Sevgili okurlarım, bugün yakın tarihimiz açısından çok önemli bir gün... İzmir’in kurtuluşunun 101. yıldönümü.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye işgal altındaydı.
Bu işgalden Yunanistan’ın payına İzmir ve Ege bölgesi düşmüş, İzmir 15 Mayıs 1919 günü Yunan ordusu tarafından ele geçirilmişti.
Takvimdeki rastlantıya dikkat ediniz!
15 Mayıs 1919 günü İzmir işgal ediliyor, Mustafa Kemal Paşa dört gün sonra 19 Mayıs günü Samsun’a çıkıyor ve Milli Mücadele başlıyor.
★★★
26 Ağustos 1922...Türk taarruzu Afyon’da topçularımız tarafından başlatılıyor.
30 Ağustos 1922...Ordumuz meydan muharebesini kazanıp İzmir’e doğru yürüyüşe geçiyor...
Ve 9 Eylül’de İzmir yeniden bizim oluyor.
Askerimiz Afyon’dan İzmir’e olan uzun mesafenin çoğunda yürümek zorunda kalıyor.
Bu arada Yunan komutanı General Trikupis ve bütün komuta heyeti esir ediliyor.
Gazi Mustafa Kemal Paşa büyüklük gösterip, askerliğin onuru olan kılıçlarını kendilerinden almıyor.
★★★
13 Eylül 1922 günü İzmir’de çok büyük bir yangın çıkıyor.
İzmir’in bugünkü fuar alanı, Alsancak, Pasaport, Konak ve oralara yakın bütün bölgelerinde başlayan ya da başlatılan korkunç bir yangın ortalığı sarıyor, kasıp kavuruyor.
Bugünkü Kordon bölgesi dahil her yer cayır cayır yanıyor.
Elde güçlü bir itfaiye teşkilatı yok.
Savaş yorgunu Mehmetçik elinden geleni yapıyor ama hiçbir işe yaramıyor.
Bütün bunlar olurken İzmir’deki Rum ve Ermeni azınlığı ile yabancı uyruklular rıhtımda birikmiş, kendilerini alıp Yunanistan’a götürecek sivil gemilerle birlikte İngiliz ve Fransız savaş gemilerine kapağı atabilmek için yoğun çaba harcıyor.
Körfez onları kurtarmaya gelen 21 savaş gemisiyle dolu.
★★★
O sırada İzmir’de sadece bir tek itfaiye teşkilatı var, o da yabancılara ait...
İzmir Sigortaları İtfaiyesi Müdürü Avusturya uyruklu Mösyö Grescovich.
Kendiliğinden sönen yangın yaklaşık 10 gün sürüyor.
Bütün binalar, evler, kiliseler, iş yerleri, camiler, antrepolar, gazinolar, oteller kül olmuş durumda.
Zarar korkunç...
★★★
Mustafa Kemal Paşa’yı yangının erişmediği güvenli bölge olan Göztepe’de Uşşakizade Muammer Bey’in köşkünde kalması için davet ediyorlar.
Orada köşkün sahibinin kızı Latife Hanım’la tanışıyor.
Aydın, üç yabancı dil bilen bir Türk kadını.
Hadise evlenmeleri ve üç yıl sonra boşanmaları ile sonuçlanıyor.
Bu da ilginç bir rastlantı!.. Büyük İzmir yangını olmasa tanışmayacaklar ve evlenme diye bir durum olmayacaktı.
★★★
Peki İzmir’i yok eden bu yangın nasıl çıktı, kim, kimler çıkardı? Başka bir deyişle İzmir’i yakan kimlerdi?
Bu soruların yanıtı bugün de bilinmiyor.
Şu anda elde mevcut önemli belgelerden biri İtfaiye Müdürü Avusturyalı Mösyö Grescovich tarafından, olaydan sonra hazırlanan rapor. Özetliyorum:
“Ermeni evlerinden ve kiliselerden ateş açılıyor ve patlamalar oluyordu. Söndürmeye gittiğimizde bana da ateş ettiler. Birçok yer ve bütün Ermeni mahallesi yanıyor, dinamitler patlıyordu. Hortumlarımız bile yandı... Bu yangınla baş etmek mümkün değildi. Bazı Yunan uyruklular bana büyük bir yangın çıkacağını bir gün önce söylemişti. Anladım ki İzmir’in başına çok büyük bir felaket gelecektir...”
★★★
İzmir yangını bütün dünyada büyük yankılar uyandırdı. Malları depolarda ve dükkanlarda yanan yabancı uyruklu tüccarlar itfaiye aleyhine milyonlarca liralık tazminat davaları açtılar.
Konu ABD Kongresinde uzun uzun tartışıldı ve şu karara varıldı:
İzmir, kenti işgal eden Türkler tarafından yakılmıştır. Amaç Ermenileri ve Rumları bu yolla korkutup kaçırmaktı.
Dünya basınında Türkiye ve Mustafa Kemal Paşa aleyhine yüzlerce yazı yayınlandı. Yabancı kuruluşlar tarafından raporlar hazırlandı. Hepsinde biz suçlanıyorduk:
“Türkler İzmir’i yakarak Hristiyan azınlık sorunundan sonsuza kadar kurtulmayı amaçladı. Zira İzmir Türklerin gözünde “Gâvur İzmir” idi!”
★★★
Dünyaca ünlü yazar Ernest Hemingway o sırada savaş muhabiri olarak görev yapıyordu. Yangınla doğrudan ilgili değil ama bir haberinde, rastladığı, kaçmakta olan Yunan askerlerini şöyle tanımlıyordu: (Murat Köylü’nün “Küllerinden Doğan Şehir İzmir 1922” isimli kitabından.)
“Gün boyunca onlara rastladım. Kir içinde yorgun, tıraşsız, rüzgar yanığı bir halde yürüyorlardı. Bando yok, yardım kuruluşu yok. Sadece bit, kirli battaniyeler ve geceleri sivrisinek var. Onlar, adı Yunanistan olan ihtişamın (görkemin) sonu idiler...”
★★★
Türkler İzmir’i neden yakmış olsun?
Uygar, imarlı, kendi vatanının parçası olan bir kenti ele geçiren bir ordu, o kenti hangi nedenle yakabilir!
Kenti yakacağına katliam yapar, düşman işbirlikçisi olan bütün azınlıkları kılıçtan geçirir.
İzmir’de böyle bir şey olmadı.
★★★
Bunun tek örneği kurtuluştan hemen sonra halk tarafından linç edilen Metropolit Hristostomos.
Başkaca bir katliam örneği yok.
Onun da nedeni çok farklı. Yunanlılar İzmir’i işgal ettiğinde, elinde Yunan bayrağı ve haçla düşman ordusunu kutsayıp bütün Türklerin nefretini kazanan militan bir papaz.
Başpiskopos... Rumların dini lideri ve kışkırtıcısı.
Türk ordusunun işgali sonrasında Sakallı Nurettin Paşa İzmir askeri valiliğine atanmıştı. Ordumuzdaki tek sakallı generaldi. (Sonraki yıllarda Atatürk’e bir anlamda düşman oldu.)
Vilayet binasına yerleşen Nurettin Paşa emir verdi, yakalanan Hristostomos huzura getirildi.
Paşa kendisini azarladı, yaptıklarının hesabını mutlaka vereceğini söyledi.
Sonra onu askerler eşliğinde bir yere gönderdi.
Yürüyerek ve kelepçeli götürülüyordu.
Ahali üzerine saldırdı ve başpiskoposu linç etti.
★★★
Türk ordusu 9 Eylül günü İzmir’e girdiği zaman birkaç ufak olay dışında hiçbir çatışma olmamıştı. Dolayısıyla İzmir’i yakmamız, ulusal varlığımızı yok etmemiz için hiçbir neden yoktu.
Peki kim, kimler yaktı?
Bu sorunun yanıtı o zaman da ortaya çıkmadı, bugün de bilinmiyor.
Sevgili okurlarım, bu yazıda sizlere 9 Eylül 1922 ve sonrasından, çoğumuzun hiç bilmediği değişik bir kesit vermeye çalıştım.