Hürriyet Gazetesi’nin medyanın amiral gemisi olduğu yıllarda mesai arkadaşım olan değerli ekonomist, Doğru Parti Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Meriç Köyatası’ndan aşağıda okuyacağınız mektubu aldım:

“Sevgili Uğur,

Pandemi nedeniyle oturup sohbet edemesek de ara sıra telefonla ya da mektuplaşarak ülke sorunlarını tartışıyoruz. Bir ekonomist olarak son açıklanan enflasyon rakamlarını, sadece mutfaktaki yangın ve artan sefalet olarak göremiyorum. Büyük bir ekonomik çöküşe girdik. Bu çöküşün çıkışı, artık sadece ekonomi politikaları ile mümkün değil. Önce olabildiğince bir erken seçim ve ardından devletin yeniden yapılandırılması ve doğru ekonomi politikalarının hayata geçirilmesi ile mümkün olabilecek.

★★★

Önce kısa bir enflasyon değerlendirmesi yapalım ve enflasyonun geleceğini ortaya koyalım. Devletin resmi istatistik kurumu TÜİK’e göre; nisan ayında tüketici fiyatları yüzde 1.68, yıllık olarak da yüzde 17.1 arttı. Bunlar devletin açıkladığı enflasyon oranları. Vatandaş, gerçek enflasyonun en az iki kat, hatta üç kat olduğunu düşünüyor.

Bağımsız bilim insanlarından oluşan ENA Grup’un ölçtüğüne göre ise nisanda enflasyon yüzde 2.62 oldu. (Bu arada bir not eklemeliyim.

ENA enflasyon hesabında daha yıllık seriye ulaşmadığı için yıllık enflasyon oranını açıklamıyor. Ancak, ENA Grup’un aylık rakamları ile TÜİK’in aylık rakamlarını kıyaslarsak yıllık farkın yaklaşık iki buçuk kat olduğunu söyleyebilirim.)

★★★

Enflasyondaki esas felaket geleceğe ilişkin... Üretici fiyatları, tüketici fiyatlarının iki mislinden fazla artıyor ve üreticiler, piyasadaki durgunluk nedeniyle bu fiyat artışlarını tam olarak fiyatlarına yansıtamıyor. Yine devletin rakamlarına göre, üretici fiyatları nisan ayında yüzde 4.34, yıllık olarak da yüzde 35.7 oranında artmış. Geçtiğimiz ay üretici fiyatlarındaki yıllık artış yüzde 31.2 idi. Bu ay üretim maliyetlerindeki baskı daha da artmış yüzde 35’e fırlamış.

Merkez Bankası’nın döviz rezervlerini satması, kurun yükselmesi, ithalata bağımlı imalat sanayinde maliyetleri daha da artırıyor ve bu gelecekteki enflasyonu besliyor.

Üretici fiyatlarının tüketici fiyatlarından iki kat yüksek olması, önümüzdeki dönemde fiyat artışlarının daha da artacağını gösteriyor. Eğer üreticiler piyasadaki durgunluk nedeniyle fiyatlarını aynı oranda artıramazlarsa, bu kez ağır bir iflas dalgası gelecek. Zaten yüzde 30’lar seviyesindeki işsizlik oranı tahammül edilemez sınırlara ulaşacak.

★★★

Türkiye, yaklaşık iki yıldır yapışkan enflasyon, yükselmek için baskı yapan kur ve yükselmek için baskı yapan faiz kıskacına girmişti. Son dört aydır bu kıskaç şiddetini giderek artırdı ve görünen o ki, artırmaya devam edecek.

Bu hale düşmemizin nedenlerini ciltler dolusu kitapla anlatmak mümkün ama iki başlıkla özetleyebilirim:

BİR: Türkiye, 19 yıldır rejimi değiştirme hedefindeki bir iktidar tarafından yönetiliyor. Bu hedefe ulaşmak için devletin ve toplumun tüm kurumları, parlamento, hukuk, demokrasi, bürokrasi, birinci derece mahkemelerden yüksek yargıya kadar tüm yargı, toplumsal ahlak ve vicdan, laik devlet yapısı, eğitim kurumları, ordu, emniyet, sağlık kurumları ve bunlar gibi kurumlar ve kurallar toplu çürüme ve çöküş sürecine
girdi. Devletin denetim yapısı çöktü, yolsuzluk, kuralsızlık, kanun tanımazlık büyük boyutlara ulaştı.


İKİ: Ekonomi politikalarında ülkenin kalkınması, halkın refahı göz ardı edildi. İktidarın ilk yıllarında dünyadaki olumlu finansal olanaklara rağmen bulunan tüm kaynaklar, betona gömüldü, iktidar yandaşı-paydaşı şirketlere ihaleler ile dağıtıldı. Ekonominin rekabet gücü zayıflatıldı, başta tarım olmak üzere ülke tamamıyla ithalata bağımlı hale getirildi. Giderek kötüleşen eğitim sistemi sonucunda, tarım, sanayi ve hizmet sektöründe hem iş gücünün hem de sermayenin verimliliği geriledi. Halka hizmet yerine yandaş-paydaş zenginleşmesini gözeten bütçe uygulamaları yapıldı. Ekonomi iç ve dış borç batağına gömüldü. Yeni kaynak bulabilmek için Hazine arazilerinin yok pahasına satılması aşamasına gelindi. Gerek iç piyasada gerek dış piyasada devletin kararlarına, sözlerine güven kalmadı.

★★★

Bu iki başlık halinde topladığımız politikalar sonucunda işsizlik, yoksulluk, sefalet, eşitsizlik, eğitimden sağlığa kamu hizmetlerindeki çöküş ile Türkiye tam gaz SLUMPFLASYON sürecine
girdi. Slumpflasyon, ekonomide aynı anda hem yükselen enflasyonun yaşanması, hem de milli gelirin düşüşü, işsizliğin artmasıdır.


Yazıyı rakamlara boğmak istemiyorum. Bir taraftan enflasyon her yıl artarak devam ediyor, bir taraftan dolarla ölçtüğümüzde 2013 yılından bugüne kadar kişi başına milli gelirimiz her yıl düşüyor. (2013 yılı kişi başı 12.480 dolar iken 2020 yılında 8.599 dolar) İşsizliğimiz en az yüzde 30 seviyesinde ve önümüzde büyük bir iflas dalgası tehdidiyle karşı karşıyayız. Bugün geldiğimiz nokta, en açık anlatımı ile insanların umutsuzluk ve çaresizlik sonucunda intihara sürüklendiği büyük bir ekonomik çöküş dramıdır.

★★★

Sevgili Uğur,

Biliyorum, çok karamsar bir tablo çizdim. Ama elbette çıkış yolu var. Bir başka yazıda bunun nasıl olacağını da paylaşırız...”