Değerli okurlarım,

El-Kaide terör örgütünün 11 Eylül 2001’de ABD’ye yönelik terör saldırılarını gerçekleştirmesi bir dönüm noktası oldu. ABD, İngiltere ile birlikte 7 Ekim 2001’de Afganistan’a askeri müdahalede bulundu. Ağustos 2003’de de, Birleşmiş Milletlerin (BM) kararı ile NATO güçleri Afganistan Savaşı’nın içine girdi. 31 Ağustos 2021’de, Afganistan’daki son Amerikan askerlerinin de ülkeyi terk etmesiyle, 20 yıl süren Afganistan savaşı sona erdi. Afganistan’da yeni bir sayfa açıldı.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ile bugünkü söyleşimizde Afganistan konusunu tüm yönleriyle ele alacağız.

UĞUR DÜNDAR (U.D.) Sayın Başbuğ, Afganistan’ı bize nasıl tanımlarsınız?

İMPARATORLUKLARIN MEZARLIĞI: AFGANİSTAN

İLKER BAŞBUĞ (İ.B.):İmparatorlukların mezarlığı” olarak tanınan Afganistan, hiçbir zaman dışarıdan başarılı bir şekilde fethedilememiş ya da yönetilememiştir. İçeride de başarılı bir şekilde yönetilemediği ortadadır.

Etnik ve dilsel bakımdan büyük bir çeşitlilik gösteren Afganistan’da, geleneksel olarak, başkent Kabil’de zayıf bir hükümet olmuştur. Yerel aşiret toplulukları, özellikle çevre-kırsal bölgelerde yüksek bir özerklik düzeninden faydalanmışlardır. Kendi topraklarında egemen olan savaş ağaları sınır bölgelerinde ya da Kabil’de nüfuz edinmek için birbirleriyle sık sık mücadeleye girmişlerdir. Ülkenin yerinin sapalığı, yüksek rakımı, dağlık yüzey şekilleri ve sert iklimi, yabancı ordular için hep zorlayıcı olmuştur.

Büyük İskender, Britanya İmparatorluğu, Sovyetler Birliği ve daha sonra da, ABD ve NATO güçleri Afganistan’a kendi özgün düzenini dayatmaya kalkışmış ve hepsi de başarısız olmuştur.

Önümüzdeki süreçte, Taliban’ın Afganistan’ın tümü üzerinde etkin bir yönetim ve denetim kurabileceği de şüphelidir.

(U.D.): ABD, Afganistan’a 2001’de müdahale ettiğinde, neleri gerçekleştirmeyi hedeflemişti?

ABD EL KAİDE’YE DARBE İNDİRMENİN DIŞINDA BAŞARILI OLAMADI

(İ.B.): Temel amaç, Afganistan’da bulunan El-Kaide terör örgütünün yok edilmesi, bertaraf edilmesiydi. Bu amaca; El-Kaide’ye ev sahipliği yapan Taliban hareketinin büyük boyutta etkisiz hale getirilmesi, Afganistan’ın terör gruplarına güvenli bölge sağlamasının engellenmesi, bu hedeflere ulaşılması için bir Afgan ordusunun kurulması ve Afganlıların güvenini kazanacak etkin bir sivil hükümetin kurulmasının sağlanması eşlik ediyordu.

Bugün bu hedeflere ne kadar ulaşılabildiğine bakılırsa, Afganistan’daki El-Kaide varlığına büyük bir darbe vurulduğu söylenebilir. 31 Ağustos 2021’de Afganistan’da yaşanılan tablo, diğer hedeflere varılamadığını ortaya koymaktadır.

(U.D.): Bu başarısızlıkların nedenleri sizce nelerdir?

AFGANİSTAN COĞRAFYASINDA ULUS YARATMAK İMKANSIZ BİR GÖREV

(İ.B.): Güzel bir söz vardır: “Tarih ilerisini görmeyenler için çok acımasızdır.”

Afganistan gibi bir coğrafyada bir “ulus yaratmak/nation building” hemen hemen “imkânsız bir görev” dir.

ABD Afganistan’ın “sosyal”, “ekonomik” ve “siyasal” gerçeklerini yeterince anlayamadan böyle imkânsız bir göreve soyunarak büyük bir hata yapmıştır.

El-Kaide’ye karşı yapılan müdahale bir ölçüde doğru bir hareket olarak görülebilir. Ancak, zamanla bu stratejinin Taliban’ın yok edilmesini de kapsaması, harekâtı o andan itibaren çıkmaza sokmuştur.

Taliban’ın Afgan halkının bir bölümü ile derin ilişki ve bağlara sahip olduğu gözden kaçmıştır. Taliban’ın Afganistan’ın en büyük etnik grubu olan Peştunlara dayandığı ve Peştun milliyetçiliğini kullandığı iyi değerlendirilememiştir.

Ayrıca, Taliban’ın merkezi hükümetin yetersizliklerini telafi edici ve halkın hizmet taleplerini karşılamaya yönelik faaliyetlere giriştiği de unutulmamalıdır. Bu çerçevede belki de en önemli noktalardan birisi; Afganistan’da yolsuzluklar nedeniyle, halkın güvenini kaybeden yargı sisteminin yerine, Taliban’ın 2005’ten itibaren atadıkları hâkimler vasıtasıyla halkın gözünde daha “tarafsız” ve “adil” bir yargı düzenini getirmesi olmuştur.

“Ulus devletin” ve “milli ordu”nun kurulamayacağı bir yerde, Afganistan’daki eğitim seviyesinin düşük oluşu da dikkate alındığında, kurduğunuz askeri birliklere istediğiniz kadar gelişmiş silahlar verin, bir noktaya ulaşamazsınız. Bunun yanında, Afgan güvenlik güçlerinin bu gelişmiş silahları ve teçhizatı ne kadar başarılı olarak kullanabileceği de ayrı bir sorundur.

Elbette başarısızlığın birçok haklı nedenleri var.

[caption id="attachment_6640776" align="alignnone" width="1200"] İlker Başbuğ[/caption]

ABD’NİN AFGANİSTAN’DAKİ BAŞARISIZLIĞININ NEDENİ YOLSUZLUK

ABD’li Büyükelçi Ryan Crocker’ın neden Afganistan’da başarısız olunduğuna ilişkin değerlendirmesi de çok önemlidir:

Afganistan’daki başarısızlığın temel noktası, terör değildir. Asıl neden ülkedeki yaygın yolsuzluktur.” Crocker’e göre yolsuzluk Afgan halkı ile Taliban arasındaki bağı gittikçe güçlendirmiştir.

(U.D.): 20 yıl süren Afganistan Savaşı’nın bedeli çok ağır olmadı mı?

AFGANİSTAN SAVAŞININ SONUÇLARI ÜRKÜTÜCÜ

(İ.B.): İlk önce hayatını kaybedenlere bakalım. 2.443 Amerikan, 1.144 NATO askeri Afganistan’da hayatını kaybetti. Yaralı Amerikan asker sayısı ise 20.666. 66.000 Afgan askeri, 48.000 Afganlı sivil de bu süreçte hayatını kaybetti. Afganlı yaralı sayısı ise; 75.000 civarında. Bu rakamlar gerçekten ürkütücü.

Taliban 1996-2001 yıllarında Afganistan’ı yönetmişti. 20 yıl sonra, Taliban tekrar Afganistan’ın yönetimini ele geçirdi.

Afganistan Savaşı’nın mali bilançosu da ürkütücü. ABD’nin Afganistan’da bir ulus oluşturmak için harcadığı mali kaynak, 145 milyar dolar. Savaş için harcanan ise; 837 milyar dolar. Afganistan’da neredeyse bir trilyon dolar harcayan ABD’nin, Irak, Afganistan ve Pakistan’da 20 yıl içinde harcadığı toplam para, 6.4 trilyon dolardır.

Bu paranın bir kısmı, Amerikan savunma sanayi şirketlerine gitmiş olsa da, yine ortada harcanan büyük bir para var.

(U.D.): ABD Başkanı Biden, Afganistan’da yaşananlardan dolayı zor bir durumda. Biden’a yönelik eleştiriler çok ağır. ABD, nasıl bu noktaya geldi?

(İ.B.): İlk önce şu doğru tespiti yapalım. Amerikan birliklerinin Afganistan’dan çekilmesi Obama döneminde başladı. Obama 2011’de Afganistan’dan çekileceklerini açıkladı ve çekilmenin 2014’te de tamamlanacağını açıkladı. 2011’de Afganistan’daki askeri sayısı 100 bine yakındı. Bu sayı, 2015’te 10 binlere düştü. Bunun sonucu, Afgan hükümetinin ülkenin yüzde 16’ya yakın bir kesiminin kontrolünü Taliban’a kaptırması oldu. 2015’te bu durumu gören Obama politikasını değiştirdi. Afganistan’da bir süre daha kalmalarının gerekli olduğunu söyledi. Geri çekilmeyi durdurdu.

Obama’nın dış politikadaki eylemleri hep zikzaklı. Suriye’de de aynı hatayı yaptı. 2011’de Suriye’de Esad’ın gitmesi gerektiğini söyledi. Sonra, bundan çark etti.

ABD, 2010’da Taliban ile görüşmelere başladı. Trump ile bu süreç hızlandı. Şubat 2020’de Taliban ile Doha Anlaşması imzalandı. Taliban’ın bütün şartlarını ABD kabul etmişti.  Bununla da kalınmamış, Taliban’ın isteği doğrultusunda Doha Anlaşması’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından da onaylanması sağlanmıştı. Anlaşmaya göre ABD’nin çekilmesi 1 Mayıs’ta tamamlanacaktı.

AFGANİSTAN SORUNUNU KUCAĞINDA BULAN BAŞKAN BIDEN ÇOK BAŞARISIZ BİR ÇEKİLME BAŞLATTI

Biden, Afganistan’dan çekilme sorununu böylece kucağında buldu. ABD’nin Afganistan’daki asıl askeri gücü Bagram Hava Üssü’ndeki 2.500 askerden ibaretti.

Biden’ın ilk yaptığı iş, 1 Mayıs tarihini 31 Ağustos’a çekmesi oldu. 14 Nisan’da da yaptığı konuşmada bunu açıkladı. Dolayısıyla, Biden çekilme kararından dolayı fazla eleştirilemez.

Biden’ın büyük hatası; bu çekilme sürecini çok kötü yönetmiş olmasıdır.

Biden, çekilmenin güvenliğinin “en az kuvvetle” yapılması kararını vererek büyük hata yaptı. Bagram’daki Amerikan askerleri 2 Temmuz’da aniden çekildi. Hatta bu çekilmeden Afgan ordusunun bile haberi olmamış. Bu durum; Taliban’ı cesaretlendirirken, Afgan ordusunun savaşma moralini de yerle bir etti. 15 Ağustos’ta Afgan Cumhurbaşkanı ülkeyi terk etti, ertesi gün de Taliban Kabil’e girdi.

ABD’nin yapması gereken iş; ABD’ye yakın Afganlıların Kabil Hava Alanı’ndan güvenli bir şekilde tahliye edilmesiydi. Bu iş kaosa ve trajediye döndü. 29 Ağustos’ta bir intihar saldırısı sonunda 13 Amerikan askerinin hayatını kaybetmesiyle durum daha da ağırlaştı.

Bu yaşananlar, dünyanın gözünde ABD’nin güvenilirliğine ve büyük devlet olarak prestijine büyük darbe vurdu.

Şimdi, bu geri çekilme hareketi ABD Kongresi tarafından incelenecek.

Sun Tzu’nun bir sözü vardır:

Geri harekette, tahliyede en güçlü unsur en son çekilir.” Biden’ın stratejik hatası işte burada oldu.

(U.D): Afganistan’da Taliban’ın tekrar yönetimi ele geçirmesinin, uluslararası boyutlarda ne gibi sonuçları olacak?

(İ.B.): Dış politika reel politik/gerçekçilik prensibine dayandırılmalıdır. Gerçekçilikte, ülkenin milli menfaatleri esastır. İdeolojik ve duygusal uygulamalara reel politikte yer yoktur.

Taliban geçmişte; en şiddetli terör eylemlerine başvurmuş, Afganistan’ı radikal şeriat rejimi ile yönetmiş ve bundan sonra da şeriat rejimine bağlı olarak yönetecek bir örgüttür, yapılanmadır. Bu gerçeklere rağmen, Taliban ile ABD arasında imzalanan Doha Anlaşması’nın BMGK tarafından onaylandığı da gözden ırak tutulmamalıdır. Ayrıca, 2004’te kurulan Afganistan İslam Cumhuriyeti döneminde de Afganistan laik bir devlet olmamıştı.

Bundan sonra ABD, Taliban üzerinden Afganistan’ı ve bölgeyi kontrol altında tutmak istiyor. Bunda ne kadar başarılı olacaklar, ileride görülecek.

RUSYA, ÇİN, İRAN, HİNDİSTAN, PAKİSTAN VE TÜRKİYE’NİN DURUMLARI

Moskova için en önemli konu, kendisi için ayrıcalıklı bölge olarak gördüğü Orta Asya Cumhuriyetlerinin güvenliliği. Taliban’ın bu konuda Moskova’ya, kendisine komşu ülkelere asla saldırı düzenlenemeyeceğine söz verdiği ifade ediliyor.

İran da benzer korkulardan dolayı Rusya’nın pozisyonuna yakın bir yerde duruyor. IŞİD tehdidi karşısında, İran’ın da kötünün iyisini seçerek Taliban’a destek vermeyi seçeceği bekleniyor. İran buna karşın; Taliban’ın 1996-2001 yılları arasındaki güce ulaşmasını pek görmek istemiyor. Ancak, başarısız olmalarını da arzulamıyor. Çünkü böyle bir durum, bir iç savaşın alevlenmesine ve İran’a yeni bir mülteci akımı anlamına geliyor.

Çin, ihtiyatlı hareketi seçiyor. Taliban, bazı Özbek ve Tacik gruplarla hareket ediyor. Bu grupların ise, Uygurlarla bağları var. Çin, Taliban’ın bu ağları birbirine bağlayan bir noktada olmasını istemiyor. Bunun dışında Çin, dünyanın en büyük ikinci yatağı olan Mes Aynak bakır madenlerine ve kuzey hidrokarbonlarına yoğun yatırım yapmış durumda.

Pakistan, 1996’da iktidarı ele geçirmesine katkıda bulunduğu Taliban’ın bugün kazandığı göz kamaştırıcı başarısından biraz tedirgin.

İslamabad’ın himayesindeki Taliban, Pakistan’ın isteklerine karşı hep olumlu yaklaşıyordu. Bundan sonra Taliban nasıl hareket edecek, neler olacak, pek kestirilemiyor. Buna rağmen Pakistan yine de Taliban’a pozisyonlarını yumuşatmaya ikna etmek için en uygun konumda bulunuyor.

Hindistan 2001’den beri Afganistan’a 3 milyar dolardan fazla yardımda bulundu. Ancak, bu sıralar biraz geri planda kalmayı istiyor.

Türkiye’nin Afganistan ile ilişkisi bugüne kadar Afganistan halkı ile kurduğu karşılıklı tarihten gelen güven ve sevgiye dayanmıştır. Reel politika ve gerçekçilik, Türkiye’nin de, diğer birçok ülkenin yaptığı gibi, Taliban ile ilişkilerde bulunmasını zorunlu kılıyor.

Bütün dünyanın, bugün Afganistan’a endişeli gözlerle bakmasının ana nedeni, Afganistan’ın tekrar terör örgütlerine yuva olup olmayacağıdır.

Son söz: Afganistan’da yaşananlar bir kez daha bir gerçeği gözler önüne sermiştir:

Demokrasi ile ve laiklik arasında çok sıkı bir ilişki vardır. Laiklik demokrasinin vazgeçilmez koşuludur. Laiklik, demokrasinin gelişiminde ana itici gücü oluşturmaktadır.

Faydalanılan Yazılar:

What We Need to Learn: Lessons from Twenty Years Of Afghanistan Reconstruction, isimli rapor. Ağustos 2021.

Time Dergisi, 13 Eylül 2021.

Adam Baczko, Gilles Dorronsoro, Taliban Nasıl Kazandı, Cumhuriyet Gazetesi eki, 6 Eylül 2021.

Georges Lefeuvre, Diplomatik Çalkantı, Cumhuriyet Gazetesi eki, 6 Eylül 2021.