İnsanoğlu için en değerli şey hayattır...

Çünkü bir kere verilir insana o hayat!

Hayat, aynı zamanda bir görevdir:

“Sağlığımızı korumak, kendimize iyi bakmak, sevdiklerimizle birlikte sağlıklı ve onurlu bir yaşam sürmek” şeklinde tanımlayabileceğimiz bir görev...

Peki bir yılı aşkın süredir boğuştuğumuz salgın sürecinde “sağlığımızı koruma” görevini yeterince yerine getirebildik mi?

Yani “sosyal (fiziki) mesafe, maske ve hijyen” üçlüsünü hayatımızın vazgeçilmezleri yapabildik mi?

Toplumun çoğunluğu, özellikle en bilinçli kesimi oluşturan 65 yaş ve üzerindekiler bu ağır sorumluluğun gereğini yerine getirebilmek için büyük özveri gösterdi ve bu uğurda ev hapsine katlandı. Ama umursamayanlar da çıktı. Hatta Covid-19 salgınına inanmayıp, bunun küresel bir yalan olduğunu öne sürenler de...

★★★

En ağır bedeli ise sağlık çalışanlarımız ödedi.

Yüzlerce hekim, yoğun bakım hemşiresi, hastane çalışanı ve eczacı, hayat kurtarmaya çalışırlarken hayatlarını kaybettiler.

Ama ne yazık ki sağlık ordumuz onca şehit vermesine karşın, özlük haklarında hak ettikleri iyileştirmelere kavuşamadılar!..

Bakın Çanakkale Tabip Odası yöneticileri içinde bulundukları koşulları nasıl anlatıyorlar:

“Çanakkale Devlet Hastanesi çalışanları olarak, sağlık sistemimizin sorunları altında artık tahammül edilemez şekilde yıprandık, tükendik.

Zaten ağır bir iş yükünü taşırken, hayatlarımıza salgının girmesiyle birlikte, çalışma saatlerimiz olağanüstü arttı. Aylarca izin hakkımız elimizden alındı. Geri verildiğinde ise çalışan sayısının yetersizliği nedeniyle görev yaptığımız birimleri zor durumda bırakmamak için ancak çok kısa sürelerle izin kullanabildik.

Şu an itibarıyla pandeminin 3. pikini yaşıyoruz. Vaka sayılarımız, servis ve yoğun bakım yatış rakamlarımız çok yüksek. Mevcut 2 adet Covid-19 Yoğun Bakım servisimize ek olarak, genel yoğun bakım ünitemizi bile bu hastalığın tedavisinde kullanmaya başladık.

Bu durum, yoğun bakım gerektirecek diğer hastalıklar için yatak bulma sıkıntısı yaşayacağımız anlamına geliyor. Covid yoğun bakımlarında, sayısal yetersizlik nedeniyle hemşire başına en az 5 hasta düşüyor. Oysa bunun standardı 3. basamak yoğun bakımda hemşire başına 1 ya da 2 hasta düşmesidir!..

Bu kadar ayrıntıyı niye veriyoruz? Solunum cihazı ve yatağınızın olması, bir yeri yoğun bakım yapmaya yetmiyor, yeterli sayıda personelinizi, dünya standartlarına uyarak, yıpratmadan çalıştırdığınızda yoğun bakım hizmeti vermiş oluyorsunuz.

Bu koşullardaki bir çalışma sisteminde, hastalarımıza yoğun bakım hizmeti vermiş olamadığımızı, sadece yoğun bakımda ölme şansı vermiş olduğumuzu üzülerek belirtmek isteriz!

★★★

Bu süreçte en ağır yükü taşımamıza ve Sağlık Bakanı tüm Türkiye önünde bizlere defalarca teşekkür etmesine rağmen, emeğimizin karşılığını göremedik.

Bizler yaptığımız işin parasal bir karşılığının olmadığına inanıyoruz. Bu nedenle haftalık zorunlu süre olan 40 saatin çok üzerinde çalışıyoruz.

Ancak siz, sağlık çalışanlarının bunca özverilerine karşın, göreviniz olan düzenlemeleri yapmadınız ve bizi değerli hissettirmediniz. Bize ‘Hakkınız ödenmez’ dediniz, ama hakkımızı ve ailelerimizden çaldığımız zamanların karşılığını ödemediniz...”

★★★

Sadece sağlık çalışanları mı yaşadı bu değersizleştirilmeyi?

Kuşkusuz hayır.

Örneğin tüm Avrupa ve diğer gelişmiş ülkeler, kapanma üstüne kapanma yaşar ve bunun mağduru olan toplum kesimlerine yeterince maddi yardım yaparlarken, Türkiye’yi yönetenler, lebalep dolu salonlarda kongre düzenlemekle övündüler!,.

Ülkenin dört bir yanından yine lebalep dolu otobüslerle, maske, mesafe ve hijyene aldırmadan oyun havalarıyla, göbek atmalarla kongrelere gelenler, virüsü haritamızın her yanına yaydılar!..

AKP iktidarının 19. yılında geldiğimiz yere bakar mısınız?

Günlük vaka sayısı 50 binlerde, vefat edenler ise -açıklandığı kadarıyla- 300 civarında.

Sözün özü şöyle;

Yalnız ve güzel ülkemiz günlük Covid-19 vaka sayısında nüfusuna oranla dünyada birinci sırada, ekonomide ise kendi liginde maalesef sonlarda!..