Ekvator üzerinde tam bir dünya turu yapmış, kartpostallarda “rüya adalar, yeryüzü cennetleri” olarak tanıtılan yerleri görmüş biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Türkiye, coğrafi olarak dünyanın en güzel ülkesi.

Ama üzülerek belirtmek isterim ki; bu ülkeyi yönetenler, özellikle kendilerine oy vermeyen kesimlere ve gençlere, cennette cehennem hayatı yaşatabiliyorlar.

★★★

Geçenlerde Twitter hesabımdan gençlere seslenerek şöyle bir mesaj paylaştım.

“Gençler,

Sizleri mutlu edemeyen, gelecek ve iş güvencesi veremeyen iktidara kızıp, yurt dışında arayışlara girebilirsiniz.

Haklısınız...

Ama unutmayın ki bu düzen hep böyle gitmeyecek.

Yeni düzeni kurmak için, dünyanın en güzel ülkesi Türkiye’ye mutlaka dönün. Sorumluluk üstlenin...”

★★★

Gelen yorumları okurken ağlamaklı oldum. Hatta yer yer gözlerimin buğulanmasına engel olamadım. Çünkü gençlerin çoğunun geleceğe dönük umutlarının kalmadığını, ne pahasına olursa olsun yurt dışına gidip bir daha dönmemek istediklerini gördüm. (Merak edenler @ugurdundarsozcu hesabıma girip, yazılanları okuyabilirler...)

Onları okurken gerilere, çok eskilere gittim.

★★★

Yıl, 1976...

İzmir Fuarı’nın en parlak günleri...

Ülkemizin dört bir yanından gelenler, birbirinden ünlü şov yıldızlarının sahneye çıktıkları Fuar’a akın ediyorlar.

Onlar arasında Korkuteli’nde biyoloji öğretmenliği yapan Fatma Feyza Aytan ile annesi, babası, kız kardeşi ve bir öğrencisi de var.

★★★

Bir günlüğüne gelen bu grup, gece eğlence bittikten sonra, konaklayabilecekleri bütçelerine uygun bir otel aramaya koyuluyorlar.

Ama bulmak ne mümkün!

Bütün oteller dolu olduğu gibi, bazılarında koridorlara bile yataklar serilmiş durumda...

Otel bulma çabaları sonuç vermeyince, geceyi arabalarında geçirmek üzere Kordon’a gidip, bir balık lokantasının yanına park ediyorlar.

İş yeri henüz kapanmamış.

Arabadakilerden birinin tuvalet ihtiyacı gelince, lokantaya girerek kullanma izni istiyor.

İş yerinin sahibi olduğunu sonradan öğrendikleri bir bey, hepsini içeri buyur ediyor ve “Biz de kapatmak üzereydik. Şimdi lütfen arabanıza geçin ve beni takip edin, sizi konaklayabileceğiniz bir yere götüreceğim” diyor.

★★★

Onlar da söyleneni yapıyor ve öndekini takip ediyorlar.

Ama bir yandan da “Hiç tanımadığımız birinin peşine takılmakla doğru mu yaptık? Ya başımıza kötü bir şey gelirse” diye endişeleniyorlar.

Epey gittikten sonra öndeki araba bir evin önünde duruyor.

Adam kapılarını açıp “Evinize hoş geldiniz” diyor!..

★★★

Onları güler yüzle karşılayan evin hanımı da Tanrı misafirlerini sımsıcak bir ses tonuyla içeriye buyur ediyor.

Konuklar şaşkın, olup biteni seyrederken, o, yere sakız gibi bembeyaz yataklar seriyor ve iyi geceler diledikten sonra sessizce uzaklaşıyor.

★★★

Durun daha bitmedi...

Konuklar, sabah mükellef bir Ege kahvaltısının kendilerini beklediğini gördüklerinde ne diyeceklerini bilemiyorlar.

Konukseverliğin muhteşem örneğini sergileyen ev sahiplerine gözyaşları arasında teşekkür edip ayrılıyorlar.

★★★

Bu olayı neden anlattığıma gelince...

Yazılarımı kaleme almak üzere e-posta kutumu açtığımda yardım bekleyen insanların iletileri adeta yağmur gibi akmaya başlıyor.

Üç değil, beş değil, hemen her gün onlarca kişi yardım talep ediyor.

Kimi iş bulmamızı, kimiyse çocuğuna burs vermemizi istiyor.

Öylesine çaresizlik içindeler ki, okurken insanın yüreği daralıyor!..

★★★

Zor, çok zor bir süreçten geçiyoruz. Ekonomik buhranın daha da derinleştirip içinden çıkılmaz hale getirdiği sorunlar yumağının nasıl çözüleceğini bilemiyoruz.

Akıl tutulması içindeki iktidarın bir yanlıştan bir başka yanlışa savruluşunu üzüntüyle izliyoruz.

O nedenle Millet İttifakı liderlerine hançeremiz yırtılırcasına sesleniyoruz:

Elinizi sıkı tutun, iyi hazırlanın, eski güzel günlerimizi ve gençlerimizi geri getirin!..