Bir grup bilim insanıyla Marmara’da araştırmalar yapıldığını ancak kimsenin umurunda olmadığını söyleyen Celal Şengör, “Gemileri dışardan ben getirttim, paraları da bulduk. Kim duydu” dedi.


Çarşamba akşamı bazı televizyon kanallarındaki haber programlarına bakınca Salı gecesi saat 4.08’de Düzce’de olan ve İstanbul ve diğer çevre illerde de çoğumuzu uykumuzdan uyandıran 5.9 şiddetindeki depremi bile fazla umursamadığımız anlaşılıyordu. Hangi hayati olayı yeterince umursuyor ve tepki veriyoruz ki buna vereceğiz diyeceğim ama durum her konudan daha ciddi görünüyor. Türkiye bir uçtan öbür uca fay hatları üzerinde, o nedenle birçok bölgemiz, birçok ilimiz risk altında. İstanbul da bu illerimizden biri ama orada durum daha farklı, İstanbul’dan geçen Marmara fay hattı 250 yılda bir 7’den büyük bir depremle kırılıyor, 1766’daki büyük depremden hesaplarsak 2016 yılından bu yana  “çok risk taşıyan” bir periyodun içindeyiz. Deprem uzmanlarının, jeologların yıllardan beri yaptıkları uyarılar yönetenler tarafından umursanmadığı için de yalnız İstanbul değil birçok il ve milyonlarca insan hayati tehlike altında. Bu konularda en doğru, en güvenilir açıklamaları almak üzere deprem konusunda Türkiye’nin dünya çapında başarıya, üne ve ödüllere sahip iki bilim adamıyla konuştum; Prof. Dr. Sayın Celal Şengör ve Prof. Dr. Sayın Naci Görür’le...

[caption id="attachment_7499489" align="alignnone" width="1200"] Prof. Dr. Sayın Celal Şengör[/caption]

■ Siz ulusal ve uluslararası birçok ödüle sahip bir bilim insanısınız. Şu anda da ‘en büyük jeoloji madalyasını” almak üzere bulunduğunuz Avusturya’dan konuşuyoruz. Salı gecesi çevre illerde de şiddetle hissedilen Düzce depremi sonrasında söylediklerinizle hepimizi çok korkuttunuz. 

Ben de çok korktum çünkü.

■ Prof. Dr. Naci Görür’le birlikte çalıştınız, o da endişeli ama sizin kadar çok ürkütmüyor. Siz “İstanbul’dan kaçın” diyorsunuz ama 15 milyonluk şehirden kaç kişi kaçabilir ki? 

Kaçamaz tabii, bakın ben size bir şey söyleyeyim mi; İstanbul kaybedilmiştir. İstanbul’da 7.2’den de büyük bir deprem olabilir.

İSTANBUL’DA RİSK ARTTI, HALA KİMSE DURUMUN CİDDİYETİNİ ANLAMIYOR!


■ Bununla Bolu-Düzce hattındaki fayda enerjinin bir kısmı açığa çıktığına göre İstanbul depreminin daha hafif olması neden mümkün değil?

Nereye gitti o enerji? 1939’dan beri Kuzey Anadolu fayı üzerinde depremler Batı’ya doğru sürekli ileriyi yüklüyor, demek ki İstanbul şimdi daha çok yüklendi, risk arttı.. O kadar büyük bir cehaletle mücadele ediyoruz ki hala kimse durumun ciddiyetini anlamıyor.

“PANİK KORKUNÇ OLACAK, DEPREMİN ZARAR VERMEDİĞİ YERE PANİK ZARAR VERECEK”


■ Deprem sonrası bu bölgelere gittiğinizde binalarda üst katların alttaki katların üstüne çöktüğünü ve yan yattığını görüyorsunuz. “Çök-kapan-tutun” diye deprem provası yapıldı, büyük bir depremde bunun faydasının olmadığı, buzdolaplarının bile ezildiği bilinmiyor mu?

O tatbikat bile doğru dürüst yapılamadı, gayrı ciddi bir iş yaptılar. Benim derdim şu; panik korkunç olacak, yani depremin çok zarar vermediği yere panik zarar verecek. Bana millet kızıyormuş “niye bir şey söylemedi” diye, yahu yıllardır söylüyorum, söyleyecek yeni bir şey yok, artık bir şey yapılacağına dair ümidim de yok.

HALK TOPLANMA ALANLARI ELDEN GİDERKEN DE SUSTU, TEPKİ VERMEDİ!


■ Şimdi depremde toplanma alanları da neredeyse kalmadığına, hemen hepsine AVM ve bina yapıldığına göre insanlar kendileri nasıl bir önlem alsınlar?

Halkın da bu olaylar olurken yeterli tepkiyi vermesi gerekirdi, sustular. Yıllardır “deprem olacak” diye yırtınıyoruz, halktan en ufak bir talep, bir baskı yok, “kendi evimi nasıl kurtarırım” onun peşindeler, olmaya devam etsinler. Ben bir yazı yazdım; “Tabiat geldiği zaman sen AKP’li misin, CHP’li misin diye sormuyor” dedim, bu işin siyasetle ilgisi yok, yönetenleri göreve çağırmaları gerekiyordu, yapmadılar. Yıllardır muhalefet partilerini de uyardık, kimse bu konuya eğilmedi.

■ Acaba siyasetçiler Ankara’da oldukları için mi korkmuyorlar ve bu konuya sıra gelmiyor?

Hayır, bu korkma meselesi değil, İstanbul çöktükten sonra Türkiye Afganistan’dan beter olur, İstanbul’u alın Türkiye’den, oldu size Afganistan. Ülke yönetenlerin bilimden biraz anlamaları önemlidir, örneğin Süleyman Demirel birinci sınıf mühendisti, 17 Ağustos 1999 depreminde cumhurbaşkanıydı, depremden sonra beni çağırdı, anlatmamı istedi. Ben kağıda Marmara Denizi’ni ve fayı çizdim, “Sayın Cumhurbaşkanım, izin verirseniz fay çözümlerini koyayım” dedim, “Bırak onları, ivmeleri yaz” dedi. Bakın, bu ne demek; bu adam bunu biliyor demek. Ben ivmeleri yazmaya başladım, 3’üncüyü yazarken “İşte bu fena” dedi, ben de “Evet, hakikaten fena” dedim. Eviniz depremden fazla etkilenmeyecek bir konumda olsa bile deprem anında nerede olacağınız belli değil.

“KİMSE FELAKETİN BÜYÜKLÜĞÜNÜN FARKINDA DEĞİL”


■ İnsanların çocukları okulda, kendileri iş yerinde olabilir.

Evet felaketi düşünün, kimse felaketin büyüklüğünün farkında değil, umursamıyor, söyleyene de hemen “felaket tellallığı yapıyor” diye saldırıyorlar, ben de yapmıyorum işte, sık sık hatırlatmak ve uyarmak için ağzımı açmıyorum.

■ Son 5.9 büyüklüğündeki Düzce depreminin İstanbul’da olacak depremi tetiklemiş olacağını düşünüyor musunuz?

Tetiklemiş değil, ihtimalini arttırmış olacağını düşünüyorum. İzmit Körfezi’nden Şarköy’e kadar olan alanı, özellikle sahilleri ciddi şekilde etkileyecek bir deprem olacaktır. İstanbul’da kalabalık ve dar sokakların olduğu semtler için gaz patlaması tehlikesi de unutulmamalı.


KANAL İSTANBUL YAPILACAK OLURSA DEPREM “KANALI VE ÇEVRESİNİ” DARMADAĞIN EDER!


■ 7.2’den büyük bir deprem Tsunami getirecek mi beraberinde?

O belli olmaz, yer kayması olursa getirir. Adamlar tutturmuş “Kanal İstanbul yapacağım” diye, düşünün Allah aşkına, böyle bir deprem oldu mu o kanalı ve çevresini darmadağın eder, tam bir facia olur İstanbul. Bu konu inat götürecek bir konu değildir.

MARMARA’DA MÜTHİŞ ARAŞTIRMALAR YAPTIK, TÜRKİYE BİR KURUŞ VERMEDİ!


■ Merkezi Marmara Denizi’nde olacaksa Adalar’ı nasıl bir tehlike altında bırakır?

Büyük bir ihtimalle Silivri-Kumburgaz arasında olacak, adaların altı sağlamdır ama çok sallayacak, ev sağlam değilse, çok sallantıya gelemiyorsa dayanamaz. Biz Marmara’da muazzam araştırmalar yaptık, Marmara en iyi bilinen iç deniz haline geldi. İstemez miydiniz ki sizin devletinizde 3-5 kuruş olsun bu araştırmalarda. 70 milyon dolar harcandı, Türkiye bir kuruş vermedi. Bu memlekette Atatürk öldü, 1946’da Amerika bir el attı Türkiye’ye, ondan beri belimizi doğrultamıyoruz. Türkiye cahillerin eline geçti.

DOMİNO ETKİSİ GİBİ; BİR TANE VURUNCA HEPSİ DEVRİLİR!


■ Salı gecesi olan Düzce depreminin İstanbul depremini ne kadar tetikleyeceği veya stresi arttıracağı hesaplanamıyor mu?

İTÜ Jeoloji’den benim eski öğrencim, şimdi meslektaşım olan Cengiz Zapçı’yla konuştum; “Çalışmamış faylar var, onlar tıkır tıkır gitmeye başladı” dedi. Domino etkisi gibi, bir tane vurunca hepsi devrilir. Bütün araştırmanın organizasyonu benimle başladı, ne olacağını bütün detaylarıyla anlattım, Naci Görür’ü genel koordinatör seçtik, gemilerin hepsini dışardan ben getirttim, paraları da biz bulduk.

■ Gemiler derken yabancılar için olan gemiler mi?

Evet, başka gemi yok ki. Yalnız daha önce Naci MTA’nın gemisini yeniletti, Marmara’da bir sismik araştırma yaptırdı, bu çok faydalı oldu bize, bütün bunları yaptık ne oldu? Siz bile duymadınız bunları. Cumhuriyet tarihinde benim kadar uluslararası alanda etki yapmış bir bilim adamı yok, benden haberiniz oluyor mu, hayır. Çünkü yaptığımız iş sansasyonel değil. Haberiniz olmadığı için de bizim dikkat çektiğimiz tehlikeleri, dikkat çektiğimiz ihtiyaçları duymuyorsunuz. Mesela siz şimdi heyelan, seller, kuraklık hakkında hiçbir şey sormuyorsunuz, oysa biz yıllar önce 2090 yılına kadar Türkiye’de iklim nasıl değişecek, nasıl kuraklaşacak bunları anlattık, hiç kimse bunları sormadı. Sonra da diyorlar ki “ne yapalım”, bu umursamazlıkla ne yaparsanız yapın, artık çok geç olduğunda ne yapalım diye sormanın anlamı yoktur. Büyük bir deprem oluyor aynı gün saatlerce başka konuları tartışıyorlar, inanılır gibi değil.

Einstein’ın lafını unutmayın; “İki şey sonsuzdur, evren ve aptallık. Ve evren konusunda çok emin değilim” diyor, çok doğru bir sözdür. Bunları yazın; birisi de çıksın desin ki “Bu aptallıkla biz bir yere varamayız”. Adamlar eğitimi perişan ettiler, herkesin yazdığı öğretmen maaşları, öğretmenlerin ataması, tek sorun bu değil; çocuklarımıza ne öğretiyoruz? Coğrafyayı seçmeli yaptılar, hatta bir Milli Eğitim bakanı “coğrafya ile tarih birlikte öğretilir” dedi, düşünebiliyor musunuz; jeomorfolojiyi tarihle öğreteceksiniz, jeomorfoloji bilmeyen adam depremle mücadele edemez. Sizin ülkenizde coğrafyacı yok, selle, heyelanla, depremle mücadele edemezsiniz.

TELEFONLAR ÇALIŞMAYACAK, İSTANBUL’LA BAĞLANTI KOPACAK


■ İlgilenmeyen siyasetçilerin özel uçakları var,  atlar giderler bir büyük afet anında nasılsa.

Nah giderler, nereye gidiyorlar. O keşmekeşte nereye gidecekler. O andaki paniği düşünün, telefonlar çalışmayacak, hiçbir şey çalışmayacak, yangınlar çıkacak, İstanbul’la bağlantı kesilecek, o paniği düşünebiliyor musunuz? İzmit depreminde Antalya’daydım, kimseyi arayamadık. O kaçanlar bir daha dünyada kaçacak yer bulamaz. Bana “ağzını açmıyor” diye küfredenlere selam söyleyin, 20 senedir konuşuyor bu adam hiçbir şey değişmedi deyin.

[caption id="attachment_7499490" align="alignnone" width="1200"] Prof. Dr. Sayın Naci Görür[/caption]

Naci Görür: İnsanların can güvenliği EYT'den daha mı önemsiz?


Deprem bölgelerinde yaşayan milyonların can güvenliği konusunda talepkar olmamalarına bir anlam veremediği belirten Naci Görür "EYT için nasıl seslerini duyurdular. Peki ya deprem" dedi.


■ Sayın Görür, daha önceki açıklamanızda İstanbul’dan geçen fay hattında 250 yılda bir kırılma olduğunu ve şu anda riskli periyodun içinde olduğumuzu söylemiş ve uyarıda bulunmuştunuz, bu uyarılarınıza karşı size cevap geliyor mu?

Ben şu anda İstanbul Belediyesi’nin bir kuruluşu olan İSKİ’de danışmanım. İstanbul’u depreme hazırlama noktasında özellikle alt yapının depreme hazırlanmasında, içme suyu şebekesinin, kanalizasyon şebekesinin, barajların deprem güvenlik analizlerini yapıyorum, İstanbul’un alt yapısını depreme hazırlamaya çalışıyoruz. İSKİ’de olmam nedeniyle Belediye’nin desteğini bir yana bırakırsak diğer hiçbir kurum kuruluştan herhangi bir tepki almıyorum, neden olduğunu da bilmiyorum ama mesela TBMM’de bir deprem komisyonu kuruldu, birçok arkadaşımı çağırdıkları halde beni çağırmadılar.

■ NATO’nun Bilim Ödülü’nü almış, dünya çapında başarıya sahip ve Marmara Denizi araştırmalarında görev almış bir uzmanı neden çağırmıyorlar acaba, İBB’de danışman olmanız neden olmuş olabilir mi?

Herhalde kendilerinin bir anlayışı olsa gerek, bir bilim adamı olarak ben bunu sadece yadırgarım çünkü bilimin siyasetle ilgisi yoktur, bilim adamının da bilimsel verileri tartışmada siyasetle ilgili hiçbir şeyi karıştırmaması lazım, bu bilim adamı etiğiyle de yakışmaz, ben insanlarımız için, ülkemin deprem güvenliği için bildiğim kadarıyla söylüyorum ama nedense resmi organlarla hiçbir şekilde ilgimiz olmadığı gibi bizi duyduklarından eminim ama görmediklerinden de eminim.  Bunu başka zamanda söylemem ama dünyada en etkin bilim adamları listesinde yer alan bir bilim adamıyım, Bilim Akademisi Kurucu Üyesi’yim. Bu, Türkiye’deki mevcut profesörlerin yüzde 2’si arasına girmek demektir. Buna rağmen bugüne kadar hiçbir organdan tepki almıyoruz.

DEPREM KUŞAĞINDA YAŞAYAN KENTLERİN VATANDAŞLARI PARTİLERE HAZIRLIK PLANLARINI SORMALIDIR!


■ Şu anda terör ve depremden daha önemli bir olay yok. Neden tepki vermiyorlar anlaşılır gibi değil.

Siyasiler halkın isteklerine göre hareket ederler, yani halka hoş gözükmek için gerekeni yaparlar onun için ben halkımıza da tweetlerde ve televizyon konuşmalarımda “Hangi partiden olursanız olun deprem partiler üstü bir konudur, iktidara geleceklerin depremle ilgili plan ve programları nedir, buna yeterince hazırlıkları var mıdır, ekipman veya insan yönünden hazırlar mı bunları sorun, eğer böyle bir planları yoksa onlara oy vermeyin” diyorum. Şimdi seçim arifesi mesela, neden bizim halkımız talepkar olmuyor, ben “depremde can güvenliğinizi talep edin” diyorum. Burası bir deprem ülkesi, ben de deprem kuşağında yaşayan bir kentteyim, dolayısıyla bizi depreme hazırlamada nasıl bir planınız var diye sorun, neden demokratik anlamda baskı uygulamıyorsunuz diyorum.

ELAZIĞ DEPREMİ İÇİN 2003’TE UYARMAYA BAŞLADIM DİNLEMEDİLER


Meydanlarda toplanıldığında pankartlar kaldırılıyor, neden can güvenliği talep edilmiyor anlamakta zorluk çekiyorum. EYT çok önemli, bakın nasıl seslerini duyurdular, insanların can güvenliği EYT sorunundan daha mı ucuz ki bu konuda bir şey olmuyor. Bilim adamı olarak bilimsel sınırlar içerisinde kalan doğruları söyleriz ama benim de “insanımızın can güvenliği noktasında gerekeni yapalım” dediğimde moral bozukluğum oluyor. Ben Elazığlıyım, Elazığ depreminin geleceğini 2003 yılından itibaren Elazığ’da sürekli konferanslar vererek anlattım, Elazığ bir deprem kenti ama Elazığlı depremin ne olduğunu bilmiyor, kaç sefer gittim, Vali’yle, Belediye Başkanı’yla, Bingöl ve Malatya, Maraş  valileri ve belediye başkanlarıyla toplantılar yaptım, projeler vermeye çalıştım, projeler de reddedildi. “Elazığ’a deprem geliyor ve gelirse Sivrice Gölü’nden itibaren başlayacak, hazırlıklı olun” diye defalarca söyledim. Nitekim 2020’de deprem Elazığ’ı vurdu, şu anda üçte ikisi çok kötü durumda. Beni “Depremi bilen adam” diye lanse ettiler, ben depremi bilen adam değilim, bilimsel olarak tehdidi öngörüyoruz. Nitekim Marmara’da deprem olacağını ilk öngören bilim adamlarından biriyim, 1999’dan 2014’e kadar bütün Marmara’da yabancılarla birlikle deniz deprem araştırmalarını yapan ekibin başkanıyım, demek istediğim biz falcı, kahin değiliz.

■ 17 Ağustos 1999 Gölcük depremini de öngördünüz mü?

Onu ben öngörmedim ama 99 depremi de 1967 Adapazarı depreminden hemen sonra 70’li yıllarda bilim insanları Kocaeli yöresinin tehdit altına girdiğini, önümüzdeki yıllarda büyük bir deprem beklenmesi gerektiğini söylediler. Bunu söyleyenlerin başında MIT’de profesör olan Nafi Toksöz hocamız vardı. 97 senesinde Teknik Üniversite’de yapılan bir çalışmada 99 depremlerinin olduğu yerin depremlere gebe olduğu, tehlikeli olduğu araştırmacılar tarafından söylendi.

Salı gecesi olan depremi de yine yer bilimciler olarak öngörüyorduk, çünkü 99 Kasım’ındaki Düzce depremi ve 99 Gölcük depremi Kuzey Anadolu fayını Bolu Tüneli’ne kadar kırmıştı, Bolu Tüneli’yle Bolu arası daha kırılmamıştı. Şimdi de uyarıyoruz, orada böyle bir deprem daha beklenir diye.

BOLU TÜNELİ’YLE BOLU ARASINDA BİR FAY KOLU DAHA VAR, O DA KIRILABİLİR!


■ Ama tweetinizde “Bu deprem büyük ölçüde enerji açığa çıkarmıştır, onun için risk azalmıştır” diyorsunuz.

Evet, çünkü ta Kocaeli’nden Düzce’ye kadar fayın çok büyük bir bölümü 99 depremlerinde kırıldı, enerjiyi büyük ölçüde boşalttı, şimdi kırılmamış bazı yerler var, onlar fayın daha küçük parçaları, Salı gecesi olan o kollardan birini daha kırdı, enerjiyi biraz daha boşalttı. Şimdi bir tane daha var, Bolu Tüneli’yle Bolu arası, onu da kırabilir. O da kırıldıktan sonra o bölgede uzun süre deprem olmaz. 99’un 17 Ağustos’unda Gölcük’te deprem olunca “İstanbul’a ve Düzce’ye dikkat” diye bağırdık, alarm verdik, çünkü kırılma bölgesinin sağında ve solunda bu iki bölge var. Nitekim 3 ay sonra 12 Kasım’da Düzce de kırıldı. Biz, yer bilimciler uyardığımız için Düzce’de deprem hazırlıkları hızlandı, ondan dolayı orada ölümler az oldu, 800 kişi kaybettik, oysa 7.2 depremiydi. 7.4 büyüklüğündeki Gölcük depreminde 17. 480 kişi hayatını kaybetmişti. “Marmara’ya dikkat” dedik, 23 sene geçti, 1999’dan bu yana hala uyarımız devam ediyor, fay daha kırılmadı. Marmara’da depremin ne zaman, hangi sürede olabilir hepsi çalışılmış, bilinen şeyler.

MARMARA DENİZİ’NDEKİ DEPREM “GELİYORUM” DİYE BAĞIRAN BİR DEPREM!


■ İstanbul raporuna göre 7.5 büyüklüğünde bir deprem gece olursa 14 bin, gündüz olursa 12 bin kişi hayatını kaybedebilir dendi. Ne zaman olduğu bilinir diyorsunuz, ne zaman?

Tabii, periyod olarak çalışmaları var, tarihi depremlere bakarak, stres transfer hesabı yaparak, uydu sistemlerinden veriler alınarak periyod hesaplanabilir. Tom Parsons isimli bir Amerikalı jeofizikçi bilim adamı “99’dan itibaren her an olmak kaydıyla Marmara Denizi’nde minimum 7.2 büyüklüğünde bir depremin 30 yıl içinde olma olasılığının yüzde 74 olduğunu” hesapladı ve bu yayınlandı, dünya literatürüne geçti. Yüzde 74 büyük bir olasılıktır, dünya bizden daha fazla ilgileniyor, çünkü Marmara Denizi’ndeki deprem “geliyorum” diye bağıran bir deprem ve siyasetçilerimiz pek farkında olmasa da belirtileri var.



■ Sizin de birlikte çalışmalar yaptığınız Prof. Dr. Celal Şengör, son Düzce depreminden sonra İstanbul depremine daha çok dikkat edilmesi gerektiğini söylüyor. Sizce bu depremin İstanbul’a etkisi olacak mı?

Bu depremin İstanbul’da olacak depremle ilgisi olmaz demek bilimsel olarak mümkün değildir. Çünkü Düzce’de 6 büyüklüğündeki deprem muhakkak ki kırılan fay ve ilişkili olduğu fay sistemine stres transfer edebilir. Biz Kuzey Anadolu fay zonunda bu stres dağılımının nasıl olduğunu tam anlamıyla bilemiyoruz, Marmara Denizi’nin içindeki faylara bugünkü depremin ne kadar stres transfer ettiğini hesaplayamıyoruz ama hiç transfer etmediğini de söyleyemiyoruz, dolayısıyla Marmara’daki fay sistemine de etkisi olacaktır. Önemli ölçüde stres transferi varsa Marmara’daki depremi öne çekebilir. İstanbul’daki yapı stokunun;  1 milyon 100 bin binanın yüzde 60’ının deprem güvenli olmadığı, gecekondu mantığıyla yapıldığı, yeterli mühendislik hizmeti almadığı bilinmektedir. Böyle olunca da minimum 7.2 büyüklüğünde bir deprem bu tür bir yapı stokunda çok büyük bir yıkıma ve can kaybına sebep olacaktır.

BURSA, BALIKESİR, ÇANAKKALE’YE KADAR BİRÇOK İL ETKİLENECEKTİR”


■ Bursa, Çanakkale ve diğer çevre illeri tetikler mi?

Deprem denizin altında olacağı için İzmit Körfezi’nden başlıyor, Tekirdağ’a kadar uzanan fay hattı kırılacak, dolayısıyla Marmara Denizi’nin hem kuzeyi, hem güneyi bu depremden etkilenecek, Bursa, Balıkesir, Çanakkale, kuzeyde de belki Edirne’ye kadar.

HALKI, ALT YAPIYI, BİNALARI DEPREME HAZIRLAMAZSANIZ, DEPREM KORKUSU BİTMEZ!


■ Peki, ne yapılması gerekiyor?

Bu dediğim yapılsaydı değil İstanbul, bütün Türkiye depreme hazır hale gelirdi, deprem korkumuz da biterdi. Yapılması gereken şu idi; Türkiye’de bir Afet Bakanlığı kurulmalı, bu öyle Afet İşleri Genel Müdürlüğü afete müdahalede etkin rol oynamasına rağmen depreme hazırlık sadece genel müdürlükle olmaz. Hele iklim değişikliği de bu işi hızlandırıyor. Bu bakanlık bilimsel yapılanmalı, liyakate dayalı elemanlar istihdam edilerek 5 yıllık planlar dahilinde, yerel yönetimlerle güç birliği yaparak ve halkı bizzat işin içine katarak tüm deprem kuşaklarındaki yerleşim alanlarında deprem odaklı kentsel dönüşüm uygulamalıdır.

Deprem odaklı kentsel dönüşüm ancak bir kentin bütün bileşenlerini, halkı, alt yapıyı, çevreyi, yapı stokunu, ekonomiyi depreme hazırlamakla mümkündür. Sadece yapıları yenilemek ve güçlendirmek olarak anlarsanız o “rantsal dönüşüm” olur.

■ Her an deprem bekleniyor, acil olarak ne yapılmalı?

Şu anda İstanbul’da 50 bin binanın “çok ağır hasar” alacağı saptanmış vaziyette, bu 2.5 milyon insanın can güvenliği yok demektir. Derhal İstanbul’da bu 50 bin binayı ya güçlendireceksiniz veya yıkıp yeniden yapacaksınız. Sonra alt yapısına yöneleceksiniz, ben bunları görmüyorum. Şimdi hükümet “İstanbul’da 250 bin konut yapacağım ve satacağım” diyor, millet de kuyruğa giriyor, şimdi bu işte bir anormallik yok mu? Bir tarafta milyonlarca insanın can güvenliği tehdit altındayken, para varsa bunu yapmak öncelikliyken bunu bırakıp seçim nedeniyle sadece konuta yönelmek deprem açısından ümit vermiyor.