Yıl: M.S. 160’dı, tam 1964 yıl önce: Roma Hukuku’nun 3 kurucusundan biri olan Domitius ULPIANUS, “Hukuk hayatın ilmidir. Hukuk şerefli yaşamaktır” demişti. Hukukun insanlara şerefli yaşama ortamı sunabilmesi için kanıt toplamada, suç yapıştırmada, savunma yapmada eksiksiz, mükemmel, bağımsız, tarafsız, sıfır peşin hükümsüz olması gerektiği tam 1964 yıl önce kabul görmüştü. Birini suçlayıp mahkemeye çıkartırken; şekil hatası ve esas hatası yapmamak için “Eror in Substantia ve Eror in Materia” yaklaşımı ana ölçü sayıldı. Bunlar şu demek: Belli bir maddenin yerine, bir başka madde mi geçirilmiş. Bir madde diye gösterilip bir başka madde mi satılıyor?

Bakırı altın.

Sirkeyi şarap.

Kadın köleyi.

Erkek köle.

Diye sunmak.

Ahlaka sığmaz.

Toplumu çürütür.

Hakka uymaz.

Suç.

★★★

Bu temel ansiklopedik bilgileri “Beşli Çete Söylemi” bağlamında yazıyorum. Görüyorsunuz: “Beşli Çete Davasıdır” gidiyor.

Bir köprü.

Bir havaalanı.

Hastane.

Tüp geçiş.

Otoyol yapılsa.

Zeytinleri kesme.

Dere çakılını gasp.

Kararnamesi çıksa.

Hemen akla “Beşli Çete” geliyor, özgür basın, muhalefet ayağa kalkıyor: Sayısı 100’ü geçmeyen müteahhit firmalara devlet kaynaklarının “bol kepçe ve haksızca aktarıldığını” ilan eden ağır suçlamalar söze ve yazıya dökülüp gündem oluyor. Ve her seferinde adları belli 5 şirketin patronu özellikle öne çıkıyor.

Yine çıktı.

1915 Çanakkale Köprüsü açılışı yapılınca; muhalefet partisi lideri, iktidar partisi liderini işaret ederek; “Sen ekonomist değil olsan, olsan Beşli Çete’nin tahsildarı olursun” dedi. Bunun üzerine de iktidar partisi başkanı, “1 milyon liralık manevi tazminat davası” açtı.

★★★

Köprü, tünel.

Hastane, otoyol.

Havaalanı.

Tüm altyapı yatırımlarını yapmak iktidarın halka sunduğu “bir lütuf-ihsan-iyilik” değil görevidir. Ülkenin bugün ve yarın ihtiyacı olacak bütün altyapı yatırımlarını, en hassas hesaplarla, en yanılmaz planlamayla, devlet kaynağının (halktan toplanan vergiler) tek kuruşunu savurmadan, yemeden, yedirmeden, çalmadan, çaldırmadan, hesap verebilir açıklıkla yapması gerekir.

İddialar ise:

Çalma var.

Çaldırma var.

Çete var.

Tahsilat var.

Tahsildar var.

Bu korkunç iddiaların içinde yanlış, yanıltma, aldatma, çamur atma varsa iktidarın “bütün hesapları ortaya açıkça ve herkesin anlayacağı biçimde dökerek” açıklaması gerekir ki; “Çete-Çalma-Çaldırma- Kayırma- Devleti Soydurma- Tahsilat- Tahsildar” suçlamaları bitsin.

★★★

Son örnek:

Yapımcı şirket (İki Türk-İki Koreli firma ortaklığı) 1915 Çanakkale Köprüsü’nü 3 milyar 165 milyon Euro’ya mal ettiğini açıkladı. Fakat devletten ne kadar gelir garantisi istediler ve ne kadar aldılar?

Bu bilgi gizli.

Kârları ne olacak?

Bu bilgi de gizli.

“Ticari sır...” diyorlar.

Niçin sır?

Ayrıca günde 45 bin araç geçiş garantisi verildi. 45 bin araç garantisi verilirken hangi hesaplar esas alındı?

Bu bilgi de gizli.

İTÜ emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Kaya Özgen’in yaptığı hesaplamaya göre, “Günde 45 bin araç garantisi verilince köprüden 2 saniyede 1 aracın geçmesi mümkün sayılmış” oluyor. Prof. Özgen; “bunun gecesi, gündüzü, yazı, kışı var; değil bu sayıya ulaşmak, yaklaşmak bile olası değil” diyor.

2 saniyede!

Otomobil.

TIR.

Otobüs.

Geçecek öyle mi!

Sinek mi bunlar!

★★★

Köprü gurur abidesi.

Gerçekten 1915 Çanakkale savunmasının tarihine yakışan başarılı mühendislik yapıtı oldu. Övünülecek bir eser. Fakat bu köprüye ihtiyaç var mıydı? Feribotlarla geçiş yapılıyordu. Feribotların sayısı artırılarak ihtiyaç karşılanır bu kadar yüksek faizli ve pahalı dış borç altına girilmeyebilirdi.

Niçin bu savurma?

Ve niçin  gizli...

Tam 1964 yıl önce Roma Hukukçularının ağzından insanlık, “Hukuku şerefli bir yaşamın yol açıcısı yapmak istiyorsan” iddianın içindeki yanlışa, yanılgıya, aldatmaya dikkat kesil demiş.

Beşli Çete Davası!

Ahirete kalmaz.

Dünyada görülür!

Tahsildar varsa!

Mutlaka hesap sorulur!