Alt tarafı 64 kare üzerinde 32 taşla oynanır.

Ama, her iki taraf ilk hamlesini yaptığında 400 farklı olasılık oluşur.

İkişer hamle yapıldığında, olasılık sayısı 72 bini geçer.

10’ar hamle yapıldığında, milyar, katrilyon filan yetmez, septilyon bile yetmez, yaklaşık 170 oktilyon olasılık vardır.

Bu sayıyı yazmaya gayret edersek...

169.518.829.100.544.000.000.000.000.000’a tekabül eder!



Satranç böyle bir oyundur.



İlk hamleyi yaparken, ileriyi işte bu ebatlarda düşünmek gerekir.



Akıldır.

Vizyondur.

Stratejidir.

“Şahane hamle yaptım, taş aldım” diye sevinirken mesela, kendi elinle kendi savunmanı düşürdüğünü farkedemeyebilirsin, rakibinin seni oraya sürüklediğini kavradığında çok geç olabilir.

Kendini şah zannederken, mat olursun.

Çünkü, zeka oyunudur ama, zeka yeterli değildir.

Analitik düşünme yeteneğidir.

Sezebilmektir.

Masum görünen tehditleri öngörebilmektir.

Kazanmak için kabiliyetin yetmez, mutlaka ama mutlaka rakibinin hata yapması gerekir.



Satranç...

Rus kültürünün parçasıdır.

Çünkü, Sovyet Devrimi tarafından, teee 100 yıl önce askeri okullara eğitim aracı olarak konuldu.

Toplumun entelektüel gelişimine katkı sağlamak için, ilkokuldan itibaren çocuklara öğretildi, fabrikalara götürüldü, işçilere satranç kulüpleri kuruldu, öğle tatili etkinliği oldu, köylere götürüldü, köy odalarında satranç oynanması teşvik edildi.

Devlette liyakat kriteri haline getirildi, satrançta seviyenin altında kalanlar, parti kadrolarında yükseltilmedi.

Gazetelerde satranç köşeleri açıldı, satranç kitapları yazıldı, satranç şarkıları bestelendi, satranç filmleri çekildi, belgeselleri yapıldı.

Soğuk Savaş’ta propaganda aracı olarak kullanıldı.

Satranç denilince dünyada akla ilk gelen ülke oldu.

Hatta, uzay’la dünya arasındaki ilk satranç maçını bile Ruslar yaptı.

1970 yılında Baykonur uzay üssü’nden Soyuz 9’la fırlatılan Rus kozmonotları Andrian Nikolayev’le Vitali Sevastyanov, görüntülü ekranda, yer kontrolle satranç oynadılar.



Satranç, Rusların yaşam biçimidir.

Hamlelerine karşı hamle yaparken oktilyon defa düşünmek gerekir.



Peki ya bizde durum nedir?



Bizdeki temelleri de teee 100 yıl önce atılmıştı.

Cumhuriyet Devrimi’nin kültür merkezleri olan Halkevleri’nde, eğitim meşalesi olan Köy Enstitüleri’nde satranç vardı.

Ama maalesef...

1950’den itibaren önce Halkevleri, sonra Köy Enstitüleri kapatıldı.

Aydınlanma devriminin önüne cehalet takozu konuldu.

Bu takoz, Cumhuriyet vizyonunun bir parçası olan satrancın da önünü kesti, topluma yayılması engellenmiş oldu.



Yıllar aktı geçti, Akp iktidara geldi.

Tarikatlara cemaatlere yol verdi.

E olacağı buydu...

Cübbeli Ahmet olarak tanınan arkadaş çıktı, satrancın “haram” olduğunu söyledi. “Satranç oynayanlar lanetlenmiştir” dedi. “Kumardan beter” dedi. “Satranç oynayanlara ölürken kelimeyi şehadet nasip olmayabilir” dedi. “Satranç oynayanları seyredenler de domuz eti yiyen gibidir” dedi. “Satranç oynamaktansa ateşi tutmak daha hayırlı” dedi. Sadece bunları söylese gene iyi... “Bunları sadece ben söylemiyorum, diyanet işleri başkanlığının İslam ve Toplum ilmihalinde satrancın haram olduğu yazıyor” dedi.



Cübbeli Ahmet hakkında suç duyurusunda bulunuldu.

Savcılık güya soruşturma açtı.

Cübbeli Ahmet savunma verdi, yine diyanet işleri başkanlığını “şahit” gösterdi, “bunları sadece ben söylemiyorum, diyanet işleri başkanlığı söylüyor” dedi.

Cübbeli Ahmet hakkında takipsizlik kararı verildi.

Böylece, satrançla alakalı bu akılalmaz ifadeler “hukuken meşru” hale getirildi, bütün tarikat yuvalarında satranca adeta savaş açıldı.



Bu gelişmeler üzerine, Chp’nin hukukçu milletvekillerinden Ziya Yergök, diyanet işleri başkanlığının bilgilendirme platformuna başvurdu, satrançla alakalı açıklama istedi.

Diyanet işleri başkanlığı fetva verdi.

“Satranç oynayanlar lanetlenmiştir şeklinde söylenen söz, hadis değildir, uydurmadır, böyle bir hadis yoktur” dedi.

Fetva buraya kadar çok güzeldi.

Ama fetvanın devamı da vardı.

“Dinimizde meşru eğlenme ihtiyacının ilkeleri vardır, dinin koyduğu emir ve yasaklara doğrudan veya dolaylı aykırı olmamalıdır, tercih edilen oyunlar ibadetleri ve asli görevleri ihmale yolaçmamalıdır, birinci plana alınmamalıdır, kumara vesile yapılması, ibadetlere engel olması ve zaman israfına yolaçması durumunda, satranç oynamak caiz değildir” denildi!



Buyrun burdan yakın...



Kardeşim saçmalamayın, saçmalayanlara kulak asmayın diyeceklerine, lafı evirdiler çevirdiler, muğlak ifadelerle “caiz değildir”e bağladılar.

Üstelik, cübbeli Ahmet’in hem internetteki videosunda, hem de savcılık soruşturmasında “kanıt” olarak gösterdiği “diyanet ilhimali” hakkında tek kelime bile etmediler.

Satrancı hem hukuki, hem dini açıdan tartışmalı hale getirdiler.



Dolayısıyla...

Kurban olayım, Karadeniz’deki satranca burnumuzu sokmayalım.

Çünkü, oktilyondan fazla olasılık vardır ama, bizim bu kafayla kazanma olasılığımız sıfırdır!