Yazı yazmak için bilgisayar başına oturmuştum. Aklımda “Muhalefet cenahında neler oluyor?”, “Kemal Kılıçdaroğlu kimi kastetti, ne demek istedi?”, “Cumhurbaşkanı adayı artık Kılıçdaroğlu mu?” gibi sorulara kendimce verdiğim yanıtları sizinle paylaşmak vardı.

Gayri ihtiyari gözüm telefonuma kaydı. Ekranda İnstagram açıktı ve en üstte büyük beğeniyle takip ettiğim “Huzursuz Beyin Psikoloji (Huzursuz.Beyin)” isimli hesabın son paylaşımı vardı.

Psikolojinin temel kavramlarını günlük örneklerle izah ettiği ve her başlığıyla beni de bir yerden yakaladığı için Huzursuz.Beyin’in paylaşımlarını kaçırmıyordum.

Son paylaşımının başlığı “Kendini Gerçekleştiren Kehanet” idi.

Okumaya başladım. Girişte, “rol modeli”, “kastedilmeyen sonuçlar” gibi kavramları da sosyolojiye kazandıran sosyolog Robert King Merton’ın “kendini gerçekleştiren kehanet” kavramını açıklarken kullandığı cümleye yer vermişti:

“Olay veya koşulların yanlış değerlendirilmesinden kaynaklanan yeni davranışlar, yanlışın gerçekleşmesine neden olur.”

★★★

Bu cümleyi okur okumaz, normalde bireylerin davranışları üzerinden ele alınan bu tespitin, kafamda dolaşan siyasi gündem maddeleriyle birebir örtüştüğünü fark ettim.

Türkiye siyasetinde de böyle bir durum, yani siyasetçilerin yanlışları nedeniyle kendini gerçekleştirmek üzere olan yanlış kehanetler dolaşıyordu.

Son örnekten yola çıkarak izah edeyim:

İki ya da üç haftadır Millet İttifakı’nın iki önemli partisi, CHP ve İYİ Parti arasında anlaşılmaz bir çekişme var.

İttifaktaki liderler “yok öyle bir sorun” deseler de kendi yarattıkları çekişmeli tablo gözümüzün önünde  öylece duruyor:

Parti kurmayları birbirlerine medya üzerinden sert mesajlar veriyor.

“(CHP Genel Başkanı Bülent Kuşoğlu:) Kemal Kılıçdaroğlu aday yapılmazsa masa dağılır”, “(Akşener’in danışmanı Fatih Demirkol:) Son sözü Meral Akşener söyler” gibi salvolara, parti liderleri de net olmayan, anlaşılması zor açıklamalarla katılıyorlar.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun İzmir, İYİ Parti lideri Meral Akşener’in İzmit konuşmaları tartışılırken, konuşmalar hep “ne demek istediler, kimi hedef aldılar” cümleleriyle başlıyor.

Oysa siyasetçilerin, özellikle de muhalif liderlerin net, anlaşılır mesajlar vermesi gerekiyor.

- Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı adayı olmak istiyor ve ittifak ortaklarının diğer adayların isimlerini ön plana çıkarmasından rahatsızlık duyuyor.

- Meral Akşener ise (DEVA Partisi lideri Ali Babacan gibi) Kemal Bey’in adaylığına teoride sıcak bakıyor, ancak pratikte “seçilebilir mi” endişesi taşıyor.

Liderler, anlaşılmaz mesajlarla takipçilerinin kafasını karıştırmak yerine, dışarıdan çok net görünen bu tabloyu yüz yüze konuşmalı ve durdukları noktayı birbirlerine net bir şekilde söylemeli, kendilerini bu girdaptan çıkaracak ortak bir söylem bulmalıdır.

Yapmazlarsa, muhalefet tabanında oluşmaya başlayan “bunlar yine beceremeyecekler” cümlesiyle vücut bulan umutsuzluğu körüklerler.

★★★

Oysa ortada çok net bir durum var:

Millet İttifakı, Cumhur İttifakı’ndan daha güçlü ve avantajlı.

İktidar ise birçok olumsuzluk nedeniyle seçim kazanma şansını yitirmiş. İlk seçimlerden sonra TBMM’de iktidarın yasa çıkaracak çoğunluğu bulamayacağına kesin gözüyle bakılıyor. Sadece Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “yeniden kazanabilmesi ihtimali”ne bel bağlanmış.

İktidar medyası Türkiye’nin jeostratejik konumundan kaynaklanan bir iki ufak, konjonktürel dış politika gelişmesinden yola çıkarak Erdoğan’ı “her şeye rağmen güçlü lider” olarak göstermeye çalışıyor.

Ancak ülkedeki ekonomik koşullar, adalet, eğitim ve özgürlük ortamı o kadar kötüleşmiş ki “Erdoğan’a kesinlikle oy vermem” diyenlerin oranı bütün anketlerde yüzde 50’nin üzerinde çıkıyor.

Mevcut koşullarda Erdoğan’ın ve iktidar partilerinin kaybedeceğini görmek için kâhin olmak gerekmiyor ama bu duruma rağmen muhalefet tabanında “bu sefer gidecekler mi” kuşkuculuğu bir türlü bitmiyor.

Bunun nedeni tam da Merton’un başta da aktardığım “Olay veya koşulların yanlış değerlendirilmesinden kaynaklanan yeni davranışlar, yanlışın gerçekleşmesine neden olur” cümlesinde vücut buluyor.

Muhalefet liderleri, (kendilerinin de açıkça gördüğü) yanlış değerlendirmelere ve bunlardan kaynaklanan davranışlara derhal son vermezse onların yanlışlarıyla ve seçmenlerin kuşkularıyla beslenen o yanlış kehanet kendisini gerçekleştirebilir.