Türkiye, artık kaldırılması güç olan sığınmacı krizini konuşuyor. Kimi ‘gönderelim’, kimi ‘entegre edelim’ diyor. Uzun zamandır birçok ülkede göç konusunda araştırma yapan Demokrat Partili İlay Aksoy, deneyimlerini ‘Sahibinden Satılık’ kitabında kaleme aldı. Sığınmacı meselesini, ‘Türkiye’nin önündeki olası ikinci Sevr tehlikesi’ olarak gören Aksoy ile konuştuk.
■ Suriye Savaşı ile 1999 Yugoslavya Savaşı arasında kurduğunuz benzerlikle başlayalım isterim. Kısaca anlatır mısınız?
Yugoslavya, ABD’nin perde arkası operasyonlarıyla etnik kimlik çatışma zeminini yaratarak ülkeyi 6 farklı bağımsız gözüken ancak ana gövde ABD, batı kontrolünde olan “devletçikler” yarattı. Yugoslavya müdahalesinde yaklaşık 140 bin kişi öldü, 4 milyonun üstünde insan yerinden edildi. Böylece nüfus boşalması ve savaştan doğan istikrarsızlık yeni sınırların çizilmesine imkân verdi. Yugoslavya’nın dağılması sonrası Slovenya ve Hırvatistan AB üyeliğine alındı, böylece ABD ve Almanya sömürgeciliğinin kontrolü tam sağlandı. Yugoslavya savaşı soykırım, insanlığa karşı suçlar, etnik temizlik, katliamlar ve toplu savaş tecavüzleri de dahil olmak üzere birçok savaş suçunun gerçekleştiği bir savaş olarak tarihe geçerken, Suriye savaşında da aynı kurguyla benzeri suçlar gözümüzün önünde işlendi.
■ Örnek?
Seküler yönetime karşı radikal Sünni gruplar ABD ile birlikte 134 farklı ülke (Arap Birliği üye ülkeleri olmak üzere) birleşip Suriye Arap Cumhuriyeti’ni de 5 farklı parçaya bölmeye çalışırken IŞİD, PYD, HTŞ gibi bölücü paramiliter terör örgütleri, başta Yezidilere ve Suriye halkına karşı çok ciddi savaş suçları işledi. Bugün Büyük Ortadoğu Projesi denilen proje tam da aynı mantıkla ilerliyor. Nihai amaç ülkemizi de dahil ederek bölünmedir ve yeni batı hizmetinde olan “devletçikler” yaratmaktır. Türkiye’ye gelmesi sağlanan yaklaşık 5 milyonun üstünde Suriyeli ise yeni nüfus transferi yöntemiyle yeni sınırların çizilmesinin alt yapısıdır.
■ Suriyeliler Türkiye’de kalırsa nasıl riskler doğar?
Suriyelilerin Türkiye’de kalması demek yaklaşık 5 milyon üstünde Suriyeli ile birlikte bulunan Afganların Türk toplumu içinde örgütlü yapılar halinde hareket edebilmeleri demek. Güçlenen diasporalarla milli güvenliğimizin olağanüstü zafiyete uğrayacağını ve kolluk güçlerimizin yeterliliğinin risk altına gireceğini öngörmemiz gerekiyor. Verilen vatandaşlıklarla birlikte Cumhuriyetimizin üniter devlet yapısıyla bağdaşmayan yeni talepler doğacaktır. Özünde Türkiye’nin nüfus transferiyle birlikte iç karışıklık yaşaması kaçınılmaz hale getiriliyor. Demografik, kültürel, ahlaki, sosyal ve ekonomik dönüşümler bu karışıklıkla birlikte kaçınılmaz. Yaşanan hiçbir olay ve verilen hiçbir karar tesadüfi değil İpek Hanım. 21. Yüzyıl’da Türkiye’nin yeni Filistin olması isteniyor.
■ “Topraklarımız karıştırılacak!” Hangi yöntemlerle?
Ülkemizde 112 farklı ülkeden kaçak girmiş yabancı var. Özellikle kaçak girenler genç erkek. Tüm istatistikler gösteriyor ki gelenlerin yaş ortalaması 22 olmakla birlikte eğitim seviyeleri oldukça düşük ve travmatik, sıcak çatışma yaşanan ülkelerden geliyorlar. Gelen insanlar kültürlerini ve alışkanlıklarını beraberinde getiriyor. Kimlikleri alınmadığından içinde bulunduğumuz ekonomik buhran karşısında yabancı erkekler yer altı dünyası ve paramiliter gruplar için en elverişli eleman konumundalar. Örgütlenmeleri çok kolay ve unutmayalım ki sıcak çatışma bölgelerinden geldikleri için onları kullanmak isteyen güçler tarafından silah kullanma veya çatışmada bulunmaları daha az eğitim gerektirecektir.
■ Ve bu yöntemler Batı tarafından devreye sokulacak, öyle mi?
Batı kontrol etmek istediği ülkelerde iç karışıklığı her zaman “insan hakları” senaryosuyla başlatır. Meşruiyetini böyle oluşturmaya çalışır. Türkiye’de de yarın Suriyeliler, Afganlar, Sudanlılara karşı Türk toplumunu ırkçı, faşist gösterip sahte saldırılar düzenlemeye çalışacaktır. Unutmayalım ki Suriye savaşındaki ilk ayaklanma Filistin sığınmacı kampında, Suriye ordusundan firar etmiş, Batı işbirlikçileri tarafından organize edilmişti. Yarın, 12 yıl ağırladığımız yabancılar Türkiye’de ırkçı saldırılara maruz kalıyor diye ortalık gerilmeye çalışılacaktır.
■ Yaygın bir gettolaşma var. Mahallelerde yabancıların çoğunluğa geçmesi yerel halk üzerinde nasıl sorunlar ve sonuçlar doğuracak?
Gettolaşma, toplum mühendisliğinin en önemli unsuru. Dikkat ederseniz gettolaşma tüm şehirlerimizde şehir merkezlerinde oldu. Örneğin İstanbul’da Fatih’te, Şanlıurfa’da Bahçelievler Mahallesinde veya Gaziantep’te bulunan Şahinbey ilçesinde. AKP, halkımızı bilinçli olarak eski yerleşim yerlerinden uzaklaştırdı. Bilinçli bir iskan politikası yürütüyor. Kent hafızasının sıfırlanmasına neden oldu. Bunu kentsel dönüşüm projeleriyle ve yabancılardan oluşan gettolarla gerçekleştiriyor.
■ Kentsel dönüşümün Türkiye’de Büyük Ortadoğu Projesi’nin önemli bir ayağı olduğunu söylüyorsunuz. Bana biraz büyük bir iddia gibi geldi. Açar mısınız?
Kentsel dönüşümle birlikte eski mahalle sakinleri yeni evlerin maliyetlerini karşılayamadığı için eski yaşam alanlarını terk etmek zorunda bırakılıyor. Bugün bunun örneklerini her ilimizde görebiliyoruz, özellikle de depremden sonra rezerv yasasıyla birlikte daha da somut hale geldi. Kentsel dönüşüm, iktidara yakın olanlara rant kapısı açarken mahallelerin demografik ve kültürel yapılarını tamamen bozdu. Mahalle dayanışmasını ortadan kaldırarak mikro düzeyde örgütlenme imkânını yok ediyor. Komşular artık ortak geçmiş, kültür, dil paylaşmadığından ortak endişelerde birleşme olasılığı yok edildi. Toplumun kentsel dönüşümle birlikte birbirine yabancı olması sağlandı, çekirdek aile yapılarının da parçalanmasına neden oldu. Sonuç olarak toplumun direnç mekanizması ortadan kaldırıldı.
■ Cihannüma Derneği, Hayrat Vakfı, İHH İnsani Yardım Vakfı, İnsan Vakfı ve İlim Yayma Cemiyeti gibi derneklerin kesişen noktasının Kuzey Suriye’de bulunan İdlib şehrinde briket evlerin inşaatlarından eğitime kadar yoğun faaliyetlerde bulunmaları ve Türkiye’de de yabancı öğrencilerle yakın çalışmaları olduğunu söylüyorsunuz. Briket ev projesi bir barınma projesi değil mi, siz neden altında başka bir amaç arıyorsunuz? Teziniz nedir?
İdlib’te yapılan briket evler
Briket evlerin oluşumu görünürde çok insani de olsa İsrail kurulurken yayılmacı politikasına uygun olarak inşa ettiği kibbutzlar ile aynı mantıkta ilerliyor. Kibbutzlar önemli kısmı komşu ülkelerin sınırlarına çok yakın yerlerde kurulurken olası saldırıya karşı gözlerden uzak başta Hagganah’ın olmak üzere mühimmat depoları ve paramiliter grupların eğitim/konumlanma kampları olarak kullanılmak üzere kuruldu.
İsrail kibbutzları
■ Bugün Hatay sınırımıza 10 km uzaklıkta 30-40 bin kişilik briket ev mahallelerin kurulması Türkiye için nasıl riskler taşıyor?
Bu mahalleler ağırlıklı ihvan ideolojisini benimseyen STK’lar tarafından AFAD’dan devralınıp inşa edildi. Bugün kimler iskân edildi, kaç kişi var ve böyle bir hazırlık içinde olup olmadığını bilmiyoruz, kamuoyunun bunu acilen konuşması lazım. En son bayrağımızın yakıldığı ayaklanmalarda gördük ki Suriye tarafında kalan Suriyeliler çok kolay örgütlenebilir ve isyan çıkartabiliyor. Türkiye’nin sınırında olası bir kibbutz yapılanması olağanüstü güvenlik zafiyeti yaratmaktadır.
■ Sizin çözüm öneriniz nasıl davranmayı gerektiriyor?
Türkiye’nin önünde tek çözüm yolu var; o da Suriye Arap Cumhuriyeti ile uzlaşmak. Suriye devletinin önüne somut, Adana Mutabakatı’na sadık kalacak şekilde gerçekçi geri çekilme planı, yenilenmiş ve güçlendirilmiş bir mutabakat ile Suriyeli muhaliflerden destek kesilmeli ve ihvan ideolojisinden yeniden devlet menfaatlerini içeren politikalar yürürlüğe konmalıdır. Biz şu an 911 kilometre sınırımızı herhangi bir devletle paylaşmıyoruz, silahlı yapılarla paylaşıyoruz. Bu yapılar çok kolay ileride birleşip bize karşı büyük bir saldırı da gerçekleştirebilir. Bu riski ortadan kaldırmadan Türkiye’nin güvenliği her daim tehlike altındadır.