Atatürk, kadınlara 1924 Anayasası’yla seçme ve seçilme hakkı vermek istedi. Fakat Anayasa Komisyonunun hazırladığı önerge mecliste reddedildi. Atatürk, sonraki 10 yıl içinde (1924-1934), aşama aşama kadınların siyasal haklara kavuşmalarını sağladı.


Dün (5 Aralık), Türk kadınlarına milletvekili seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 87. yıldönümüydü.

Türk kadınlarına aşamalı olarak 1930’da belediye seçimlerine katılma, 1933’te köylerde muhtar olma ve ihtiyar heyetlerine seçilme, 1934’te de milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanındı. 1935’te yapılan 5. Dönem TBMM Genel Seçimlerinde (17+1) 18 kadın milletvekili meclise girdi. Türk kadınlarının seçme seçilme hakkı elde edip meclise girdikleri sırada dünyada birçok ülkede kadınlar bu hakka sahip değildi. Örneğin, 1935’te Fransa, Belçika, İtalya, İsviçre parlamentolarında hiç kadın milletvekili yokken, İngiliz parlamentosunda 14 kadın milletvekili varken, TBMM’de 18 kadın milletvekili vardı.

KADININ SEÇME SEÇİLME HAKKI TARTIŞMASI

Osmanlı’da Tanzimat Döneminde (1839-1876) başlayan kadın hakları tartışmaları, II. Meşrutiyet Döneminde (1908-1918) daha da arttı. Meşrutiyet yıllarında kadın dernekleri kuruldu ve kadın dergileri çoğaldı. I. Dünya Savaşı koşullarında erkekler cephedeyken kadınlar çalışma hayatına girdi. II. Meşrutiyet Döneminde kadınlara siyasal haklar verilmesi konusu da tartışılmaya başlandı.

1919 sonbaharında, Son Osmanlı Mebusan Meclisi için yapılacak seçimler sırasında Vakit gazetesi kadınlara seçme hakkı verilmesi konusunda bir anket yaptı. Böylece konu gündeme gelse de kadınlara herhangi bir siyasal hak verilmedi.

1921’de “Kadınlar Dünyası” dergisi, kadının seçme ve seçilme hakkı talebini daha yüksek sesle dile getirmeye başladı.

1921’de TBMM’de Kadınlara Seçme Hakkı Tartışması


Türkiye’de kadınlara seçme hakkı verilmesi konusu ilk kez 15 Kasım 1921’de TBMM’de “Köy ve Bucak Yönetimi Kanun Tasarısı” görüşülürken meclis gündemine geldi. O tarihte Türk kadını henüz nüfus sayımlarında sayılma hakkına bile sahip değildi. 3 Nisan 1923’te Tunalı Hilmi Bey kadınların da sayılmasını isteyince büyük tepkiyle karşılanacaktı.

15 Kasım 1921 tarihli meclis oturumunda Hüseyin Avni Bey (Erzurum), köylerimize gidildiği zaman yirmi evli bir köyde üç erkek bulunduğunu, geri kalanın kadın olduğunu, kadınların hayata katıldığını ve vergi verdiğini söyleyerek, “şuraya kadınlarımız da âzâ olarak girmelidirler” önerisinde bulundu.

Hüseyin Avni Ulaş


Hüseyin Avni Bey sözlerine şöyle sürdürdü: “Kadınlardan aşar alındığı gibi hukukunu da vermek lazımdır, köyde erkek kalmamıştır. Erkekten daha faziletli kadınlar vardır. Yüzlerce kadın bugün üç dört haneye bakıyor, aile reisi olmuştur. Büyük Millet Meclisi, aile reisi olan kadının intihap (seçim) hakkını teslim etsin.”

Bu sözler üzerine mecliste tartışma çıktı.

Müfit Efendi (Kırşehir), “Kaç karın var?” diye sordu?

Bu çirkin soruya Hüseyin Avni Bey, “Pek çok anam var!” diye cevap verdi.

Hasan Basri Bey (Karesi), alaycı bir üslupla, “Hüseyin Avni Bey’in feministliğini tebrik ederim!” dedi.

Hüseyin Avni Bey, “İnsanlığımı tebrik edin!” dedi.

Tunalı Hilmi Bey (Bolu), kadınlara seçme hakkı verilmesi konusunda Hüseyin Avni Bey’i destekledi. “Şu dakikada Meclis kürsüsünden bütün Türklük ve Müslümanlık âlemine doğru bir ses aksetmiş bulunuyor ki, bu sesi bu Mecliste ilk çıkartan Hüseyin Avni Beydir. Kendisini tebrik ederim... Hissiyata kapılmayalım...” dedi.

Tunalı Hilmi Bey


Bir milletvekili “Ne hissiyatı, Allah aşkına!” diye bağırdı.

Tunalı Hilmi Bey, “Henüz yeni doğmuş koca Azerbaycan’ın, kadınları seçime iştirak ettirmesi bize en büyük bir ders olmalıdır.” dedi.

Kadınlara seçme hakkı verilmesinden söz edilmesi meclisteki bazı hoca efendileri fena halde rahatsız etti. Onlardan biri, Hoca Vehbi Efendi (Konya), “Bizim memleketimize Bolşeviklik girmedi Hilmi Bey?” diye bağırdı. Hocaya göre kadınlara seçme hakkı verilmesi “Bolşeviklik”ti.



Tunalı Hilmi Bey, “Bolşeviklik değildir, Hoca efendi hazretleri. Katiyen Bolşeviklik değildir... (Patırtılar), (Gürültüler). Bakınız...  Dinleyiniz...” dedi.

Hoca Vehbi Efendi, “Neyi dinleyeceğiz, neyi Hilmi Bey?” diye bağırdı.

Tunalı Hilmi Bey, “Bir hakikati dinleyeceksiniz, hoca efendi?” dedi.

Hoca Vehbi Efendi, “Rica ederim, bu hakikat değildir!” dedi.

Bunun üzerine Tunalı Hilmi Bey şunları söyledi: “Yine Vehbi Beyden işitmişimdir ki, bilhassa batıya doğru olan köylerimizde kadınlardan bugün muhtarlar vardır. Erkeksiz köyleri idare eden o insanlar, Müslümanlığın tamamıyla anası olan o analar temsilcilerini nasıl seçecekler? Dışardan erkek bulup getirip de mi seçecekler? Sorarım. (...) Kadınlar âza seçilmesin, anladım. Fakat ne için rey (oy) vermesinler?

Tunalı Hilmi Bey’e, Musa Kazım Efendi (Konya), cevap verdi: “... Müsaade buyurun, erkeklerin seçim hakkını temin edemediğimiz bir zamanda, kadınların seçiminden bahsetmek kadar cinnet (olamaz).”

Tunalı Hilmi Bey, “Reis Bey, burası tımarhane değildir!” dedi.

Meclis Başkanı, “Rica ederim, oturunuz.” diyerek tartışmaya müdahale etti.

Musa Kazım Efendi, “Tımarhaneye sizi gönderiyorum!” diye çıkıştı.

Tunalı Hilmi Bey, “Hissiyatı galip geldi hocanın!” demekle yetindi.

Sonunda Musa Kazım Efendi, dilinin altındaki baklayı çıkardı: “ (Kadınlarımız) seçim hakkını zaten kendileri istemez. Evet, toplum hayatında kadınların bir hakkı var. Hatta kadınlar muharip de olabilir. Harp safında da bulunur. Bunu İslamiyet kabul etmiştir. Fakat zarurettedir. Yani erkeklerimiz yetmediği zamanda bu kadınlar devreye girer. İhtiyaç olmadığı zamanda ise kadınların erkekle karışması hiçbir zaman caiz değildir. Binaenaleyh bunu reddediyorum.

Lütfi Bey (Malatya), söze karıştı: “Bazı vekiller, kadınların da bu seçime iştirak etmesini ileri sürdüler. ‘Dinüna binnukul lâ bilukûl’ bizim dinimiz naklidir, ilkesini kesin olarak kabul etmeyen her bir şey nazarımızda ayıptır, iğrençtir. Kadınların tesettürü ahkâmı şeriatı garrâ iktizasındandır...”

Görülen o ki, her yenilik gibi bu yenilik de yine şeriat duvarıyla karşılaştı.

Bunun üzerine Hüseyin Avni Bey, “Şeriatta kadınların seçimini yasaklayan bir şey yoktur” dedi.

Mehmet Şükrü Bey (Karahisarı Sahib), “Kadınların seçim hakkı yoktur diyen bir hüküm biliyor musunuz? Lütfen bunu izah ediniz. Şeriat başka, seçim başka” diye seslendi.

Bunun üzerine meclis başkanı devreye girerek böyle bir teklif yoktur, sadece bu yönde bir fikir ortaya atılmıştır diyerek tartışmayı bitirmek istedi.

Lütfi Bey, “(Kadınlara seçme hakkı verilmesini) Ben şeriat namına reddediyorum” dedi. Böylece konu gündemden düştü. (TBMM Zabıt Ceridesi, D1, C.14, s. 221-224)

1921’de TBMM’deki birkaç milletvekilinin son derece akılcı, mantıklı ve haklı gerekçelerle “kadınlara seçme hakkı verelim” teklifi, meclisteki özellikle bazı milletvekilleri tarafından dinsel gerekçelerle eleştirildi. 1921’de meclis, kadınlara seçme hakkı verilmesini kabul etmedi.

1924 Anayasası Görüşmelerinde Kadınlara Seçme Seçilme Hakkı Tartışması


Atatürk, kadınlara 1924’te seçme seçilme hakkı vermek istedi. 1924 Anayasası hazırlanırken bu konu meclis gündemine getirildi. Eğer meclis kabul etseydi, Türk kadınları 1923’te cumhuriyetin ilanından hemen sonra meclise girecekti.

16-17 Ocak 1923’te İzmit Basın Toplantısında, Vakit gazetesi yazarı Ahmet Emin Yalman’ın, “Halide Edip Hanımefendiyi milletvekili görecek miyiz?” sorusuna Atatürk şöyle cevap verdi: “Kanunlara göre şimdiye kadar 50 bin erkek nüfusa 1 milletvekili çıkmıyor mu? Şimdi genel olarak 50 binde 1 milletvekili dersek o zaman bu şekilde erkeklerle birlikte kadınlar da söz konusu olur. Bu tabir ile kadınlara da seçim hakkı verilmiş olur.”

Atatürk-Halide Edip’le Gebze istasyonunda (1922)


Bunun üzerine Halide Edip Hanım söze karışıp, “Paşam, bu kararı bu meclis mi verir, yoksa ikinci bir meclis mi verir?” diye sordu.

Atatürk, Halide Edip Hanımın bu sorusuna şu cevabı verdi: “Bu noktayı ben bazıları ile konuştum. Buna henüz itiraz edenler var. Fakat er geç olacaktır. (...) Bizde her yerde fazla mı taassup vardır, nedir?” (İsmail Arar, Atatürk’ün İzmit Basın Toplantısı, s. 71-72)

İşte, 1924 Anayasası hazırlanırken anayasa komisyonunun hazırladığı anayasa taslağında -Atatürk’ün, 1923’te İzmit Basın Toplantısı’nda dile getirdiği formülle- anayasanın 10. maddesi “18 yaşını dolduran her Türk milletvekili seçimine katılma hakkına sahiptir” biçiminde, 11 maddesi de “30 yaşını dolduran her Türk milletvekili seçilme hakkına sahiptir” biçiminde düzenlenerek kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmek istendi.

16 Mart 1924’te bu maddeler bu haliyle mecliste tartışma olmadan oy birliğiyle önce kabul edildi. (TBMM Zabıt Ceridesi, D.2, C.7,İ.13, s. 540)

TBMM Zabıt Cerideleri, D.2, C.7, İ.13, 16.03.1924 s. 542


Fakat daha sonra Şefik Beyin (Beyazıd), ilgi çekmesi üzerine kabul edilen maddeler tartışmaya açıldı. Ahmet Süreyya Bey (Karesi), “Seçim kanunda kadınlara yer verilmediğini, ‘her Türk’ derken yalnız erkekleri düşündüklerini” söyledi.

Bu sözlere sinirlenen Recep (Peker) Bey (Kütahya) şunları söyledi: “Dünyada mevcut hukukun en basiti ve en birincisi olan seçmek ve seçilmek hakkının Türk kadınının da hakkı olduğunu ve bu hakkın verilmesi gerektiği kanaatindeyim.(...) Biz diyoruz ki, Türkiye bir halk devletidir, bir halk cumhuriyetidir. Efendiler, Türk kadını bu Türk halkının hiç olmazsa yarısı değil midir? (...) Buradaki her Türk tabirinden Türk kadını istisna edilmez...”

Görüşmelerde başta Feridun Fikri Bey (Dersim) ve Recep (Peker) Bey (Kütahya), maddenin yanlışlıkla kabul edilmediğini, kadınların da seçme, seçilme hakkından yararlanmasını istediklerini, ellerini bu amaçla kaldırdıklarını belirtiler. (TBMM Zabıt Ceridesi, D.2, C.7, İ.13, s. 540- 541)

Bu sırada İzzet Ulvi Bey (Afyonkarahisar), maddenin “Kadın erkek her Türk biçiminde” düzenlenmesi için bir öneri verdi. Yahya Kemal Bey de (Urfa), “30 yaşını dolduran, kadın ve erkek her Türk mebus seçilme hakkına sahiptir” şeklinde bir öneride bulundu.

Buna karşı Celal Nuri Bey, (Gelibolu), “Mebusan Kanununda yalnız erkeklerin kastedildiğini” belirtti. Kadınların da gelecekte bu hakkı kullanmalarını arzu ettiklerini söyledi.

Bunun üzerine Recep (Peker) Bey, “Kadınlar Türk değil mi, beyefendi?” diye sordu.

Sonunda Meclis Başkanı, 10. maddeyle ilgili bu teklifleri oya sundu. Teklifler reddedildi. Meclisten alkışlar yükseldi. Recep (Peker) Bey, “Kadına hak vermediniz. Bari alkışlamayın yahu!” dedi.

Celal Nuri Bey’in (Gelibolu), teklifiyle 11. maddedeki “Her Türk” ifadesi çıkarıldı, yerine “Her erkek Türk” ifadesi konuldu ve madde bu haliyle kabul edildi. (TBMM Zabıt Ceridesi, D.2, C.7,İ.13, s. 542- 543)

Atatürk’ün isteğine rağmen 1924’te meclis kadınlara seçme ve seçilme hakkı vermedi. Prof. Ahmet Mumcu şöyle diyor: “Atatürk, 1924 Anayasası’na klasik hak ve özgürlükleri koydurmuştur. Unutulmasın ki, anayasa hazırlanırken milletvekilleri kadınların siyasal haklarına kavuşmalarını önlemişlerdir; hem de önderin isteğine rağmen.(Ahmet Mumcu, Atatürkçülükte Temel İlkeler, 4. Bas, İstanbul, 2000, s. 4)

Bu ortamda, 1923’te, Nezihe Muhittin önderliğinde kurulmak istenen “Kadınlar Halk Fırkası”na da -1909 seçim kanunu gerekçe gösterilerek- izin verilmedi. Bunun üzerine “Kadınlar Halk Fırkası”, “Türk Kadınlar Birliği” adlı derneğe dönüştürüldü.

Atatürk, kadınlara siyasal haklar vermek için meclisi ve kamuoyunu hazırlamak ve adım adım ilerlemek gerektiğini gördü. Kadınlara önce 1926’da Medeni Kanun ile sosyal haklar verildi.  Sonra Atatürk 1930’da “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” adlı kitapta kadınlara siyasal haklar verilmesinin demokrasinin bir gereği olduğunu anlattı. Manevi kızı Afet İnan’dan, halkı bilgilendirmek için konferanslar vermesini istedi. Sonuçta 1930-1934 arasında adım adım, kadınlara seçme ve seçilme hakkını kazandırdı.

★★★

Gerçek şu ki, Atatürk’ün ufku, vizyonu, devrimci iradesi olmasa, yüzyıllarca her bakımdan baskılanmış, geri bırakılmış kadınlarımızın 1920’lerde sosyal, 1930’larda siyasal haklarına kavuşması olanaksızdı.