Ayşekadın sera üretimi taze fasulye pazarcı tezgahlarında kilosu 100 TL’den boy gösterdi. Aklıma “kuru fasulye lokantası” geldi. Yıllarca birlikte çalışmış, onlarla beraber uzunca bir dönem nefes alıp vermiş eski başbakan Ahmet Davutoğlu TV ekranında açıkladı.

Dedi ki:

“Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’dı. Lütfi Elvan Bakan iken yardımcısı Nurettin Nebati idi. Nebati, Elvan’dan değil kuru fasulyecide buluştuğu Berat Albayrak’tan mı talimat alıyordu? Böyle devlet olmaz... Bakan’ın bir kimliği yok...”

Kimliği yok.

Kişilik eksik.

Emir kulu.

Bütün bakanlar, devlet aygıtının üst bürokratları, Adalet Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Merkez Bankası Başkanlığı, YÖK Başkanlığı, TÜİK Başkanlığı aklınıza ne gelirse hepsinin başına “emir kulu” olabilecekler getirildi.

★★★

Beceri aramıyor.

Bilgisine bakmıyor.

Yetenek gözetmiyor.

Zeka istemiyor.

Yaratıcılık beklemiyor.

Hukuk, adalet takmıyor.

Sadece söyleneni anlasın ne deniyorsa onu yapsın bakan olsun, başkan olsun, vali, kaymakam, yargıç, savcı, kurmay başkanı, polis şefi, cami imamı, üniversite rektörü hepsi; “Sayın Cumhurbaşkanımızın direktifiyle...” diye söze başlasın

“sadakat gösterdiğini” ispatlasın, üç maaşlı, beş maaşlı koltuğu kapsın.

Model bu!

Eski Başbakan!

Görmüş, anlatıyor.

Başına vuruyor.

Dizini dövüyor.

Saçını yoluyor.

★★★

Bir yabancı şirketin sahibi, karar vericisi olsanız. Dara düşseniz, çıkmaza girseniz bile “emir kullarının emir vericinin ağzına bakarak” koltuklarında kalabildiği bir modelden “Buyrun gelin kapımız size açık” daveti alsanız ne düşünürsünüz?

Kentler yanıyor.

Çocuklar ölüyor.

Ukrayna kan gölü.

Bu acı tablonun oluşmasında ABD’nin “Rusya’yı kışkırtan ve Putin’i tahrik eden” hamlelerinin de mutlaka payı var.

Belki de anlaştılar.

Yeni dünya kuruyorlar.

ABD, bir yandan NATO’yu kullanarak Rusya sınırındaki Avrupa ülkelerine ağır silahlar ve asker yığarken öbür yandan dünya çapında büyük şirketlerini, bankalarını, kartellerini, marka üreten firmalarını Rusya’dan ayrılmaya çağırdı.

Rusya’dan ayrılıyorlar.

Kendi ülkesinde “emir kulu modeli” kurmuş bizim Cumhurbaşkanı, NATO toplantısından dönerken; “Rusya’dan ayrılmakta olan Amerikan şirketlerine buyursunlar gelsinler...” daveti yaptı.

★★★

Gelirler mi?

Gelseler ne olacak?

Ekonominin temel sorunu “marka üreticisi kendi dalında tekel büyük şirketlerin gelmemesi değil fakat emir kulu modelinin” pancar ülkesi Türkiye’de insanların şeker kuyruğuna” girmek zorunda kalmasıdır.

Niçin bu sonuç?

Türkiye “75 yıl önce müthiş bir hızla ve seçkin bir beceriyle şeker fabrikaları kurup, çiftçisini şeker pancarı üretme seferberliğine çok kısa zamanda sokarak şeker destanı yazmış bir ülkeyken” ne oldu da “şeker kuyruklarının uzadığı” zavallı talihsiz bir ülke haline geldi?

Emir verildi.

Emir uygulandı.

Satıldı fabrikalar.

Elde var:

Şeker kuyruğu.

Hangi emri, hangi emir kulları yerine getirdi de, biz savaşa girmediğimiz halde Türkiye şeker kuyruğu ülkesi oldu?

Açıklayamıyorlar.

Stokçuluk.

Vurgunculuk.

Diye geçiştiriyorlar.

10 yıl öncesine kadar Türkiye, Rusya’ya buğday satan ülkeydi. Hangi emirler, hangi emir kullarınca harfiyen uygulandı da; Türkiye Rusya buğdayına bağımlı oldu? Rusya’dan buğday gelmezse Türkiye dışarıya makarna satamaz ülke haline nasıl geldi?

Bunun da cevabı yok.

★★★

Daha yazılanların mürekkebi kurumadı. Emir verici, “Doktorlar giderlerse gitsinler...” demişti. Emir kulları da “Evet... Evet... Giderlerse gitsinler...” diye baş sallamış, alkış tutmuşlardı. Şimdi Ukrayna’dan savaş yüzünden kaçan bilim insanları, akademisyen, profesör, doçent, doktorlar gelip Türk üniversitesinde çalışsınlar diye davetiye çıkardılar.

İnsan düşünür:

Giderlerse gitsinler.

Gelirlerse gelsinler.

Emir kulu modeli, Türkiye’yi fakirleştirdi. “Emir Kulu Düzenini” tanımış, düzenin kaymak kadrosunun içinde yaşamış gelmiş eski Başbakan, başını duvara vuruyor.

Dizinde ağaç kırıyor.

Saçını başını yoluyor.