ABD'de Eylül Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ayıdır.
Gündem liderlerin ziyaretleri, Genel Kurul kürsüsünde yapılan açıklamalar, ikili görüşmeler olur.
Ancak bu sene tam da Genel Kurul devam ederken ortaya çıkan bir iddianame, ABD'de gündeme oturdu.
Wall Street Journal ve New York Post gibi birbirinden ünlü gazetelerin manşetinde BM Genel Kurulu ya da liderlerin açıklamaları değil, bu haber vardı.
New York Belediye Başkanı Eric Adams hakkında, aralarında yolsuzluk ve rüşvet dahil 5 farklı suçlamanın olduğu 57 sayfalık iddianame hazırlandı.
Fakat bu iddianamenin çerçevesini Türkiye oluşturuyordu.
Yolsuzluk Algı Endeksi’nde her yıl daha da geri sıraya düşen, rüşvet ve yolsuzluklarla anılan Türkiye, bunu da ihraç etmeyi başarmıştı.
Üstelik bu ilk değil.
Türkiye uzun süredir bu tarz skandalları “el alemden” öğreniyor.
Bu iddialarsa Türkiye’de takipsizlikle sonuçlanıp üstü kapatılıyor.
Gelin biraz hafızalarımızı tazeleyelim.
★★★
Önce biraz şu anda gündeme oturan iddianameden bahsedeyim.
New York Belediye Başkanı Adams hakkındaki FBI soruşturması 2023'te başladı.
Türkiye 2021'de tam da BM Genel Merkezi'nin karşısında 36 katlı bir gökdelen inşa etti.
Türkevi ismi verilen bu bina bugün diplomatik misyonların yer aldığı ve kültürel aktivitelerin yapıldığı bir merkez.
Türkiye binanın açılışını Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Eylül 2021'deki ABD ziyareti sırasında yaptı.
İddianameye göre açılışın Erdoğan'ın ziyaretine yetişmesi için o dönem Brooklyn Belediye Başkanı olan Eric Adams nüfuzunu kullandı.
Gerekli denetimler yapılmadan binanın açılışına onay verilmesini sağladı.
İddia vahim.
New York’un göbeğine dev bir gökdelen dikiliyor, ancak Adams sayesinde olası bir yangına karşı gerekli önlemlerin alınıp alınmadığı denetlenmeden binaya ruhsat veriliyor.
İddia o ki, bunun karşılığında Adams’ın New York Belediye Başkanlığı için yürüttüğü seçim kampanyasına Türkiye'den sahte isimler üzerinden bağışlar yapılıyor.
Adams bu bağışlar sayesinde kamu fonlarından 10 milyon dolar ek para alıyor.
Bunun yanı sıra binlerce dolarlık THY biletinin Adams'a çok daha ucuza kullandırıldığı, Adams ve kız arkadaşının İstanbul'daki en lüks otellerde ismi gizlenerek, ücretsiz konakladığı öne sürülüyor.
Başlatılan federal soruşturma sonrasında Adams bizlere çok aşina gelen bir savunma yaptı.
"İstifa etmeyeceğim, 8,3 milyon New Yorklu için çalışmaya devam edeceğim" dedi.
Federal soruşturma ABD için çok büyük bir mesele.
Bu iddianamenin ortaya çıkması sonrası birçok uzman Adams’ın ceza alacağına kesin gözüyle bakıyor.
Ankara’nın ne diyeceği merak ediliyordu.
Sanki Türkiye ABD’deki yerel seçimlere müdahale ile itham ediliyormuş gibi Dışişleri Bakanlığı “ABD’nin içişlerine karışmıyoruz” açıklaması yaptı.
Rüşvet ve bağış iddialarıyla ilgili ise hiçbir yorum yapılmadı.
Olayın Türkiye ayağıyla ilgili herhangi bir soruşturma olup olmayacağı da belirsizliğini koruyor.
★★★
Bir nevi dejavu aslında.
Çünkü benzer senaryoları biz daha önce de defalarca gördük.
Örnekler çok.
“El alemden” öğrendiğimiz rüşvet ve yolsuzluk iddiaları her seferinde araştırılmadan ortada bırakıldı.
16 Aralık 2008 tarihli bir haberden alıntı yapayım.
“Uluslararası ihaleleri kazanmak için kurulan rüşvet çarkı, Alman Siemens Grubuna pahalıya mal oldu. Siemens, olayı soruşturan ABD ve Alman kurumlarıyla yaklaşık 1 milyar Euro ceza ödeyerek uzlaşma yoluna gitti.”
Siemens Almanya ve Yunanistan’da açılan soruşturmalarda ihale almak ve iş yaptırmak için 2 milyar dolar rüşvet dağıttığını kabul etmişti.
O soruşturmada rüşvet dağıtılan ülkeler arasında Türkiye’nin de adı geçiyordu.
Ancak Enerji Bakanlığı rüşvet aldığı ve ihaleye fesat karıştırdığı iddia edilen 3 BOTAŞ bürokratı hakkında soruşturma izni vermedi.
Yine benzer tarihlerden bir haber daha.
Amerikan Deltapine şirketinin, Türkiye’de GDO’lu tohumları denetimden kaçırabilmek için Tarım Bakanlığı’ndaki bazı görevlilere seyahat, hediye gibi rüşvetler dağıttığı öne sürülmüştü.
Firma bu yüzden ABD’de 300 bin dolar ceza ödedi.
Savcılık alakasız da olsa 2015’te Siemens ve Deltapine dosyalarını birleştirdi.
Torba kararla ikisi için de takipsizlik verildi.
★★★
19 Ekim 2010 tarihine gelelim.
Yine bir haber.
“Amerikalı 3M şirketinin Türkiye’de bazı devlet kurumlarına rüşvet verdiği ortaya çıktı. Şirketin Amerika’daki merkezinden yapılan açıklamada, bu konuda bir soruşturma başlatıldığı belirtilirken, konu hakkında Türkiye’deki yetkililere de bilgi verildiği açıklandı.”
3M kendilerini ABD'nin SPK'sı olan SEC'e ihbar etmişti.
Sonrasında senaryo yine benzer.
Araya bir kez daha yıllar giriyor.
27 Şubat 2015 tarihli habere göre süreç şöyle işliyor.
“Başbakanlık Teftiş ve Etik Kurulları idari soruşturma başlattı. Teftiş Kurulu Karayolları Genel Müdürlüğü'nce 3M firmasından 3-5 Euro'ya satın alınan plaka reflektiflerinin (yansıtıcı madde) Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu'na (TŞOF) bağlı Plaka A.Ş tarafından 16 Euro'dan satın aldığını belirledi.
TŞOF Plaka A.Ş'nin bu yolla 7 milyon 302 bin Euro zarara uğratıldığını tespit eden Teftiş Kurulu, hazırladığı raporu gereğinin yapılması için Ankara Başsavcılığına gönderdi.
Rapor hazırlayan bilirkişiler, Teftiş Kurulu Raporunun aksine 3M firmasından alınan reflektif malzemelerle ilgili herhangi bir yolsuzluk ya da usulsüzlük tespit edilmediğini, haksız ihale alımına ilişkin kanıt bulunmadığını ve TŞOF Plaka A.Ş'nin zarara uğratıldığının kanıtlanamadığını belirtti.
Bilirkişilerin bu raporu üzerine savcılık, iddialarla ilgili somut delil olmadığı gerekçesiyle dosyayı kapattı ve takipsizlik verdi.”
★★★
25 Mart 2010…
“Alman otomotiv devi Mercedes aleyhine 22 ülkede yetkililere rüşvet verdiği gerekçesi ile ABD Adalet Bakanlığı’nın açtığı dava dosyasından Türkiye’den iki adres çıktı. 1997-2008 yıllarını kapsayan iddialara göre İzmir Belediyesi ile Emniyet Genel Müdürlüğü’nün otobüs alım ihalelerinde rüşvet verildi.”
29 Mart 2019…
“ABD'li ilaç şirketi Fresenius aralarında Türkiye'nin de olduğu ülkelerde rüşvet verdiği iddiasıyla 231 milyon dolar ceza ödemeyi kabul etti.”
21 Temmuz 2020…
“Boston merkezli ilaç şirketi Alexion, Türkiye'de rüşvet verdiği gerekçesiyle ABD'de 21 milyon dolar ceza ödemeyi kabul etti.”
28 Eylül 2022…
“SEC, Oracle'ı 2016 ve 2019 yılları arasında Türkiye, Hindistan ve BAE'de resmi görevlilere rüşvet vermek suçlamasıyla 23 milyon dolar cezaya çarptırdı.”
Örnekler daha da çoğaltılabilir.
Senaryolarsa hep benzer.
Rüşvet ve yolsuzluk iddialarını el alemden öğreniyoruz.
Araya zaman girdikten sonra da sonuçlar hep benzer oluyor.
Dosyalar işlem yapılmadan bir bir kapatılıyor.
★★★
Geçtiğimiz haftalarda ASAL Araştırma’nın “En çok hangi kuruma güveniyorsunuz” diye sorup yaptığı bir anketi konuştuk.
“Yargı ve mahkemeler” yanıtını verenlerin oranı sadece yüzde 1,4’tü.
Bir süredir yapılan araştırmalarda yargıya olan güvende büyük düşüş var.
19 Eylül’de dünyanın en büyük adalet sarayının temelini atıp gururlanan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, bu hafta da yepyeni bir vizyon ortaya koydu.
Bir kez daha yayımlanan haberlerden alıntı yapayım.
“Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, büyük bir emeğin ürünü olan Türkiye Yüzyılı'nın Yargı Reformu Strateji Belgesi'nin tamamlanmasında son aşamaya geldiklerini duyurdu.”
Peki ne olacak bu “Türkiye Yüzyılı’nın Yargı Reformu”nun içinde?
Bakan Tunç’un özellikle bir cümlesi çok dikkatimi çekti.
“Cezasızlık algısını ortadan kaldırmaya yönelik bir düşüncemiz var” diyor Bakan.
“Yapanın yanına kar kaldığı algısını ortadan kaldıracak düzenlemeleri hayata geçireceğiz” diye devam ediyor.
Mikrofonlar uzatıldığında süslü cümleler kurulabilir elbette.
Ama “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” derler.
Yapanın yanına kar kalmaması ve cezasızlık algısının önüne geçmek gerçekten de elimizde.
El alemden öğrendiklerimizle başlamak ilk adım olabilir.
Adalette beklenen reform ancak böyle yapılabilir.