Türkiye’nin şu andaki en önemli sorunlarından biri faturalardır. Ortalama bir depo akaryakıt 750 lira. Elektrik faturaları hanelere dahi 1000 liranın üstünde gelmeye başladı. Kış aylarında doğalgaz faturaları 1000 liranın altına düşmüyor.

Arabanın deposunu bir kere doldurup, elektrik, doğalgaz faturalarını ve kirayı da öderseniz geriye ne kalıyor? Hiçbir şey.

Ülkede hal böyleyken hükümet ne yapıyor? Son Bakanlar Kurulu kararlarından sadece ikisine bir bakalım:

1- Elektrikte 210 kw/saat kadar olan düşük tarife 210 kw saat üzerindeki yüksek tarife rakamları vatandaşın lehine olacak şekilde yeniden değerlendirilecekmiş:

Bir kere iki ay öncesine (15 Aralık 2021’e) kadar “yüksek tarife”, “düşük tarife” diye bir şey yoktu. Düşük tarifeyi başta 150 kw/saat olarak ilan ettiler. Baktılar faturalar şişti rakamı 210’a çektiler. Baktılar o da kâr etmedi Şimdi 230’a çekeceklerini müjdeliyorlar.

Ben şimdi şunu sormak istiyorum: Kardeşim bu rakamları kime göre neye göre icat ettiniz? Bilimsel bir dayanağı var mı? 150’yi ya da 210’u belirlerken hanelerin ortalama elektrik tüketimine dair bir istatistik çalışması yaptınız mı? Bir sabah uyanıp “150’yi 210 yaptım” demekle oluyor mu bu iş?

Ayrıca mesele sadece tarife mi? Üretim, iletim, satış ve dağıtım aşamalarında ortaya çıkan büyük maliyetler ve karlar orada dururken iki ay önce kendi uydurduğunuz yeni tarifeyle oynayarak neyi değiştirebilirsiniz ki?

2- Can gübresi, amonyum sülfat ve nitropower gübrelerine yüzde 30 indirim yapılmış:

Düşünün ki Eylül 2020’de 50 kiloluk bir DAP gübresi maksimum 150 liraydı. 29 Eylül 2021 tarihli “tezek mi yaksak gübre mi yapsak” başlıklı yazımda, aynı DAP gübresinin 340 liraya çıkmasını eleştirmişim. 50 kiloluk bir torba DAP gübresinin kaç lira olduğuna dün baktım. Gübretaş, 850 liralık torbada indirim yapmış ve 745 TL’ye satmaya başlamış. Dört ayda 340’tan 850’ye çıkan gübre fiyatında yüzde 30 indirim yapsanız ne olur? Hadi indirimli fiyat olan 745’ten de yüzde 30 indirelim: 521.5 lira. Bu bile geçen yılki fiyatın üç katından fazla.

Sadece bu iki başlık dahi ülke ekonomisinin bir karttan nakit çekip diğerini kapatanların ev ekonomisine döndüğünü gösteriyor. Geçici, işe yaramayan pansuman önlemlerle bu ekonomik krizden çıkamayız. Bıkmadan yazmaya devam edeceğim: Yapısal reformlara ve kaynağa ihtiyacımız var. Karşılıksız para basmakla, faturaları patlatan yeni tarifeleri değiştirmekle, zam yapıp zamlı fiyattan indirim yapmakla bu iş olmuyor, olmayacak.

Anlayacağınız, bu kafayla zor biraz!

Yazıklar olsun size!


Biz gazeteciler, işimizi hakkıyla yaptığımızda ciddi saldırıların hedefi ya da tanığı oluruz. Savaş ortamlarında ateş altında kalırız. Kimi zaman toplumsal bir gösteriyi izlerken polis copu yeriz. Yazdığımız bir yazı, yaptığımız bir eleştiri nedeniyle siyasetçilerin, parti yandaşlarının, sosyal medya trollerin hedefi oluruz. Ayağına bastığımız terör örgütlerinin, organize bir suç örgütlerinin ölüm listelerine gireriz, düşman ilan ediliriz, saldırıya uğrarız. Geçmişte DGM’lerde, şimdilerde ağır ceza mahkemelerinde yargılanırız. Bazı meslektaşlarımız cezaevine girer. Bunların hepsi, bu mesleğin olağan sorunları haline gelmişti.

Ancak ben Manisa’da meslektaşımız Hülya Kılınç’ın başına geleni hiç görmemiştim. Bir gazetecinin böyle ahlaksızca bir muameleye  maruz kalacağı aklıma dahi gelmemişti. O yüzden de o fotoğrafı görünce çok sinirlendim.



Evet, yazdığı bir haber nedeniyle siyasi bir davada hüküm giyen Hülya Kılınç’ın bir ahlak polisinin nezaretinde işlem yaptırmasından söz ediyorum.

Kendim biliyordum ama emin olmak için internette de araştırdım. Ahlak polisi “cinsel suçları, fuhuş gibi olayları” soruşturur. Yani gözaltında bir kadının yanında bir ahlak polisi yürüyorsa, o kadın bir fuhuş operasyonunda, ya da cinsel bir suçtan gözaltına alınmıştır.

Konuyla ilgili ne açıklama yaptıklarına bakmadım. Eminim “sehven oldu” ya da “soruşturma başlatıldı” gibi bir açıklamayla geçiştirecekler ama ben yapılan işin ciddiyetini anlasınlar diye Ankara’daki ilgili bakana, Manisa’daki Vali’ye ve Emniyet Müdürü’ne soruyorum:

Sehven de olsa aynı muamele sizin kızınıza, eşinize, kardeşinize yapılsa ne hissederdiniz?

Hülya Kılınç’ı düşürdüğünüz bu durum çok mu hoşunuza gitti? İzlerken kıs kıs güldünüz mü?

Bu muameleyle Hülya Kılınç’ın itibarsızlaştığını mı sandınız?

Devlet adamlığına yakıştı mı bu yaptığınız?

Yazıklar olsun!