Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı görevine 20 Ağustos 1995’de Korgeneral Hasan Kundakçı atanmıştı. Asayiş Kolordu Komutanlığı döneminde operasyonlarda taşıdığı silah tamburalı olduğu için gazeteci ağabeyimiz Celalettin Çetin, ona “Tamburalı Paşa” adını vermişti.  O günden sonra hep “Tamburalı Paşa” olarak anıldı.

Özel Harekat polislerini eğiten Korkut Eken’e, anlatımına göre Mehmet Ağar tarafından KKTC’ye PKK sızmaları ve örgütün gizli evleri konusunda araştırma görevi verilmişti. KKTC’ye giderken yanında Sedat Peker’in ağabeyi Atilla Peker bulunuyordu. Bunu hem Eken, hem de Peker doğruladı. Peker kardeşler, gidiş amacının Gazeteci Kutlu Adalı’yı öldürmek olduğunu söylerken, Eken ise bunun asla doğru olmadığını; namusu ve şerefi üzerine yemin ederek doğru olmadığını belirtti. Peki, neden devlet görevlisi değil de Peker götürüldü? Bu sorunun cevabını Eken şöyle verdi:

DEVLET POLİTİKASIYDI

“Orada PKK ile bir çatışma olursa yanımda birisi olsun istedim. Bu tür olaylarda o günkü devlet stratejisine göre devlet görevlisi yerine ‘eleman’ kullanılıyordu. Tabii aslolan devletin kendi elemanlarını kullanmasıdır. Şimdi aslan gibi arkadaşlar bu işleri yapıyor. Şu anda MİT’in yurtdışı operasyonlarını izliyorum, çok büyük başarılar elde ediliyor. Teknik imkanlar çok. Bize para-pul da vermezlerdi. O zaman örtülü ödeneği harcamayıp seneye aktarmak önemliydi.

Bakın, siyasiler birbirine arka çıkıyor. ‘İçişleri Bakanın yanındayım, arkasındayım’ denilip konu kapatılıyor. Peki Korkut Eken’in arkasında kim var? Allah’tan korkulur. Şanımla, şerefimle arkadaşlarımla görevlerimi en başarılı biçimde bitirdim, emekli oldum. Başarısız hiçbir operasyonum olmadı.”

KORKUT BEY GELDİ

Hasan Kundakçı, Özel Kuvvetler Komutanlığı da yapmıştı. Korkut Eken’i de seven, kahramanlığını bilen komutandı. Hasan Paşa, SÖZCÜ’ye Eken’in o dönem Kıbrıs’a geldiğini, kendisiyle kısa bir görüşme yaptığını belirtti ve şunları söyledi:

“O günlerde biz KKTC’de daha çok dış tehditlere karşı hazırlık yapıyorduk. Lefke bölgesinden terör örgütü mensuplarından sızan unsurları oluyordu.
Dış tehdit  nedeniyle onunla daha fazla uğraşamıyorduk. Korkut Eken, KKTC’ye geldi. Kendisiyle kısa bir görüşmem oldu.”


8 BİN MOTOSİKLETLİ

Yunanistan ve Rum kesiminin çağrıları üzerine 8 bin motosikletli Rum kesiminde toplanmaya başlamıştı. “Tamburalı Paşa” gelişmeleri şöyle anlattı:

“Biz tamamen onlara kilitlendik, alacağımız önlemler için hazırlık yapıyorduk. Güçlü motosikletlere sahip bu kişilerin her taraftan geçebileceğini değerlendirdiğimiz için buna göre önlem alıyorduk. Silahsız oldukları söylenen bu kişilerin yeşil hattı geçip Girne’ye gelecekleri belirtiliyordu. Geçmelerine izin vermem için benimle de görüşmek istiyorlardı.  Onların sınırı geçmelerine karşı olacağımı söyledim. Motosikletliler, ‘Biz kimseyi tanımayız’ havasında hareket ediyorlardı. Böyle bir tehdit varken başka şeylere bakamıyorduk.  Herkesin görevi var. Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’na da gerektiğinde yardımcı da oluyorduk.

ELİMLE İŞARET ETTİM

Sınırı geçmeye kalkışan, hele bayrağımızı indirmeye çalışanlara karşı ne yapılması gerektiği konusunda ilgili birimlere gerekli talimatı vermiştim. Elimi kaldırdığım zaman kimlerin ne yapacağı da belliydi. Denktaş da o gün gelmişti. Denktaş geçmişte yaşadıklarını da bana anlatıyor, ben de kendisine bazı sorular yöneltiyordum.

Tarih 14 Ağustos 1996’yı gösteriyordu. Tel örgüyü geçip sınırın 15 metre uzağında bulunan bayrağımızın gönderde bulunduğu direğe tırmanan kişi, bayrağımızı indirmek istiyordu. Kendisini üç defa uyardık. Aldırış etmedi.

Bölge komutanına kesin emrimi vermiştim. Hangi işaretimle ne yapılacağı da belliydi. Ben elimi kaldırıp ‘Vur emri’ işareti verdim. Bayrak indirilirse biz orada duramayız. Bayrağı indirilmiş bir komutan olmak istemem. Bayrak uğrunda ölmeye hazır olan, bayrağa saygı duyan bir insanım. Silahsızmış, dokunulamazmış olur mu öyle şey. 8 bin motosikletli sınırdan geçecek, Girne’ye gidecekti.  Girne’de bayrağımızı indirecekler, Yunan ve Rum marşlarını söyleyip çekip gideceklerdi. Biz de seyredecekmişiz!”

25 YILDIR ARANIYOR

Hasan Paşa, Kuzey Irak operasyonunu tamamladıktan sonra 20 Ağustos 1995’de Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı’na atanmıştı. “Gazetecilerin çoğunu tanırdım. Ama Kutlu Bey’le hiç tanışmamış, görüşmemiştim. Cinayetin aydınlatılması için Güvenlik Kuvvetleri Komutanım derinliğine çalışmalar yaptı. O günkü imkanlarla gazetecinin katili ya da katilleri bulunamadı” dedi.

Bayrağımızı indirmek için direğe çıkan Rum vatandaşı için “Vurun” emrini veren Hasan Kundakçı hakkında İnterpol tarafından yakalama ve tutuklama müzekkeresi niteliğinde olan Kırmızı Bülten çıkarılmıştı. O yüzden, 25 yıldır Kundakçı, yurtdışına çıkamıyor.  O “Bayrağı indirilmiş bir komutan” olarak anılmaktansa, yurtdışına çıkamayan komutan olarak bilinmeyi tercih ediyor.


“Atilla Bey, sizi öldürmek için geldiler”


Türkiye’nin giderek uyuşturucu kaçakçılığının merkezi haline geldiğini muhalefet milletvekilleri anlatıyor. İçişleri Bakanı ise onlara “Şu kadar ton esrar, eroin yakaladık” diye karşılık veriyor. Ama ülkemizin kokainin yeni rotası olduğundan söz etmiyor. Tonlarca kokainin son varış limanı Türkiye olmasına ve ödemelerin Türkiye’de yapılmasına rağmen bunların sahibi kim?

Atilla Aytek’in, Kamil Tecirlioğlu’nun, Haluk Bahçekapılı’nın Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanlığı yaptığı dönemde Türkiye daha şeffaf bir politika izliyor, uyuşturucunun Balkan rotasında Türkiye’nin köprü olarak kullanıldığını belirtiyorlardı. Uyuşturucuyla mücadele için o dönemde bütün ülkelerle sıkı iş birliği yapıyor, tüm ülkeleri de mücadeleye davet ediyorlardı.

MERKEZ LİCE İLÇESİ

Uluslararası toplantılarda terörün en büyük finans kaynağının uyuşturucu olduğu Türk yetkililer tarafından dile getiriliyordu. Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanlığı 2 Şubat 1980 tarihinde kuruldu. Yabancı ülkelerin temsilcileri de bu dairede irtibat görevlisi olarak çalışmaya başladı.

Diyarbakır’ın Lice İlçesi, uyuşturucunun merkezi olarak nitelendiriliyordu. Ünlü kaçakçıların bazılarının Liceli olması, Avrupa’ya giden uyuşturucunun bir bölümünün Lice’de kurulan laboratuvarlarda elde edilmesi nedeniyle ilçe tam anlamıyla mercek altına alınmıştı.

Operasyonlar yapılıyor,  eroinler yakalanıyor, bu durum baronların canını sıkıyordu. Kızdıkları kişi ise o dönem Merkez Narkotik Şube Müdürü Atilla Aytek’ti. Metin Aksoy’dan sonra Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanlığı’na getirilen Aytek, fırtına gibi esiyordu.

GAZETECİ UYARDI

Lice’de görevli hakim, Ankara’da bir gazeteci dostunun yanına gelmişti. “Lice’de ne oluyor?” diye sorduğunda, “Dedikodu bol” dedi. Gazeteci “Nasıl yani?” dediğinde şunları söyledi:

“Kaçakçılar, işlerini sekteye uğratan Atilla Aytek’i vuracaklar. Onun için Ankara’ya adam gönderdikleri konuşuluyor. Herhalde bu söylentiler Atilla Aytek’in de kulağına gitmiştir.”

Lice’de görevli hakim gazeteden ayrıldığında, gazeteci hemen Atilla Aytek’i aradı. “Atilla Bey, seni öldürmek için Lice’den adamlar gelmiş. Aman dikkatli ol” dediğinde, Aytek şaşırmıştı. Hemen gazetecinin yanına gelmek istediğini söyledi. Çok geçmeden Atilla Aytek, gazetecinin yanındaydı. Gazeteci, “Çok önemli bir kaynaktan duydum. Seni öldüreceklermiş. Öldürmeye gelen ekip de Ankara’daymış. Lice’de bu durum herkesin dilindeymiş” dedi.

O akşam, Atilla Aytek daireden ayrılacağı zaman kardeşi telefonla aradı.  Aytek’den, “Eve gitmeden önce kendisini otobüs terminaline bırakmasını” istiyordu. Aytek, daireden çıktığı saatte, Bestekar Sokak’ta bulunan dairesinin önünde de büyük bir gizlilikle birileri de dikkat çekmeden bir şeyler yerleştiriyordu. Akşam karanlığı çöktüğü için bu durum kimsenin de dikkatini çekmedi.

EYVAH… EYVAH...

Aytek, evine iki sokak ötede bulunan kardeşini alıp terminale giderken yolda şiddetli bir patlama duydu. “Eyvah eyvah” dedi. Ses, oturduğu Bestekar Sokak tarafından geliyordu. Aklına kötü şeyler geldi. Daha o gün gazeteci kendisine “Lice’de kaçakçılar adam tutmuş. Seni öldürmek için Ankara’ya gelmişler”  dediğini hatırladı.

Kardeşi “Abi garajlara gecikiyorum” derken, Atilla Aytek “Merak etme yetiştiririm. Bizim oradan geçmemiz lazım” karşılığını verdi. Evine doğru yaklaştığında oradaki paniği gördü. Araçtan inip koşarak evine girdiğinde eşi ve kızı yerde yatıyorlardı. Yaralanmamışlardı. Ama ev de ev olmaktan çıkmıştı. Her taraf cam parçalarıyla, kırılan eşyalarla doluydu. Aytek’i hedef alanlar evini bombalamış ama sonuç alamamışlardı.

MAFYANIN FARKLI YÜZÜ

Bu saldırıyı, Lice’den gelen kaçakçıların tuttuğu kişiler yapmıştı. Aytek, Lice’deki haber kaynaklarından gelen kişinin kim olduğunu öğrenmelerini istedi. Beklediği bilgi birkaç gün sonra geldi.  Aytek, Lice’den gelen saldırganı sonunda yakalamıştı. Önce kendi yöntemlerini kullandı. Yakaladığı kişiden önemli bilgiler aldı. O dönem hayli ıssız olan Ankara’nın Mogan Gölü’ne götürdü. “Yer misin, yemez misin” derken, delikanlı kendini göl suyunun içinde buldu.

Gazeteci, Aytek’in evinin bombalandığını öğrendiğinde, “Helal olsun bana, Atilla Aytek’in öğrenemediğini ben öğrenmiştim” diye böbürlendi. Aytek’e, “Sen de bana bomba gibi bir haber borçlusun” diye espri yaptı.

O güne kadar “Bana bir şey yapamazlar” diyen Atilla Aytek, mafyanın farklı bir yüzüyle de tanışmıştı. Artık girişine, çıkışına dikkat ediyor, mücadelenin gereklerine uygun önlemlerini de alıyordu. Aytek’e, “Seni öldürmek için gelmişler” diyen gazeteciyi de sanırım tahmin etmişsinizdir.