Telefondan telefona dolaşıyor. Size de gelmiştir. Söz alıp söylenebilecek, kağıt alıp kaleme dökülecek en kestirme yazıyı bir vatandaş şöyle yazmış:

Türküm!

Diyebilseydiniz.

PKK olmazdı.

Doğruyum!

Diyebilseydiniz.

Yolsuzluk olmazdı.

Çalışkanım!

Diyebilseydiniz.

Açlık olmazdı.

Küçükleri koruyabilseydiniz.

Tacizler olmazdı.

Yurdu, milleti sevseydiniz.

Fabrikalar satılmazdı.

Siz zaten ant içmeyin.

★★★

Sadece “Türküm- Doğruyum- Çalışkanım” andını değil “Atatürk’ün resmini” de devlet madalyalarındaki kabartmadan kaldırılması kararı alındı. Daha önce de devlet kurumlarının önünden “Türkiye Cumhuriyeti (T.C.) “ tanımlaması kaldırılmıştı ve “Ne Mutlu Türküm Diyene...” seslenişi de her yerden kazınmıştı.

Neden?

Küresel güçlerden esen bir pazarlıklı rüzgar “Andı kaldırın. Atatürkçülüğü yıkın. T.C.’yi silin. Ne mutlu Türküm seslenişini susturun. Laiklik ilkesinden vazgeçin. İslam ülkelerinin lideri olun” diye esiyordu. Bu rüzgarı yelkenlerine dolduranlara iktidar yolu açılacaktı.

Al rüzgarı arkana!

T.C. silen sen ol!

Dışarıdan ses; “Ulus devlet ölmüştür. Atatürkçülük bitmiştir. Türkiye yeniden çok milletli (milleti Allah’ın sözü ve Allah sözü etrafında toplananlar yani ümmet anlamında kullanıyorlar) yapıya geçsin. Minareler süngünüz olsun. Hocaefendi orduya ümmetçi sızdırsın” demekte ısrarlıydı.

Lozan’da söylemişlerdi.

Şimdi imzalıyoruz.

Ama bize geleceksiniz.

Dediğimize uyacaksınız.

Dememişler miydi?

★★★

Dışarıdaki sese kulak verip rüzgar yaparak “Türküm- Doğruyum- Çalışkanım” andını ve “Ne Mutlu Türküm Diyene” seslenişini, “T.C.” kimliğini kaldıranlar tarihe dikkatli, vicdanlı, tarafsız baksalar görecekler.

Namık Kemal yazdı.

Vatan Yahut Silistre!

Irk parlatmak değil.

Kan milliyetçiliği değil.

Köylü ağa ayrımı değil.

İslam Hristiyan çatışması, Türk- Ermeni- Rum- Kürt- Musevi kavgası hiç değil. Namık Kemal, seyredenleri milli duygularla sokağa döken Vatan Yahut Silistre piyesinde herkesi birbirine “Türklük yapıştırıcısı ile bağlayan” büyük bir Osmanlı vatanı özlemini anlattı. “Ne Mutlu Türküm Diyene” ve “Türküm Doğruyum Çalışkanım”ın kökleri Vatan Yahut Silistre’nin yazıldığı yıllardan da çok eski yıllara gidiyor.

★★★

Ziya Gökalp!

“Yeni Hayat ve Türkçülüğün ne olduğunu” yazdı. Şu cümleleri kurdu: “Bir cemiyette (toplumda) terzi kunduracısız, kunduracı terzisiz, fırıncı kasapsız, kasap fırıncısız, şair filozofsuz, filozof şairsiz, doktor avukatsız, avukat doktorsuz kalmayı hiçbir zaman isteyemez... Birbirinin lazım ve melzumudur (biri olursa öbürünün de olması şarttır)”

Adını Türkçülük koydu.

Türk’ü öne geçirme yok.

Türk’ü yüceltme yok.

Irkçılık yok.

Dayanışma var.

Birbiri için var olma.

Birbirinden kuvvet alma ve kendini bir kana, ırka, millete, dine, mezhebe değil ortak vatana ait hissetme var.

★★★

Mustafa Kemal!

Halkçılığı “Uluslaşma” anlamında kullandığının altını özellikle çizdi ve şöyle anlattı:

“Artık padişah yok,

Millet var;

Saray yok,

Vatan var;

Keyif yok.

Kanun var.

Zulüm ve esaret yok.

Hak ve Hürriyet var.”

Bu anlatımda ırkçılık yok.

Türkü üstün görme yok.

Ortak vatan ve ne olursan ol, kim olursan ol;  kendini bu vatanın üyesi bir yurttaş olarak hissetme var.

★★★

Bu kadar açık.

Türklük bir yapıştırıcı, birleştirici, ortak vatanda dayanışma içinde biri öbürünü var ederek yaşamayı anlatmak için düşünülmüş. Buna rağmen dış rüzgarı yelkenlerine doldurup; “Türküm- Doğruyum- Çalışkanım”  andını “Atatürk’ün adını” “Türkiye Cumhuriyeti (T.C.)” tanımlaması ile “Ne Mutlu Türküm Diyene...” seslenişini her yerden kazımaya kalkanlar; siz zaten ant içmeyin.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



Çalma belirtileri!


İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile İzmir Büyükşehir Belediyesi yeni yönetimlerinde aynı hafta içinde aynı günlerde “çalma- çaldırma belirtileri” uç verdi. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde gazete yazarı Enver Aysever’e “238 bin 500 TL...” belediye parasını aktaracak, isme ve adrese yazılı, ihale sözleşmesi ortaya çıktı. Enver Aysever, başka kimse yokmuş gibi okuryazarlık kursu öğretmeni olarak kurs verecek bu yüklü parayı alacaktı. İsme yazılı, adrese teslim çalma belirtisi taşıyan ihale haber olunca İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı sözleşmeyi feshetti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde de genel sekreterlik görevine getirilen eski Ziraat Bankası Genel Müdürü ve sonra da BDDK Yönetim Kurulu üyeliği yapmış Can Akın Çağlar’ın bir bankadan 2018 yılında (Belediye’ye sekreter olmadan önce) 12 milyon TL’ye “ipotekli bir villayı” satın aldığı haber oldu. İktidar gazetesi Sabah, “bu villanın bugünkü değerinin 80 milyon TL” olduğunu yazıyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde iki dönem Meclis üyeliği yapmış Hüseyin Sağ, dün “Belediyemiz yeni yönetiminin genel sekreterliğe getirdiği Sayın Can Akın Sağlar, bu villayı vergisi verilmiş hangi kazançla aldığını belgeleriyle açıklamalı” dedi. Belediyelerde yüklü maaşlarla kurs, seminer, konferans vermeler, pahalı villalarda oturmalar hep iktidar belediyeleri ve iktidara yakın, yandaşlarının belirtileriydi.