“11 Eylül 1980 Perşembe günüydü. Bakanlar Kurulu normal olarak her hafta perşembe günleri toplanırdı. Genelde toplantılar sabah saatlerinde başlar gündem çok yoğun değil ise saat 14.00-15.00 gibi sona ererdi. O gün, öğleden sonra TBMM’de Maliye Bakanı İsmet Sezgin hakkında, Milli Selamet Partisi’nce verilmiş olan gensoru önergesi görüşülecekti. Bakanlar Kurulu toplantısından sonra meclise gidilecekti. Siyasi hava bir süredir çok ağırlaşmıştı. Anarşi ve cinayetler artmıştı. Ülkenin birçok yerinde sıkıyönetim olduğu halde güvenlik gerektiği gibi sağlanamıyordu.”

12 Eylül 1980 askeri darbesinin bir gün öncesini anlatmaya böyle başlamış. Değişik bakanlık görevlerinde bulunan yakın dönem Türk siyasi tarihinin önemli aktör ve tanıklarından Sümer Oral, siyasi hatıratını “Bir Devrin İzleri” kitabında toplamış. Kitapta çok ilginç bilgiler, hatıralar, anekdotlar var. Rahmetli Süleyman Demirel’e çok yakın isimlerden olan Sümer Oral’ın kitabından, darbenin bir gün öncesini aktarıyorum:

İÇİŞLERİ BAKANI’NI UYARDI

Bakanlar Kurulu toplantısının yapıldığı o gün Ankara gene hayli karışıktı. Kızılay meydanında hareketlenme ve güvenlik güçleri ile çatışmalar vardı. Bakanlar Kurulunun toplantısı sırasında Kızılay’dan arka arkasına patlama sesleri geliyordu. Esasen toplantının yapıldığı eski başbakanlık binası bilindiği gibi Kızılay Meydanı’na çok yakındı. Gürültüler devam edince başbakan bir ara İçişleri Bakanı Orhan Eren’e “Sayın Eren gidiniz, şununla ilgileniniz, nedir bu?” diye ikazda bulunmuştu. Sıkıyönetim var, Ankara’nın merkezinde başbakanlığın burnunun dibinde bunlar oluyor. Kuşkusuz son derece tedirgin eden gelişmelerdi.

Bakanlar Kurulu toplantılarında başbakan toplantı sonuna kadar genelde yerinden kalkmazdı, toplantı nihayete erinceye kadar dışarı çıkmazdı. Özel kalem müdürü Kemal Güçyener, zaman zaman kendisine küçük kağıt üzerinde not getirir, Demirel onu okur, katlar ve önüne koyardı. Hep böyle olurdu. Ancak o gün farklı bir hava vardı. Güçyener iki ya da üç kez not getirdi. Notu okuyan başbakan hemen dışarıya çıktı, bir süre sonra geri döndü.

MECLİSE SON GELİŞ

Bu alıştığımız bir tablo değildi. Hem çok sık not getiriliyordu hem de Demirel hep dışarı çıkıyordu. Yüz ifadesinde tatsız bir durumun olduğu anlaşılıyordu. Salonda benim yerim uzun masanın diğer ucunda ve başbakanın tam karşısındaydı. Kendisini iyice süzebiliyordum. Nitekim başbakan kısa bir süre sonra toplantıyı keserek ‘Beyler, saat 15.00 de mecliste gensoru oylamasında olalım’ dedi ve hemen odasına geçti.

Saat17.30 gibi bakanlığa Turgut Toker ağabey geldi. Uzun uzun görüştük, değerlendirmelerde bulunduk. Her ikimizde ciddi endişelere sahiptik, bazı söylentiler de vardı fakat o gece bir darbenin olacağı konusunda sağlıklı bir bilgiye sahip değildik. Bakanlıktan çıkışım da hayli uzamıştı.

‘ABİ İHTİLAL OLDU’

Gece çok geç yatmıştım. Saat 02.30 sularında telefonum çaldı. Başbakanın danışmanlarından olan yakın arkadaşım Atilla Peynircioğlu arıyordu. ‘Abi ihtilal oldu.’ dedi. Telefon o anda kesildi. Anlaşılan telefon bağlantıları kapatılmıştı. Diğer telefona gittim. Bakan olunca eve ikinci bir telefon hattı bağlanmıştı. O telefon ise çalışıyordu. Oradan Güniz Sokağı (Demirel’in evi) başbakanın konutunu aradım. Korumalardan aldığım haberlerin doğruluğunu öğrendim.

Giyinip eşim Türkan Hanım ile caddeye bakan salonumuzun penceresi önünde oturduk. Bir yandan televizyon izliyor diğer yandan gelişmeleri takip ediyorduk. Olaylar nasıl gelişecekti? İçinde birkaç kişisel eşya ve bir iki kitap olan orta boy bir valiz hazırladık. İlk akla gelen kuşkusuz bizlere karşı bir uygulama olacağı yönündeydi. Sabaha karşı, askeri darbenin emir komuta zinciri içinde yapıldığı açığa çıktı. Parti liderlerinin evlerinden alındıkları duyuruldu. 12 ve 5 yaşındaki iki kızım Beril ve Burcu odalarında uyuyorlardı.

‘SİZİ KİMSE BULAMAZ’

Bu sırada bizi ailece duygulandıran bir gelişme yaşadık. Oturduğumuz dairenin tam karşısında olan dairede Mardinli bir aile oturuyordu. Bizim daire ile arada çok dar bir boşluk vardı. Daha çok Arapça konuşurlardı. Yaşlı bir karı kocaydılar. Türkçeleri de fena sayılmazdı. Komşu Hanım balkonlarından eşime sesleniyordu. Gün henüz ağarmamıştı. Mardinli komşumuz, kocasını kastederek ‘Kızım amcan diyor ki eğer Bakan Bey kabul ederse bize gelsin, biz kendisini gizleriz, kimse de bulamaz.’ dedi. O şartlarda komşudan gelen bu tür içten ve cesur bir yaklaşım bizleri çok hislendirmişti.”

Sümer Oral’ı darbeden iki gün sonra darbenin lideri Genelkurmay Başkanı Kenan Evren aradı. Kendisine bakanlık teklif etti. Oral kabul etmedi.

YÖNETİM BİZE GEÇECEK

Demirel ve eşi Nazmiye Hanım, 12 Eylül 1980’de zorunlu ikamete tabi tutuldukları Hamzakoy’dan 11 Ekim 1980’de evlerine döndü. Dönüşünün ilk haftasında Sümer Oral’a, “Bu devlet yine bizim yönetimimize geçecek. Hiç endişeye gerek yok. Devleti takip edeceğiz. Maliye Bakanlığı ve Merkez Bankasını sen izleyeceksin” dedi. Demirel; yasaklı günlerinde bile gölge kabineyi oluşturmuştu.

Oral’ın “Bir Devrin İzleri”nde, sevgi, hoşgörü, diyalog ve uzlaşıyı da görüyorsunuz. Bugün en çok ihtiyaç duyduklarımız da bunlar değil mi?