Değişik isimler adına kesilmiş çok sayıda ceza tutanağı vardı. Bazı ceza tutanakları da aynı kişiler adına kesilmişti. Tarihlerine baktığımda bir-iki gün arayla kesildiği anlaşılıyordu. Bu kadar ceza yazılmasını gerektirecek ne yaptılar? Ya da cezaları bu insanlar nasıl ödeyecek diye merak ediyorsunuz.

O makbuzların ekinde şunlar yazılıydı: “Merhaba Saygı Bey. Her gün Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından bu cezalara maruz kalıyoruz. Çekçeklerimize el konulduğu gibi cezalar da yazılıyor. Bununla da kalınmıyor,  Çankaya İlçe Emniyet Müdürlüğü de her gün sabah arkadaşlarımızı gözaltına alıp, akşam serbest bırakıyor. Çekçeklerimize niçin el konulduğunu, bizlerin niçin sabah gözaltına alınıp akşam serbest bırakıldığımızın gerekçesini şöyle açıklıyorlar: ‘Valinin,  emniyet müdürünün kesin emri var, bir daha Ankara sokaklarında kimsenin kağıt toplamasına izin verilmeyecek.’ Biz de emri yerine getiriyoruz.”

İNSANIN İÇİ SIZLIYOR

İyi de 6 bin aile ne olacak? Geçimini çöpten sağlayan bu insanlara alternatif iş olanağı gösterilmeden ekmek teknesini kırıp atacaksınız, sokağa çıkmasını engellemek için sabah gözaltına alıp akşam bırakacaksınız. Bu nasıl iş, bu nasıl emir? Günlük geçinen insanların bu şartlarda dayanacak gücü kalır mı?

Çöp toplayıcıları derneği de var. Başkan Recep Karaman, “Ekmek teknelerimizi aldıkları gibi,  her gün de gözaltına alıyorlar, yakaladıklarına ceza yazıyorlar. Bu insanlar ne yer-ne içer diye merak eden yok mu? Bizler açlıkla karşı karşıyayız. Yalnız açlıkla karşı karşıya bırakmıyorlar, bir de altından asla kalkamayacağımız, ödememiz mümkün olmayan cezalarımız birikti.  Biz, kimseye karışmıyoruz. Tek derdimiz evimize ekmek götürebilmek, çocuklarımızı okula gönderebilmek. Ne olur bizim halimizi anlayın, anlatın” diyor.

Kağıt toplayıcılarının emniyete getirilmesi, ceza yazılması, çekçeklerine el konulması için emniyette özel ekipler oluşturulmuş. Bunların gözaltına alınma nedenini de bir emniyet yetkilisine sordum, “Görüntü kirliliği”ne yol açtıkları için böyle bir uygulamaya geçildiğini söyledi. Vay ki vay...

AVRUPA’NIN ÇÖPLÜĞÜYÜZ

Türkiye, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden ithal ettiği ‘atık hacmi’ bakımında ilk sırada yer alıyor. AB raporuna göre geçen yıl, Türkiye’nin ithal ettiği çöp miktarı 12 milyon ton. Bu miktar yıldan yıla da artıyor. 2004 yılından günümüze, ithal edilen plastik atık miktarı 173 kat arttı. Bu, her gün 213 kamyon dolusu plastiğin ülkemize boşaltılması anlamına geliyor. Bir yandan kendi çöpüyle baş edemeyen ve günde 144 ton plastik atığın denize karıştığı bir ülke konumundayken diğer yandan plastik atık ithalatı artarak devam ediyor.

Çevre Mühendisleri Odası, Ticaret Bakanlığı’na, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na çöp ithali konusunda Bilgi Edinme Kanunu kapsamında hangi gümrük kapsında, hangi atıkların geldiğini, nasıl denetlendiğini, nereye gittiğini sorduk. İki bakanlık da soruya cevap vermek yerine topu birbirine attı. Sokaktan ayrıştırılacak çöplerin toplanma oranı ise yüzde biri bile bulmuyor.

DENETİM DE YOK

Çevre Mühendisleri Odası, Çevre Bakanlığı’nın atıkların ayrı toplanması ve ekonomiye kazandırılması için gerekli mevzuat düzenlemelerini tam olarak yerine getiremediği, denetimi de tam oturtmadığı görüşünde. Hammaddeye ihtiyaç duyan geri dönüşüm sektörü, kendi ülkemizdeki atığı bertaraf etmek yerine yurtdışından gelen atığa muhtaç kalıyor.

Özellikle kağıt ve plastik sektörü bu ihtiyacı dile getiriyor. Dolayısıyla belediyeler, bakanlık görevini tam yerine getirmediğinden kendi çöpümüzden yararlanamıyor yabancıların çöpüne ihtiyaç duyuyoruz.

Türkiye’ye kaçak çöp ve atıklar sokulduğuna ilişkin örnekler da çok. Kontrolsüzlük ve şeffaf olmayan süreç nedeniyle AB’den gelen atıkların ne kadar geri dönüştürülebilir ne kadar geri dönüştürülemez olduğunu belirlemek çok güç. Atık, ülkeye girdikten sonra gideceği tesise gerçekten gidiyor mu, gömülüyor mu, yoksa dereye, denize mi atılıyor soru işaretleri de var. Çünkü bunu kontrol edecek izleme mekanizması yok.

ÇÖPÜNE GÖZ DİKECEĞİNİZE

İthal geri dönüştürülebilir atıklara karşı olmak günümüzde belki doğru olmayabilir. Ama kendi atığını toplayıp yönetemeyen bir ülke, başka ülkelerin çöpüne göz dikmemeli. Kendi değerli malzememiz çöpe giderken, neden başka ülkenin atığına muhtaç kalalım. Bakanlıklar, hangi atık nereden nereye geliyor, nerede geri dönüşüme uğrayıp ne kadarı çöpe gidiyor bunu şeffaf bir şekilde paylaşabilmeli. Denetim dokümanları halka açık olmalı. Bu denetimler sonuçta halk için yapılıyor.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç, çevre sorunlarına duyarlı. Çevre Bakanı Murat Kurum, yöneltilen sorulara cevap vermemeyi alışkanlık haline getiren bakanlardan. Bakalım, çevre ile ilgili sorulara cevap verecek mi? Bekleyelim, görelim.