Birkaç gündür CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi liderlerinin 12 Şubat 2022 günü buluştuğu Ahlatlıbel Zirvesi’nin yansımalarını izliyorum.

Yemekli zirvenin muhalefet kanadında olumlu sonuçlar doğurduğu açık. İttifaktaki partilerin tabanlarında bir umut aşılandığını, ittifakın pekiştiği hissinin oluştuğunu söyleyebilirim.

Altı liderin, 27 Şubat 2022 günü merhum Başbakanlardan Necmettin Erbakan’ı anma töreninde, 28 Şubat 2022 günü ise Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçişin yol haritasını açıklama etkinliğinde tekrar bir araya geleceğini de düşünürsek, bu yoğun trafiğin ittifak tabanına daha fazla moral aşılayacağını söyleyebiliriz.

O masadaki liderlerden biriyle yaptığım görüşmede, toplantıdan sonra kendisine “aman o masaya sahip çıkın, devrilmesin” türü mesajlar geldiğini söyledi. Aynı lider, halen AK Parti’de görev yapan bazı isimlerinin de kendisine zirveyle ilgili çok olumlu mesajlar gönderdiğini ifade etti.

★★★

Yapılan açıklamalara bakılırsa Ahlatlıbel Zirvesi iktidar kanadında ise ikili bir tutum ortaya çıkarmış:

- Küçümseme, önemsizleştirme:

Bu tutumla ilgili kurulan cümleleri şöyle özetleyebiliriz: “Cumhur İttifakı 6 ayda sistem değişikliğine karar verdi, Anayasa’yı değiştirdi, yeni bir yönetim sistemine geçti. Millet İttifakı üç sene oldu hala Parlamenter Sisteme nasıl döneceğini açıklayamadı. İttifak liderleri üç yılda ancak bir masa etrafında birleşebildi. Partiler beş benzemez olduğundan o masadan da bir şey çıkmaz.”

- HDP ve ABD’den güç alan bir ittifak:

Bu tutumla ilgili açıklamaların özünü Millet İttifakı’nın HDP ve ABD tarafından desteklendiği fikri oluşturuyor. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin TBMM grubuna gösterdiği yuvarlak masalı karikatürde masanın ayağı olarak HDP ve ABD gösterilmişti.

★★★

Kanaatimce bu iki tutum da Ahlatlıbel Zirvesi fotoğrafıyla uyumlu değil. Her şeyden önce altılı toplantı Türkiye siyasi tarihinde uzun zamandır görülmemiş bir birlik fotoğrafı. Her biri farklı eğilimleri temsil eden altı liderin ortak bir hedefe kilitlenmesi ve bir araya gelmesi, kutuplaşmanın damga vurduğu 20 yıllık AK Parti iktidarında küçümsenecek değil, önemsenecek bir gelişme oldu.

Millet İttifakı’nın HDP’yle ilişkilendirilmesi tezini ise bizzat “onlar bizi dışlıyorsa biz de onları dışlarız” diyen HDP eş başkanları Pervin Buldan ile Mithat Sancar çürüttü.

Ahlatlıbel Zirvesi’nde ortaya çıkan birlik fotoğrafı ayrıca iktidar bloğunun “Millet İttifakı dağınık”, “Millet İttifakını oluşturan partiler arasında çok derin görüş ayrılıkları var”  propagandasını da boşa düşürmüş oldu.

Eğer siyaset sahasında bir maç yapıldığını varsayarsak, Millet İttifakı takımı, Ahlatlıbel Zirvesi’yle Cumhur İttifakı takımına karşı öne geçti. Bakalım, rakibin bu adımına karşı Cumhur İttifakı hangi adımı atacak.

Temyiz makamı Yargıtay olmalıydı


Meslektaşlarımız Murat Ağırel, Barış Pehlivan, Hülya Kılınç, Ferhat Çelik ve Aydın Keser’e bir kez daha cezaevi yolları göründü.

Murat ve Barış’ın savcılığın yakalama kararını beklemeden adliyeye gidip teslim olmalarına dair görüntüleri izlerken ülkemizin geldiği nokta için çok üzüldüm.

Biliyorsunuz İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi, “istihbarat faaliyetiyle ilgili bilgi ve belgeleri ifşa etmek” suçlamasıyla Pehlivan ve Kılınç’a 3 yıl 9’ar ay; Ağırel, Çelik ve Keser’e 4 yıl 8’er ay ceza vermiş, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi de bu kararı onaylamıştı.

Meslektaşlarımız hakkındaki suçlamanın zemini olmayışına, yargılama sürecine ilişkin temel hak ve özgürlük ihlallerine dair çok şey yazıldı, hala da yazılabilir. Ancak ben başka bir tuhaflığa dikkatinizi çekmek istiyorum:

Hükümet güya yargı reformu yapmıştı ve gazetecilerin yargılandığı davaların temyizinin Yargıtay’da görülmesine karar vermişti. Ne yazık ki bu davadaki suçlamalar, o kapsama alınmamıştı. Diğer taraftan, mesela Murat’a  4 ay daha ceza verilseydi, son temyiz Yargıtay’da olacaktı.

Diyeceksiniz ki “Ha istinaf ha yargıtay ne değişecekti?”

Çok şeyin değişebileceğini Cumhuriyet Gazetesi davasında gördük. Beş yıldan fazla ceza alanların kararları Yargıtay’da bozulmuş, beş yıldan az ceza alanlar ise istinaf mahkemesi cezalarını onayladığı için gereksiz yere hapis yatmıştı.

Ne yazık ki devletin ve hükümetin dahil olduğu bu tür siyasi içerikli davalarda istinaf mahkemeleri artık temyiz değil onay makamına dönüşmüş vaziyette.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın gazeteci davalarında ortaya çıkan bu ayrıma da el atmasında fayda var.