Adı özgürlük talebi ile birlikte anılan ve 1200 günü aşkın süredir tutukluluk hali süren insan hakları savunucusu Osman Kavala’nın eşi Prof. Dr. Ayşe Buğra, kendisi için işkenceye dönüşen günlerin ilacını açıklıyor:

Aynı gözenin suyunu içmiş kadınlar...

Ardında “Sinekli Bakkal”, “Vurun Kahpeye”, “Ateşten Gömlek” gibi savaş toplumunu anlatan 21 romanın yanı sıra hikayeler ve tiyatro eserleri bırakan Kurtuluş Savaşı’nın “Halide Onbaşısı”, siyasetçi-edebiyatçı Halide Edip Adıvar...

1884 İstanbul doğumlu Adıvar’ı 80 yaşında kaybettik.

Prof. Dr. Ayşe Buğra


23 Mayıs 1919 günü Sultanahmet Meydanı’na toplanan yüzbinlere “Birbirimize ellerimizi uzatalım” diye seslenen Adıvar, savaş içinde edebiyatla pişiyor...

Savaş ve edebiyat arasında ilişki kuracağımız sayısız örnek verebiliriz ama ben konumuzu yazarlar derneği PEN Türkiye ile çerçeveleyeceğim...

★★★

Şairler (poets)- Denemeciler (essayists)- Romancılar (novelists) kelimelerinin İngilizce karşılıklarının baş harflerinden oluşan “PEN” 1921 yılında Londra’dan yola çıkmıştı.

102 ülkede özerk 145 merkeze yayıldı.

Fikir özgürlüğünü savunan yazarların başını çektiği 20 bin üyeli bir “dayanışma” federasyonuna dönüştü.

PEN Türkiye’nin 1950 yılında kurucu başkanı Adıvar’dı...

★★★

PEN Türkiye, 2. feminist dalganın Türkiye’de ikonik markası haline gelen “Kadın Adı Yok” romanının yazarı Duygu Asena adına, 2007 yılından bu yana ödül veriyor.

Geçen yıl bu ödülü, 2010 yılından beri “kadın cinayetleri” istatistikleri yayınlayan ve ev içi şiddetin kol gezdiği karanlık yollara ışık tutan “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu” almıştı.

Bu yıl “PEN Duygu Asena Ödülü”ne Prof. Dr. Ayşe Buğra değer görüldü.

★★★

Buğra’ya ödülü, PEN Türkiye Başkanı gazeteci-yazar Zeynep Oral ve PEN Yönetim Kurulu Üyesi yazar-oyuncu-yönetmen Tarık Günersel moderatörlüğünde düzenlenen webinar’da (internet konferansı) takdim edildi. Buğra’yı dinledik...

Anneannesi bir ilkokul öğretmeniydi, akademisyen annesi Prof. Dr. Jale Baysal, bundan 30 yıl önce temelleri  atılan ve “2016 Yılı PEN Ödülü” sahibi “Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi” kurucuları arasındaydı.

★★★

Buğra’nın edebiyat dünyası ile akrabalığı, kadın mücadelesinden daha uzak değildi.

Babası 20’nin üzerinde romanın, hikayenin, tiyatro oyununun yazarı Tarık Buğra...

Buğra kendisine yöneltilen bir soruyu şöyle yanıtlıyor:

İşkence olarak tarif ettiğim durumda ayakta kalmamı sağlayan en önemli şey edebiyat oldu. Osman ve ben; çağdaş yazarların ve tekrar tekrar okuduğumuz klasik eserler sayesinde ayakta kaldık. Babamın da etkisiyle edebiyatın yüceltildiği bir ödülü almak anlatamayacağım kadar önemli.”

★★★

7 Mart itibarıyla 1223 gündür tutuklu bulunan iş insanı ve eşi Osman Kavala’nın hukuk mücadelesini anımsatan “sabır” sözcüğüyle konuşmasına başladığında, kendisinin de, dinleyenlerin de boğazı düğümleniyor.

Bu ödül, bir süredir içinde bulduğum zor zamanlarda karanlık günlerimi aydınlattı. Bu ödülü bir sabır ödülü olarak yorumlama eğilimindeyim” diyor....

Kadınlar sabretmeyi çok iyi biliyor, yazmak da sabır gerektiren bir eylem” diye devam ediyor.

Bu sözlerden “Yazarlar sabırlı insanlardır, hele kadınsa daha da sabırlıdır” çıkarsamasında bulunabilirim...

★★★

Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu Kurucu Başkanı Buğra, üç kuşaktır “hoca” olmayı seçen bir aileden...

Hocalık bizde nesilden nesile geçen bir tür zanaatkarlık” diye tarif ediyor.

2009 yılında aramızdan ayrılan Prof. Dr. Baysal aynı zamanda; Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) başkan yardımcılarındandı.

Buğra için “kadın güçlenmesi mücadelesi” ile “ana kucağında” tanışmış desem yanlış olmaz.

★★★

Buğra; Duygu Asena’nın “Kadının Adı Yok” kitabına gönderme yapıyor:

“PEN Türkiye’nin ilk başkanı Halide Edip Adıvar’ın, 2015 PEN Ödülü’nü alan Latife Tekin’in adını hatırlamadan, Türk edebiyat tarihini düşünemeyiz. Gerilere gidersek sosyolojinin, sosyal psikolojinin tarihini düşünürken Çiğdem Kağıtçıbaşı’nı, Mübeccel Kıray’ı anmamak imkansız. Bu kadınlar sabırla düşünmüşler, çalışmışlar. Cinsiyet farklılıklarının toplumsal cinsiyet eşitsizliğin karşısında engel olmadığını tekrar tekrar göstermişler.”

★★★

Webinar’ın katılımcılarından Prof. Dr. Fatmagül Berktay, “Hayatımda birlikte olmaktan, öğrenmiş olmaktan gurur duyduğum 3 kişi vardır. Bunlardan birisi rahmetli abim Bülent Tanör, diğeri rahmetli Şirin Tekeli ve birisi de Ayşe Buğra’dır. Bakır Çağlar, Tanör için  ‘Hukuku insanlık mesleği haline getirdi’ demişti, Buğra da hocalığı insanlık mesleği haline getirdi” diye konuşuyor.

Katılmamak mümkün değil.


Her 3 genç kadından biri ne eğitimde ne işte


Buğra eşitsizlik alanlarından biri olan çalışma hayatına vurgu yapıyor:

Türkiye kadınların çok büyük kısmının çalışma hayatının dışında kaldığı bir ülke. Aynı zamanda dünyada kadınların çalışma hayatında en düşük oranda yer aldığı bir ülke. Ücret ve işte yükselme eşitsizliği ayrı konu. Karşılaştırmalı uluslararası istatistiklerde yeni kullanılmaya başlanan ve eşitsizliğin kalıcı olacağını gösteren bir veri tabanını göstermek istiyorum. Türkiye’de 15-24 yaş arası ne çalışma, ne eğitim, ne de bir beceri geliştir programında olan gençlerin oranı yüzde 26. Bu oran OECD ortalamalarının çok üzerinde.

Daha da çarpıcı olan 15-24 yaş arası erkeklerde aynı oran yüzde 20’nin altında, kadınlarda ise yüzde 30’un üzerinde.”

Bu kategoride kadınların kendilerini gerçekleştirme ihtimalinin son derece düşük olduğunu vurgulayan Buğra, eşitsizliğin kaynağının iki cinsin biyolojik farklılıklarından gelmediğinin altını çiziyor.

★★★

Buğra, yoksullukla mücadele önermeleri olan bir iktisatçı...

Pandemi sonrası uluslararası ekonomi çevrelerinde öne çıkan “vatandaşlık temel geliri”, “evrensel temel gelir” kavramlarını, Buğra’nın çalışmalarını anmadan ele almak mümkün değil.

Çağlar Keyder ile yazdıkları “Bir Temel Hak Olarak: Vatandaşlık Temel Gelirine Doğru” kitabı derin yoksullukla mücadelede önemli ipuçları veriyor.