Dünya felsefe tarihine kalıcı çentik atmış filozoflardan Fransız J. P. Sartre’ın “Çalma (Hırsızlık)” üzerine yazılmış bir cümlesi var. Diyor ki: “Çalan çocuk ile mastürbasyon yapan çocuk için mevcut olmak, ‘büyükler tarafından görülmek’tir. Ve bu gizli işler tenhada yapıldığına göre de çocuk açısından, mevcut değillerdir.”

Nereden aklıma geldi?

Son 11 yılda “hapishaneye düşmüşlerin suçlarına göre dökümünü” okuyordum.

2009-2019 arası:

Çalma 7 kat.

Cinayet 6 kat.

Cinsel suç 10 kat.

Uyuşturucu 11 kat.

Kaçakçılık 9 kat.

Sahtecilik 5 kat.

Yağma 11 kat.

Trafik suçu 15 kat.

Bu liste Türkiye hapishanelerinde yatan 281 bin 605 kişinin (2019 yılı) suç dökümü. Acaba “aşırma” da artış kaç oldu?

Aşırma; intihal.

Bilgi hırsızlığı demek.

Beyin ürünü çalana intihalci deniliyor ve benim tahminim; Türkiye’de aşırma son 11 yılda 700 kat arttı ancak aşırma yapanlar hapishaneye düşmedikleri ve suç çeşidi içinde yer almadıkları için kaç kat arttığı bilinmiyor.

★★★

Aşırma modern çalma, kibar hırsızlık türüdür. Okumuş kravatlı hırsızlığı da diyebilirsiniz. Üniversitelerde çok oluyor. Başkasının yazdığı bir bilimsel makaleden, tezden, kitaptan bulguları, buluşları alıyor, kaynak göstermeden kendi bulmuş gibi doktora tezine koyuyorlar.

Doktor oluyorlar.

Sonra doçent.

Sonra profesör.

Sonra da rektör.

Sartre’ın “çalarak büyüdüğünü ve var olduğunu göstermek isteyen çocuk” tarifinde anlattığı gibi aşırmasaydı doktor olamayacaktı. Doktor olamayınca doçent de olamayacak, profesörlüğe yükselemeyecekti. Profesör olamayınca Cumhurbaşkanı’nca üniversiteye rektör olarak atanmayacaktı.

Gizlice aşırdı.

Ve rektör oldu.

Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ile öğretim üyelerinin “rektörler seçimle gelsin” ve tüm Türkiye’ye örnek “demokratik duruş” olsun diye başlattıkları anayasal eylemin bugün 41. gününe gelindi. Atanmış Rektör Prof. Dr. Melih Bulu’nun “aşırma yaparak doktor olduğu” da iddia edilmişti ve ne hikmetse bu ayıplı aşırmanın üzerine ne YÖK, ne Cumhurbaşkanlığı, ne muhalefet ve ne de Boğaziçi Üniversitesi’nin bizzat kendisi gitmedi.

★★★

Melih Bulu aşırdı mı?

Başta YÖK’ün ve onun başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç’ın “soruşturma- inceleme- araştırma- gerçeği arama” başlatması ve varsa bir aşırma “Melih Bulu’yu adalet önüne çıkararak” 6 aydan 2 yıla kadar hapisle yargılanması sürecine kapı açması gerekirdi. YÖK görevini yapmış olur, aşırma varsa Boğaziçi’ni korumuş, aşırma yoksa Melih Bulu’yu lekeli olmaktan kurtarmış olurdu.

YÖK niçin bekliyor?

YÖK’ün sitesinde Melih Bulu’nun doktora tezine erişimi de engelledi. Neden? YÖK Başkanı, Melih Bulu’yu mu korumaya aldı, yoksa onu rektör olarak atayan Cumhurbaşkanı’nın kararını mı?

★★★

Ayrıca Boğaziçi Üniversitesi neyi bekliyor? Melih Bulu doktora tezini Boğaziçi Üniversitesi’nde yaparak “rektör de olabilmesine” dayanak elde etti. Bir doktora öğrencisinin, tez danışmanı vardır. Bu danışmanla ortalama 2-3 yıl boyunca çalışır. Tez danışmanı doçent ya da profesör olur. Öğrencisine yol gösteri, bilimsel araştırma metodu öğretir, denetler, bilimsel ahlakı hatırlatır. Öğrencisinin yazdığı doktora tezinde “aşırma (intihal) var mı yok mu” denetler. Tez yazımı bittikten sonra 2 hoca da okurlar ve aşırma var mı yok mu bakarlar; yoksa akademik ahlaka uyuyor diye tez kabul edilir. Boğaziçi Üniversitesi’nin hocaları tezi kabul edip “Dr. Melih Bulu olma” yolunu açtılarsa; aşırmayı neden göremediler? Melih Bulu o kadar usta bir aşırma yaptı ki, bu 3 hocayı da mı uyuttu? Uyuyan hocanın üniversitede ne işi var?

Ekmek çalan hapis!

Aşırma yapan rektör!

Adaletin bu mu dünya!

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



Alo 190 DİYANET!


Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Levent Akın, mutasyonlu virüsün şu ana kadar Türkiye’de 33 ile yayıldığını söyledi ve “mutasyonlu virüsün yayılımı Wuhan’dan dünyaya dağılan virüse göre çok hızlı. Ölüm sayısının artmasından, yoğun bakımlara yüklenilmesinden bir parça tedirginiz. İngiltere örneğini biliyorum; İngiltere’de yaklaşık 5 hafta sonunda saptanan tüm virüslerin yüzde 70’i bu virüs oldu. Yani çok hızlı...” dedi. Prof. Akın’ı TV’den dinleyen bir okurum cuma günü Alo 190 Diyanet’i aradı. Bir sorusu olduğunu söyledi ve bir yetkiliye bağlandı, şunları söyledi: “‘Mutasyonlu virüsün yayılma hızından çok korkuyoruz. Cuma namazlarına gidemiyoruz. Acaba Diyanet’in radyosundan, televizyonundan canlı olarak bir merkezden namaz kıldırsanız, biz de bulunduğumuz yerden imama uysak. Zaten camilere giremeyince haliyle avluda, yani dışarıda kılıyoruz ve imamın sesine uyuyoruz. Aynı şey olduğunu düşünüyorum, ne dersiniz?’ Telefonumdaki Diyanet yetkilisi, ‘Ya elektrik giderse namaz heba olur’ dedi ve güldü. Kendisi, ‘İslam ibadetinin tarihi içinde böyle bir örnek uygulama yok’ diye ısrar etti. Ben de ‘Örnek olmaması doğal, çünkü böyle bir süreci ilk defa yaşıyoruz. Ayrıca Diyanet’in radyosu, televizyonu zaten önceleri yoktu. Teknoloji bunu bugün mümkün kılıyor’ dedim. Karşıdaki yetkili yine ‘O zaman Kabe’ye gitmeye gerek yok açalım televizyonu, haccı evde mi yapalım’ diye cevap verdi. ‘Ne alakası var, bu özel bir durum ayrıca dinimiz akıl ve mantık dinidir’ dedimse de karşı taraf ‘Olmaz’ dedi. Teşekkür ettim kapattım.”

Bu okurum ismini saklı tutmamı istedi, yazmıyorum ama görüşmenin tarihinin, “12/02/2021” ve görüşme saatinin, “14.39”; görüşme süresinin de “3 dakika 39 saniye” olduğunu bana bildirdi.