Çanakkale Boğazı üzerine inşa edilen asma köprünün açılışına günler kaldı. Süleyman Demirel, İstanbul Boğazı üzerine bir köprü yapılması kararını alınca muhalefet, muhtemelen dış borçtan korktuğu için köprüye karşı çıkmıştı. İnşasına 1970’te başlanan Boğaziçi Köprüsü 1973’te hizmete girdi. E-5 bağlantılı Boğaziçi Köprüsü, şehiriçi yolcu trafiği için değil, Avrupa-Asya arasında TIR (Transports Internationaux Routiers/Uluslararası Yollarda Taşımacılık) trafiği için düşünülmüştü. Ancak açıldıktan bir süre sonra Boğaziçi Köprüsü (FETÖ darbe girişiminden sonra resmi adı 15 Temmuz Şehitler Köprüsü oldu) İstanbul’un şehiriçi trafiğininin emrine girdi ve onun bir numaralı sorunu haline geldi. Bu yüzden TIR trafiği ikinci plana atıldı. Bu sorunu çözmek için Turgut Özal yapılacak TEM (Trans European Motorway) yoluyla bağlantılı ikinci bir köprü inşasına karar verdi. Ben, bu karara karşı çıktım. İkinci köprünün, Edirne’den başlayıp Marmara Denizi’nin güneyinden dolanarak Anadolu’ya gidecek yeni TEM’in deniz geçişi olarak Çanakkale Boğazı üzerine yapılmasını önerdim. Bu güzergah tercih edilirse, ikinci köprü, birincisi gibi kendisinin sebep olduğu ilave şehiriçi yolcu trafiğine hizmet eder hale gelmeyecekti.

KENDİNİ DOĞRULAYAN YANLIŞLAR

İkinci köprü, İstanbul değil Çanakkale Boğazı üzerine inşa edilmeli derken kafamın gerisinde İstanbul’un büyümesini yavaşlatmak düşüncesi de  vardı.Kendi kendime soruyordum. Niçin Çanakkale bu kadar küçük kalmış, İstanbul bu kadar büyümüştü? Çünkü Çanakkale, Türkiye ulaşım ağının dışındaydı. Diğer kentlerle bağlantısını sağlayacak yolları yoktu. Dolayısıyla limanı da yoktu. Eğer Çanakkale’ye TEM’le bağlantılı bir köprü yapılırsa, TIR trafiği mecburen oraya kayacaktı. Bu sayede hem İstanbul rahatlayacak, hem de Güney Trakya ile Kuzey Ege’nin ekonomileri gelişecekti. Tahran, Tokyo, Paris, Londra veya İstanbul gibi metropollerin, ülkenin diğer büyük veya küçük kentlerine göre, katbekat fazla cazibesi vardır. Çünkü metropollerde yaşam çok daha renklidir. En önemlisi buralarda büyük mekan rantları oluşur. Büyük şehirler, küçük şehirlerin aleyhine büyür. Ülkenin kıt kaynaklarını kendine çeker, çektiği için de en büyük “kaynak yaratıcısı” olur. Bu “kendi kendini doğrulayan bir kehanettir”. Buna İngilizcede “self-fulfilling prophecy” denir. Ancak bu doğru, ülke ekonomisi için yanlış olabilir. Buna da “kendini doğrulayan yanlış” (self-fulfilling fallacy) denir.

ÇANAKKALE KÖPRÜSÜ BİR BEYAZ FİLDİR

Yıllar geçti, İstanbul Boğazı üzerine değil ikinci bir köprü, sırf “karadelik” yeni havalimanına gidilebilsin diye üçüncüsü bile yapıldı. Güney Marmara değil, Kuzey Marmara Otoyolu inşa edildi. Bu arada İzmit Körfezi üzerine Osmangazi Köprüsü ve bağlantılı süper otoyollar yapıldı. Benim mutlaka “yapılmalıdır” dediğim Çanakkale Köprüsü ise “yapılmamalıdır” noktasına geldikten sonra yapıldı. En az 3.5 milyar dolara malolan bu köprü, iktisat dilinde bir “Beyaz fil”dir (White elephant). Yani görünüşü muhteşem ama yediği yemin karşılığını vermeyen dev bir canlıdır. Yılda 250 milyon dolar yurtdışına faiz ödenmesine sebep olacak bu köprü ve bağlantı yollarının yapımını finanse etmek için halktan toplanan ve toplanacak vergiler, halka “pahalılık” olarak dönecektir.
Hayırlı olsun.

Son söz: Fili seven, yemine katlanır.