Bugün Dünya Emekçi Kadınlar Günü.

Üç gün sonra da pandemide bir yılı geride bırakıyoruz.  Covid-19 salgını en çok kadınların hayatlarını zorlaştırdı.

Ev ile işyeri arasındaki sınırlar ortadan kalktı. Yeni durum, kadınların omuzundaki cinsiyetçi rolleri ağırlaştırdı.  Yetmezmiş gibi kadınların üzerine bir dalga daha geldi.

Eşitlik karşıtı ve gerici kesimler İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını tartışmaya açtı.

Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan önce  “gözden geçireceğiz” demişti. Yakın zaman önce Saadet Partisi yönetici Oğuzhan Asiltürk,  kendisini ziyaretinin ardından “Aslında Erdoğan’ın da İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması görüşünde olduğunu” söyleyiverdi.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NİYE ÖNEMLİ

İstanbul Sözleşmesi niye bu kadar önemli?

Tek cümleyle anlatmak gerekirse şunu diyor:

“Ey imza atan devlet! Kadına karşı şiddeti önlemek için her şeyi yapmalısın”

Sözleşme hukuken bağlayıcı. Kadına karşı şiddeti insan hakkı ihlali olarak görüyor. Kadına ve aile içi şiddette mücadelede standartları belirlensin istiyor. Devletin yükümlülüklerini listeliyor.

İktidar için sözleşmeyi uygulamak bir görev.

Tam da bu nedenle kadını; illa ki anne, kız kardeş, kız çocuğu, eş olarak yani mutlaka bir erkekle ve mutlaka bir evin içinde birlikte konumlayan, daha ileri giderek bunu dikte eden eşitlik karşıtlarının işine gelmiyor.

Kadınların hakları için alanlara çıkması, seslerini yükseltmesi bu kesimleri öfkelendiriyor.

Epeyce uğraştılar, uğraşıyorlar. Ancak kadınların gücünün hafife alınmaması gerektiğini artık öğrenmiş olmalılar.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’YLE AYNI

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen hafta İnsan Hakları Eylem Planı’nı açıklarken kullandığı ifadeler, İstanbul Sözleşmesi’nde kalınacağını gösterdi. Eylem Planı’nın “dostlar alışverişte görsün” hesabıyla hazırlanmış nafile bir makyajdan ibaret olduğu doğrudur.

Ama Erdoğan’ın “erkek şiddetine karşı mücadele” ye dair ifadelerin, verdiği taahhütlerin aslında İstanbul Sözleşmesi’nin uygulaması demek olduğu da doğrudur.

Bu söylem de Cumhurbaşkanı’nın oy pragmatizmini yansıtıyor olabilir.

Ancak bu, kadın mücadelesinin Türkiye’de ne kadar tayin edici hale geldiği gerçeğini ortadan kaldırmıyor.

65 günde 67 kadın öldürüldü


Bu yılın ocak ayında 23 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Yılın ilk gününden bugüne dek geçen 65 günde ise 67 kadın.

Veriler, “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu”nun öldürülen kadınlar anısına oluşturulan “anıt sayaç”tan. Listede bir kadının adı “bilinmiyor” olarak yer alıyor.



Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, ülkemizde kadın cinayetleri gerçeklerini aydınlatmak için kayıt tutuyor. Verileri izleyip derleyerek düzenli olarak toplumla paylaşıyor.  Devletin yapması gereken bir uygulamayı çok önce başlattı.

Kadınların eşit haklarına kavuşmuş biçimde yaşaması için mücadelede yoğun çaba sergileyen sivil toplum kuruluşunun sitesine bakmadıysanız bugün bir göz atın lütfen.

Sosyal medya “adaleti”


Kadın mücadelesinin görünürlüğü son bir yılda arttı. Toplumsallaştı. Kadın cinayetlerine yönelik tepkiler toplumda daha geniş kesimlere yayılıyor. “İyi hal indirimi” kadın cinayetlerinde çok yoğun tartışılıyor.

Bu farklılığı, örgütlü ya da bireysel kadınların uzun soluklu çabaları, direnişi yarattı. Eşitliğin sağlanacağı bir topluma varılacak yol daha çok uzun.

Sosyal medya bu süreçte önemli bir değişkene dönüştü. Kadına şiddetin sosyal medyaya yansıması, adli süreçlerde belirleyici oluyor. Samsun’un Canik ilçesinde boşandığı erkek tarafından şiddet gören kadının görüntüleri sosyal medyada hızla yayıldı. İbrahim Zarap gözaltına alındı, sonra da tutuklandı.

Bu hızlı seferberlikte 8 Mart haftasında olmamızın etkisi olabilir de olmayabilir de. Adaletten daha önemli ne olabilir? Ama önemli bir noktayı gözden kaçırmamak zorunlu. “Sosyal medya adaleti” bir piyangoya dönüşüyor. Bu bir risk. Sosyal medyada görünürlük adaletin tecellisini hızlandırıyor. Ama bu durum öte yanda eşitsizlik üretiyor.

Şiddet gören binlerce mağdur kadının videosu sosyal medyada dolaşmıyorsa, o kadınlar için şiddet devam ediyor. O kadınların nelere maruz kaldığını neler yaşadığını bilemiyoruz.

Sosyal medya adaletini tartışmalıyız.