, cumhuriyet savcısı ve şimdi bir avukat olarak siyasallaşan Türk yargısının adım adım bir partinin yargısına nasıl dönüştüğünü anlatıyorum. Günümüzdeki yargının bir fotoğrafını çekip yeniden nasıl bağımsız bir yargıya döneceğimizin yol haritasını anlatıyorum. Kendi tecrübelerimi paylaşarak günümüzde yaşanan ekonomik sorunların kaynağının adaletten uzaklaşan Türkiye olduğunu örnekleri ile açıklıyorum. Tüm bunları siyasi bir amaçla değil olması gerekeni tüm çıplaklığı ile ortaya koyarak anlatmaya gayret ediyorum. Umarım Hz. Ömer’in sözlerinde yer alan ‘Devletin dini adalettir’ idealine ulaşabiliriz.”

12 EYLÜL’LE BAŞLAYAN SÜREÇ

Avukat Ruşen Gültekin, sürecin başlangıcını 12 Eylül 1980 darbesine bağladı: “Türkiye özellikle 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra hızla hukuk devleti olmaktan uzaklaştı. Bugün Türkiye ciddi bir hukuk ve adalet krizi yaşıyor. Ne yöneticilerde ne yönetilenlerde yargı bağımsızlığı bilinci kalmadı. Yasa yapmak ciddi bir faaliyettir. Uzun yıllardır ‘torba yasa’ çıkaran TBMM, yasa yapma fonksiyonunu hızla yitirdi. Özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak kamuoyuna anlatılan ‘tek kişilik hükümet’ rejimi devlet kurumlarına olan güveni azalttı. Yargı bağımsızlığını kaybedince adalet üretemez hale geldi. Şunu net bir şekilde bilmek zorundayız. Yaşadığımız tüm sıkıntıların temeli adalet üretemeyen, bağımsızlığı zedelenmiş asıl fonksiyonu denetleme olan yargının işlevsiz bırakılması.”

“FETÖ DÖNEMİYLE FARKI YOK”

Gültekin’e göre, Fetullah’ın yargıya hakim olduğu dönemle bugün arasında çok fark yok. Neden mi? Söz Gültekin’de: “Örneğin gazetecilere yönelik MİT soruşturmasında daha başlangıçta hakkında gizlilik kararı bulunan soruşturmada, savunma avukatlarının bile ulaşamadığı dosya delillerinin birtakım medya kuruluşlarınca paylaşılması, gizliliğin ihlali suçunu oluşturdu. Geçmişte FETÖ dönemi soruşturmalarında bu gibi hukuk dışında yayınlar sıklıkla yapılmış, yargılanan kişiler itibarsızlaştırmaya çalışılmış ancak sonuçta hepsinin beraat ettiği görüldü. Bundan sonra tutuklu gazetecilerin şimdiye kadar çiğnenen adil yargılanma hakkına sahip çıkılması Türk yargısının en önemli sorumluluğudur.”


“Dün çok kudretli olup bugün cezaevine giren çok kişi gördüm”


Neden AK-YARGI’YI kaleme aldığını şöyle anlattı Ruşen Gültekin: “Bu kitap, canlı yayınlarda, tartışma programlarında, ülkemizde meydana gelen hukuksuzluklara, adaletsizliklere ilişkin eleştirilerimdir. Sorulara verdiğim yanıtlardır. Düşüncelerim ve haykırışlarımdır. Ülkemin daha adaletli olması için çırpınışlarımdır. Savcılık ve yargıçlık yaptığım yıllarda, kimseye gidip yakın olmaya çalışmadım. Hiçbir görünmeyen yapıya dahil olmadım. Kimseye de tavsiye etmem. Hayatım, adaletsizlikleri yaşayarak geçti. Tek gayem, ülkemizdeki siyasetçilerin adalete değer vermesini sağlamaktır. Çünkü adaletsizlik yaparsanız, bunun vebali, bugün olmasa bile, yarın gelip sizi bulur. Dün çok kudretli olup, bugün cezaevine giren veya şerefini kaybeden çok insan gördüm. Tek amacım gelecek kuşaklarımızın haksızlığa uğramadan, adil ve mutlu bir ülkede yaşaması.”

“Hukukçu değil kanuncu yetişiyor”


Ruşen Gültekin, hukuk fakültesi sayısında artış konusunda çarpıcı bir tespit yaptı: “Hukuk fakültelerinin nicelik olarak artışı Türkiye’de nitelikli hukukçu yetişmesinin önündeki en önemli engellerden biridir. Çünkü bu fakülteler hatta üniversiteler bir planlama çerçevesinde açılmıyor. Hukuk fakültelerindeki eğitim ve öğretim bir gencin yasaların ruhunu öğrenme açısından çok önemlidir. Oysa bir hukukçu değil kanuncu yetiştiriyoruz. Bu duruma derhal son verilmesi gerektiğine inanıyorum.”

“Avukat, inandığını savunmalıdır”


Peki bir avukat nasıl olmalı? Gültekin şunları kaydetti: “Avukat özgür ve bağımsız olmalıdır. Hem mevzuatı iyi takip etmeli hem çok okumalıdır. Kendi etik kurallarına uymalıdır. Bu açıdan bakılınca avukat yalansız yaşamalıdır. Adalet duygusu gelişmiş olmalı ve korkusuzca inandığını savunmalıdır. Avukatlık güven mesleğidir. Avukat müvekkiline güven verir. Siz vekaletname aldığınız zaman müthiş bir sorumluluk almış olursunuz. Avukat sorumluluk bilinci en yüksek olan kişidir.”